Çarşamba, Temmuz 12

Annemin Yarası



Son yıllarda izlediğim en iyi Türk filmlerinden biri. Tabi izlemediğimiz çok film olması bunu söylememizi sağlıyor ama olsun. Gerçekten başarılı. Yugoslavya'da yaşanan dramı, ajite etmeden ama insanı vurarak anlatan bir film. Zor bir iş esasında, ama başarılmış. Zengin bir senarist kadrosunun olması bunda etkiliydi herhalde. 

Oyuncular döktürüyor. Hemen hemen hepsi 'overrated' bulacağım isimler; Ozan Güven, Okan Yalabık, hatta Meryem Uzerli şahane iş çıkarıyorlar. Uzerli'de böyle bir yetenek olduğunu dizilerde izleyerek söyleyemezdim. Ama bana göre filmin yıldızı ve zaten başrolün sahibi, Geniş Aile'nin Zekai'si olarak beğenimizi kazanan Bora Akkaş.

Herhalde böyle olmasını sağlayan da yönetmen Ozan Açıktan'dır. Onun başarısı sayesinde olsa gerek, her oyuncu maksimumunu yakalamış.

Yugoslavya filmi olunca Partizan - Kızılyıldız gönerdemsi de kaçınılmazdı. Bizi filme bağlayan ayrıntılardan biri oldu.

Bir de filme dair eleştirilere bakarken dikkatimi çeken yaygın bir görüş oldu. Filme dair birçok eleştiriye hak verebilsem de, bu bakış açısını yadırgadım açıkçası. Yugoslavya'da geçen filmin neden Türkçe çekildiği tartışma konusu olmuş. Bazı izleyiciler bundan rahatsız olmuş. Yani bu mantıklar bir Türk ekip; Yugoslavya'da, Fransa'da, Afrika'da geçen bir öyküyü sinemaya aktaramaz veya aktarması için yerel oyuncular kullanmalı. Çok fazla yabancı film izleyince mi böyle oluyor emin değilim. Fakat Hollywood dahil bir çok yerde, benzer hikaye aktarımları oldu, oluyor, olacak. Buna takmak sanırım biraz beğenmemezlik veya ukalalık. Ozan Güven'den veya Bora Akkaş'tan sırf Sırpça bilmiyorlar diye mahrum kalmak daha büyük eksiklik olurdu. Bunlara çok takılmamak lazım. 

Kusurları var ama altyapısı sağlam olan biri için dikkat çekecek bir film. Acaba savaşın ideolojik ve siyasi kısımlarına biraz daha değinilse miydi ama onu da yapan çok oldu. Savaşa biraz hakim olan biri için böyle bireysel bir hikaye de yeterli olabilir.

Son dönemde özellikle Suriyeliler için, "Ülkelerinde kalsalardı da ülkelerini savunsalardı".deniyor ya.. Bu film sayesinde bir iç savaşın öyle bir durum olmadığını bir kez daha görüyoruz. Çünkü Müslüman Nerma'ya tecavüz eden onun komşusu Boris'tir. Komşunun komşuyu öldürebildiği, tecavüz ettiği, zulmettiği bir ortamda ülke savunulması diye bir şeyden bahsedemeyiz. Bir işgal kuvvetine karşı direnişten bahsedilmez. Artık öz savunmaya geçilir. Zaten o nedenle de birçok Boşnak, o yıllarda Türkiye'ye sığınmıştı. Tabi Sırplar da savaş bitince Almanya'ya gitmişti. Filmde de Boris, Almanya'ya kaçar. Yanılmıyorsam Marija ile de orada tanışır.

Marija karakteri, diğer karakterlerin hayatına savaştan sonrasına dahil olur. Irk dil din ayrımı yapmaz. Kocası Boris'in silinen kartal ve çetnik dövmesine karşı Kızıl Yıldız'ın sağladığı birliği savunur. Tabi bunlar çok göz önüne çıkmaz. Biraz filmi izlemeden önce sahip olunacak alt yapıya ve film izlenirken gösterilecek özene bağlı.

Tam da Srebrenica'nın yıl dönümündeyiz. O karanlık aradan yıllar geçmesine rağmen halen Avrupa'nın ortasında durmaya devam ediyor. Bazı gerçekler ortaya çıkarken, diğer yandan da yeni gerginlikler kapıda bekliyor. Tarih yeniden yazılıyor, buna göre ideolojiler oluşuyor. Ama her şey aydınlansa da, ülkeler barışa kavuşsa, sular durulsa da bireysel acılar içerde kalmaya devam edecek. Zaman her şeyin ilacıdır ama bir yere kadar. O nedenle "Affet ama unutma" sloganı zaten ister istemez geçersiz kalır. Kimse unutamaz.

Hafızayı kuvvetlendiren, bilgileri tazeleyen ve aynı zamanda izlenebilen bir film... Kısacası güzel iş...


Hiç yorum yok: