Türkiye - İsviçre maçının en çok konuşulan konularından biri İrfan Can Kahveci'nin attığı golden sonra oyundan çıkmak üzere olmasıydı. Sonrasında karar değiştirildi ve İrfan oyunda kaldı. Peki ama olması gereken bu muydu?
Derdimiz İrfan'ın iyi oynayıp oynamaması değil. Bunun değerlendirmesini yapmayacağız. Oyundan çıkar mı, kalır mı sorusuna da cevap aramayacağız. Aslında arayacağız ama bizim bakışımız İrfan'ın performansıyla alakalı olmayacak. İşin o kısmı başka bir konu.
İrfan ilk iki maçta 11'de değildi. Birçok kişi onu ilk 11'de görmek istedi. Onsuz kadroya eleştiriler de çok artmıştı. Sonunda İsviçre maçına ilk 11'de başladı. Fakat kötü giden turnuva performansına, onun da çok önemli bir katkısı olmadı. O sıra telefonuma gelen Watsapp mesajlarının bir kısmı, İrfan'ın çok kötü olduğunu belirtiyordu. Bazıları ise "İrfan ne yapsın?" diye cevap veriyordu.
Derken İrfan, ceza sahası dışından harika bir gol attı ve skoru 2-1'e getirdi. Golden önce oyuncu değişikliğe hazırlanan teknik heyet, İrfan'ı kenara almaya planlıyordu. Hatta kenardan kalkan tabelada da onun numarası gösterildi. Maçı anlatan Erdoğan Arıkan da duruma tepki gösterdi ve "Biraz daha kalamaz mıydı?" diye sordu mikrofon başından.
Güneş de aynı fikirde olacaktı ki, İrfan değişikliğinden hızlıca vazgeçti. İyi de 90 dakikalık bir oyunda, (o ana kadar 62 dakika diyelim) ceza sahası dışından atılan bir şut tüm ölçümleri değiştirir mi?
İrfan'ın 62 dakikalık performansını 10 saniyelik sekansla ölçmemiz, aslında oyuna ne kadar yanlış baktığımızın göstergesi. Demek ki maçı izleyen taraftar da, anlatan spiker de, kararını değiştiren teknik heyet de aynı ezberlerden devam ediyor.
Eğer bir oyuncu kötüyse ve oyundan çıkması düşünüldüyse oyundan çıkmalıdır. Sonuçta bu bir basketbol maçı değil. Eli ısınan forveti, oyundan çıkarmaktan vazgeçebilirsiniz. Zira 30 saniye sonra tekrar eline top gelecek ve şuta kalkacaktır. Bir futbolcu için aynı şans söz konusu değil.
Üstelik skorun 2-0'dan 2-1'e geldiğini de unutmamak lazım. Yenilgiden beraberliğe veya beraberlikten galibiyete geçişlerde planlar değişebilir. Fakat yenilgi devam ediyordu. Golden önce de golden sonra da bir diğer gole ihtiyaç duyma hali devam ediyordu. Yani İrfan için, takım için, oyun için değişen hiçbir şey yoktu. Sadece bir gol atılmış ve skor değişmişti. Mesela aynı gol 'al da at' dercesine verilen bir pasla boş kaleye atılsa, oyuncu yine sahada kalır mıydı?
Tabi bu olay sadece bir maçın bir dakikası ve bir oyuncu değişikliğinden ibaret. Geniş perspektifte de aynı hataları yapmaya devam ediyoruz. Ölçme ve değerlendirmeyi, atılan goller ve alınan sonuçlar üzerinden değerlendiriyoruz.
Galibiyet sevindirir, yenilgi üzer. Bunlar normaldir. Fakat kötüyseniz, kazanmanız kötü olduğunuz gerçeğinizi değiştirmez. İyi gününüzde de yenilmeniz, iyi olduğunuz gerçeğini değiştirmez.
Her yenilgiden sonra karalar bağlayan ve günah keçisi arayan, her galibiyetten sonra da dev aynalarının karşısına geçen bir toplumun ölçme ve değerlendirme konularına sağlıklı bir şekilde kafa yormasını beklemek de pek mümkün değil.
Sonuçlar önemlidir ve bize bir şeyler anlatır. Fakat gerçekleri saklamayı başaracak kadar da güçlü değillerdir. En azından öyle olmalılar. Öte yandan gerçeği görmek de, biraz çaba gereklidir.
Bu arada İrfan, 18 dakika daha sahada kaldı. 80. dakikada bir kez daha onun numarası tabelaya yansıdı. Bu sefer onu sahada tutacak bir gol de gelmedi. Peki İrfan iyi mi oynadı, kötü mü? 62'de oyunda kalmasını sağlayan şey 80'de ona yardımcı olmadı. Peki o an bir gol daha atsa, yine sahada kalır mıydı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder