Cuma, Ağustos 12

Kelebeğin Rüyası

Son dönemin en çok bilinen ve en çok izlenen Türk filmlerinden biri olan Kelebeğin Rüyası'nı uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yıllar önce kız arkadaşım bahsettiğinde ilgimi daha çok çekmişti. Zira beğenileri yüksek olan biri olarak, ondan bu öneriyi beklemiyordum.

Filmi küçümsediğim için demiyorum tabi bunları. Zaten Yılmaz Erdoğan'ın kaleminden çıkan bir hikaye izlenirdi, bu konuda bir sıkıntı yoktu. Fakat kız arkadaşımın hikayeden çok etkilendiğini söylemesi benim ilgimi cezbetmişti.

Gel zaman git zaman, filmi izlemek bu seneye nasip oldu. Yaşanmış gerçek bir hikayenin filme aktarılmış halinden bahsediyoruz. Bu noktada rahmetli Erdal Tosun'a parantez açmak gerekiyor. Erdoğan'a; Zonguldaklı iki şair Rüştü Onur ve Tayyip Uslu'nın hikayesinden bahseden ilk o olmuş. Erdoğan da bu işin üzerine gidip hikayeyi araştırmış ve senaryoya dökmüş.

Sinema açısından eleştirilecek çok nokta bulunabilir. Fakat böyle kıyıda köşede kalmış müthiş hikayelerin anlatılmasını çok seviyorum. Bir belgeselcilik havası katıyor yapıma. Aynı zamanda kurgusal bir öykü de var. Yani her açıdan bizi tatmin ediyor. Kısacası kız arkadaşım haklıymış. Ve gerçekten de Yılmaz Erdoğan, Türk sinemasının son 20-25 yılında kalemini en iyi kullanan isimlerden biri, belki de birincisi. Çok iyi yazıyor, çok iyi anlatıyor.

Buna rağmen Kelebeğin Rüyası için, onun yaptığı en iyi işlerden biri demem. Genelde Erdoğan filmleri (mesela Vizontele serisi), yumuşak, sıcak ve hafif komik giderken birden dramatik bir sona bağlar ve vurucu bir hal alır. Kelebeğin Rüyası ise başından itibaren duygusal ilerliyor. Bunda bir sorun yok. Hatta ilk bir saatteki duygusal ton çok yerindeydi. Bir ajitasyon değil; iki şairin (hatta iki şair ve hocalarının) dayanışmasından oluşan bir atmosfer hakimdi. Fakat son yarım saatte işler biraz ajitasyona kaymaya başlayınca filmden sıkılmaya başladık. Notumuz düştü, film de gücünü kaybetti.

Diğer yandan savaş yıllarında geçen filmin politik ve tarihi göndermeleri çok yerindeydi. Ajitasyondan biraz arınıp, o tarafa biraz daha eğilmek mümkün olabilirdi sanki.

Oyuncularımız filmin çekildiği dönemde çok öne çıkmıştı. Kıvanç Tatlıtuğ, sıska haliyle çok konuşulmuştu. Bence gayet de iyi bir oyunculuk yapmış ki; zaten Aşkı Memnu üzerine Kelebeğin Rüyası onun için bir ispat oldu. Mert Fırat da çok iyi eşlik ediyor. Fakat Belçim Bilgin biraz zayıf kalmış gibi. Farah Abdullah'ın da süresi azdı. Yine de oyunculuk açısından sıkıntılı bir film değil.

Fakat çok iyi bir film olduğunu da söylemek zor benim adıma. Çok iyi bir hikaye ve iyi bir ekip var. Sanki daha güçlü bir eser ortaya çıkabilirdi..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

son dönemde en çok sinirlendiğim şey fragmanda yer alan bana göre gayet hoş bir repliğin/sahnenin filmlerden çıkarılması. düşünsem 3-4 örnek bulurum yerli yabancı. bu filmde de bu var ve beni çok kızdırmıştı o dönem sinemada izlediğimde.

fragmandaki "binbir zahmetle ciğerlerinizi iyileştirmeye çalışıyoruz başımıza bir de kalp çıkarmayacaksınız değil mi" repliği filmde yok.

(belçim berbat oyuncu zaten. tüm kariyeri torpil.)