Çarşamba, Ekim 27

Patron

 


Tribün Dergi'nin September'ı olarak tandığım, daha sonra tanıştığım, birkaç kez sohbet etme fırsatı yakaladığım, sonrasında da sosyal medyada takip ettiğim ama orada tanıdığım halinden biraz farklı bir persona yaratan  Ahmet Vehbi'nin belgeseli... Aslında onun belgeseli de değil. Onun hayat hikayesine girmiyoruz. Onun üzerinden Türkiye toplumunun son 10-20 yılına bakıyoruz.

Kendisi hakkında uzun bir yazı yazabilirim ama diğer yandan bunu kendime hak da görmüyorum. Herkesin kafasında (onunla sadece 10 dakika konuşmuş birinde bile) farklı farklı Ahmet Vehbi portreleri vardır. Mesela bizim için kendisi daha çok September'dir.

Haliyle hiç yorum yapmadan bu belgesele teslim olmak çok daha iyi. Zaten esasında da bu işten bahsetmek gerek.

Son dönemde gerek içerik kanallarında yapılan 20-30 dakikalık işleri, gerekse böyle uzun belgeselleri çok beğeniyorum. Bir figür veya olgu üzerinden, belli bir dönemi, toplumu veya vakayı anlatan tarza bayılıyorum. Patron da sadece bir Ahmet Vehbi hikayesi, bir hayat öyküsü değil. Ahmet Vehbi üzerinden Gezi Parkı'nı referans alan, sosyal medyanın ilişkilerimizde ve kendimizde yarattığı tahribatı anlatan ve oradan da toplumdaki bölünmeyi anlatan harika bir iş izliyoruz.

Belgesel çok başarılı. Refet sayesinde haberim olmuştu. Bir gece uyumadan önce bakayım dedim, sonuna kadar gitti. Ardından da 2-3 kere izledim.

Belgeselde Ahmet Vehvi'yi eskiden beri tanıyan arkadaşları ve kardeşleri konuşuyor. Nedense onlar hakkında çok sert yorumlara denk geldim. Hatta Youtube altında yazılan yorumlara pek bakmayın derim, sinir bozabilir.

Oysa belgeselin gücü de buradaydı. Herkesin biri hakkında övgüler düzdüğü bir anma kaydı değildi sonuçta. Sevabıyla günahıyla Ahmet Vehbi ve sevabıyla günahıyla Türkiye'nin son 20 yılı anlatılıyordu. Anlatanlar da onunla çok yakın ilişkiler kurmuş insanlar. Sevgileri, öfkeleri, kavgaları, barışmaları onları bağlar. Ahmet Vehbi'nin siyasi olarak yakın durduğu yerden olanlar için muazzam bir fırsata dönüşmüş ve belli bir sınıfa dair kinlerini kusmuşlar. İçeriği çok da anlayarak izlediklerini düşünmüyorum. 

Bu arada İtaatsiz'i de orada görünce, benzer bir işin Afili Filintalar için de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Kurtarılmış bir bölgenin nasıl yıkıldığını anlatması lazım birilerinin...

Öte yandan İtaatsiz'in "Ahmet Vehbi, herkesten önce Fetullahçılara 'Devlet içinde devlet' diyordu" cümlesi biraz tirajikomik oldu. Bilerek mi hafızamızla alaya etti, yoksa bir yanlışlık mı oldu merak ediyorum.

Sonuç olarak; çok ciddi tavsiye...

Ben de bir daha izleyeyim bu arada... Emeği geçen ve projeyi aklına getirenlere tebrikler...

"Türkiye'nin demokrası sorunu; 1 Lira..."

1 yorum:

Adsız dedi ki...

itaatsiz utanmadan insan içine çıkabiliyor mu haha.. "yine de en demokratı akp" diyen atatürk düşmanı dinci tip.. ekşi'den bilen bilir.