Çarşamba, Ocak 12

The Last Dance

NBA'i çok yakından takip etmiyorum. Tabi ki sonuçları, şampiyonları, tarihini, figürlerini biliyorum. Fakat detaylara hakim değilim. Haliyle detaylardan ve az bilinen bilgilerden beslenen bir yazı veya dokuman beni tatmin etmeye yeterde artar bile. Bir NBA aşığının "Ne var bunda be, biliyoruz bunu" dediği bir bilgi, benim şaşırmama yetebilir. O nedenle birçok insanın bayılarak izlediği The Last Dance'den beklentim çok yüksekti. 

2020 yılının ilk yarısına damga vuran kapanma dönemi, herkesin psikolojisini allak bullak etmişti. Haliyle evde otururken boşluğa böyle bir belgeselin düşmesi çölde vaha gibiydi.

Fakat benim izlemem bir sonraki karantina dönemine denk geldi. 2020'i, 2021'e bağlayan günlerde... Bir yandan spor müsabakaları devam ederken, diğer yandan yeni diziler, filmler gelirken artık The Last Dance'e muhtaç değildik.

Aslında tüm yanılgım; isimden ve mottodan başladı. The Last Dance, efsane takımın ve kadronun son sezonuna taktığı isimdi. Tanıtım yazılarında da "Bulls'un soyunma odasına, idmanlarına, maçlarına tam erişim hakkı olan bir görevlinin çektiği kayıtlardan oluşan belgesel" ifadeleri yer alıyordu. Haliyle ben o sezonun belgeseli olacağını düşünmüştüm. Yani teşbihte hata olmaz ama biraz Eski Açık Sarı Desene ekolünden bir yapım bekliyordum.

Oysa Bulls'un tarihe damga vuran tüm sezonlarını anlatan bir belgeselmiş. Bu kötü mü? Değil tabi. Fakat iş bir yerden sonra Jordan üzerinde yoğunlaşınca benim canım sıkılmaya başladı. Pippen, Rodman, Kukoc, Jackson gibi karakterlere de eğildik. Onların hayatlarını öğrendik. Onların görüşlerini dinledik. Fakat hepsi bir yerde Jordan'a bağlandı. Mesela Kukoc gibi bir figürün kıyıda köşede kalması beni üzdü. Hatta Hırvat oyuncunun daha sonrasında, "Keşke Krause de hikayeyi kendi bakış açısıyla anlatsaydı" eleştirisi çok yerindeydi. Tabi ki Krause 2017 yılında vefat ettiği için bu zor bir kısımdı. Fakat hem belgesel çalışmalarına 2016'da başlandığını unutmayalım. Onu da geçtim; Krause belgeselin içinde olmasa bile, daha iyi anılabilirdi. Onu karikatürize etmek, tarihin en iyi takımını kuran bir genel menajere saygısızlıktı. Daha da önemlisi bir belgeselin en önemli özelliği 'tarafsızlık' ilkesinin ihlali gibiydi.

Arşiv kayıtlarıyla, ulaştığı kişilerle ve Jordan'ı ikna etmesi sayesinde çok güçlü bir projeye dönüşen yapım, işin içine girdikten sonra promosyon çalışmasına dönmüş gibiydi. Benzer bir eleştiri daha sonrasında Pippen'dan da gelmişti zaten. Üstelik Netflix de zaman zaman, Jordan'ı Ürdün diye çevirmeyi ihmal etmeyerek not düşürmeden yardımcı oldu!

Jordan, bana göre NBA tarihin en büyük oyuncusu. Fakat en büyük olması, onu çok sevdiğim anlamına gelmiyor. Tarafsız bir noktadaydım ona karşı. Fakat bu belgeselle, eksiye doğruya yönelmeye başladım. Yani bende, amaçlanandan daha ters bir etki yarattı. Başta Krause ile yaşadıkları ve ona yaptıkları, diğer insanlara karşı tutumları, aşırı takıntılı halleri, kendine motivasyon yaratma biçimleri beni ondan soğutmaya yetti.

Muhakkak böylesine büyük sporcuların dominant karakterler olması şaşılacak durum değil. Hatta olağan akışa uygun. Biraz sert, biraz antipatik, biraz rahatsız edici ama bütüne vurunca tamamen baskın... Fakat Jordan, bu karakterini parlatmayı da sevmiş gibi. Olduğundan daha fazla 'rahatsız edici' karaktere dönüşmek istemiş, kendini öyle anlatmayı seçmiş. İşte bu kırmızı çizgi, ona olan duygularımı değiştirdi.

Öte yandan işin mutfak kısmı etkileyici ve ilham verici. Esasında karışık duran bu anlatıyı bütünleştirmek çok önemli bir başarı. 1997-98 sezonu her bölümde yavaş yavaş ilerlerken, aynı anda hem o takımın geçmiş sezonlarına bir flashback atılıyor, hem de her bölümde o takımın bir üyesi daha yakından tanıtılıyor. Tüm bu akışı, anlamlı bir hale getirmek, bir araya getirmek çok sağlam bir kurgu çalışması gerektiriyor. Tabi bir de arşiv çalışması var ki, orası zaten belgeselin (veya dizinin) alametifarikası. 10 bölüm içinde toplam 106 kişiye mikrofon uzatılması da ayrı bir başarı.

Zaten güçlü bir yapım olduğunu kabul ediyoruz. Başarısız olduğunu iddia etmek de zor. Fakat kamuoyunda yarattığı heyecan bana uğramadı. Oysa beni etkilemek çok daha kolay olurdu. Yine de izlediğime pişman olmadım tabi ki. Spor belgeselleri arasında "iyiler" arasında yer alacaktır.

Herhalde Jordan'ı ve The Last Dance'i anlatan en güçlü şey, henüz doğrulanmayan bir şehir efsanesi. Rivayete göre ilk yıllarda belgeseli çekmek için Jordan'ı ikna etmek pek mümkün olmuyor. Yapım ekibi bunun için çok uğraşıyor ama yıllarca olumlu bir geri dönüş alamıyor. Tam artık umutlar suya düşmüşken, 2016 yılında LeBron James, Cavaliers ile NBA şampiyonluğuna uzanıyor. O şampiyonluktan hemen sonra yapım ekibine bir telefon geliyor. Arayan Jordan, ekibe şöyle diyor: Hadi yapalım!

Yalan da olsa güzel hikaye. Jordan'ı anlatmaya, belgeselde gördüğümüz Jordan'ı tamamlamaya müsait bir anekdot.

Bir de şunu bir kez daha anladık ki; iyi bir kadronuz varsa ve maç öncesinde Sirus çalıyorsa, kazanma ihtimaliniz çok yüksektir.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

kuran adam aynı zamanda dağıtan ama bu görmezden geliniyor. öldüğü için bir duygusal bakış var sanki. krause iğrenç bir insan. jordan'a gücü yetmediği için yapamayan, yetse yapacak olan, geri kalan herkese mobbing uygulayan, pippen'ı defalarca takas etmeye çalışan bir insan. jordan burada dinsizin hakkından gelen imansız. iş hayatında da mutlaka benzer müdürler vs görmüşsünüzdür. rahat durmaz bazıları hep didikler hep huzur bozar. işte krause o.

ancak esas beni etkileyen jordan'ın hiyerarşiye saygısı oldu. jordan'ın yarısı bile olmayan yıldızların "ya o ya ben" noktasına geldiğini kaç defa gördük. bu kulübün genel menajeri o, yetkileri belli, herkes işini yapacak bakışına sahipmiş.

ve tabii en önemlisi. evet zalim evet zorba (bunlar beni rahatsız etmekten ziyade günümüzün mızmız yıldızlarını düşününce harika özellikler) ama kendisinin de unutulmaz konuşmasında belirttiği gibi. hiç kimse diyemez ki michael jordan kendisinn yapmadığı şeyleri bizlerden istemiştir.

not: pippen'ın oğlu öldü + karısı defalarca aldatmış ortaya çıktı. cezai ehliyeti yok artık. zaten jordan da cevap bile vermiyor.

Adsız dedi ki...

montajda onca şey atılmış bu arada bu beni de rahatsız etti.
yahu kukoc falan geçelim pat riley neler anlatır neler. adam sadece 1 dakika gözüküyor bütün yapım boyunca.