Türkiye sporu "3 büyükler" üzerine kurulmuştur. Başka bir
açıdan bakarsak da Türkiye sporunu 3 büyükler kurmuştur. "3 büyükler" kavramı
boşuna ortaya çıkmamıştır. Muhakkak her kulübün kendine göre bir büyüklüğü
vardır ama Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş bu sıfatı Anadolu takımı tutanların son 10 yılda başlattığı kompleksi besleyen medya pompalamasıyla
kazanmadı.
Türkiye’de aklınıza gelecek her sporun başlamasında, adım
atmasında ve büyümesinde bu üç kulüpten en azından birinin payı vardır. Şu anda
bile öyledir. Erkek basketbol 15 sene önce izlenmeyen, yayıncı bulamayan bir
sporken üç büyüklerin olaya girmesiyle neredeyse futbolla yarışacak bir
noktaya geldi. Kadın basketbol belki sevilmeyen, izlerken zorlayan bir branş ama Galatasaray –
Fenerbahçe rekabeti insanların bir gözünün orada olmasını sağlıyor.
Kısır döngünün sonudur. Milyonlarca taraftara sahip olunca,
en ilgi çekmeyen spor branşı bile önem kazanır. Ama döngünün başı da vardır. Bu
kadar taraftar nasıl oluşmuştur, sadece futbolda başarı kazanarak mı? Türkiye’de
her yaş grubundan birini çektiğinizde size “Ben Fenerbahçe’de boks yaptım,
Galatasaray’da kürek çektim, Beşiktaş’ta voleybol oynadım” diyebilir.
Spor
insanların bir araya gelmesi ve rekabet içinde yarışabilmelerini sağlar. O
nedenle spor kulüpleri kurulur. Spor kulüplerinin tüzüklerinde bunlar yer alır.
Beşiktaş, bazı amatör şubelerini kapatma kararı almış veya
alabilirmiş. O konuda hala belirsizlik hâkim. Ama zaten bu korku her zaman vardı. Sadece Beşiktaş’ta değil, Fenerbahçe ve Galatasaray yönetimleri de bu
konuda zaman zaman açıklamalar yaptı. Hatta son olarak Aziz Yıldırım da, Beşiktaş’ın
kararını destekleyen bir açıklama yaptı. Daha da kötüsü bazı taraftarlar,
futbol şubesinin üzerindeki yük olarak gördükleri bu şubelerin zaten tamamen yok
olmasını söylemekten çekinmiyorlar. Sadece tek bir futbol takımı ve hatta
altyapısı olmadan 25 tane futbolcuyu barındırması onlara yetecek.
Fakat işte o zaman, başınızdaki ‘büyük’ sıfatını bir kenara
bırakmanız lazım. Çünkü hem çok net bir şekilde hacim bakımından bir
büyüklüğünüz kalmaz, sporun her alanına yayılma fırsatını kaçırırsınız hem de kökleşmenin emaresi olan büyüklük yavaş yavaş
azalır.
Kulüpler birçok sıkıntı yaşayabilir. Başarılar azalabilir.
Marka değerleri düşebilir. Maç kaybederler, küme düşerler, şike yapabilirler,
doping kullanabilirler. Fakat bunlar ‘büyüklük’ kavramına dahi çok zarar
vermez. Futbolcu gol atamazsa, kaleci gol yerse, yönetimlerin ahlaki
çöküntüleri varsa, teknik adamlar bazı konulara göz yumarsa; yani bireysel kararların öne çıktığı anlarda bazı
yanlışlar olursa sıkıntılar ortaya çıkar. Ama yine de telafisi edilebilecek şeylerdir. Fakat şube kapanması buna benzemez.
İçinde barındırdığınız sporcu sayısı azaldıysa, sizin o
çatınızın altı tenhalaştıysa ve daha da önemlisi varlığınızın adresi olan spor
sahalarından çekildiyseniz, görünmemeye başladıysanız artık büyüklüğünüzün
değeri kaybolur.
Ezeli rakipler arasında dalga geçmeyi severiz. Bir
Galatasaraylı olarak, Beşiktaş yenilsin, Fenerbahçe şampiyonluk kaybetsin
isteriz. Böyle durumların yaşanması rakiplerin hoşuna gider ama yaşayanın da
büyüklüğüne zeval germez.
Şube kapatmak ise toplumsal bir ayıba denk gelir. Kulüplerin
misyonuna terstir. Böyle bir şey yaşandığında gülüp geçmek olmaz. Ben haberi
ilk duyduğumda ilk hissettiğim öfke ve sinir oldu. Yenilin, küme düşün ama
sahada olun. Sahada olmak zorundasınız. Onlarca kapınız olmalı ve o kapılar her
çocuğa ve gence açık olmalı. 'Küçülme' ile açıklayamazsınız. Çünkü kapıdan girenler, bir gün Beşiktaş A takımında voleybol
oynayabileceğini düşünerek spora başlamalı.
Bugüne kadar bunu sağladınız için büyük oldunuz,
gerisi hikaye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder