Çarşamba, Temmuz 19

Durmuş Saat Yazı Dizisi #2



"Şarkılar hep bizi soruyor buluştuğumuz kafelerde"

Tribünün diline düşmek iyidir derler. Şarkın, şiirin, filmin, yemeğin, markan tribüne düştüyse eğer dillere pelesenk olma şansın o kadar fazlalaşmıştır. Tabi bunun bedeli dillerde 'pezeveng' olarak anılmak da olabilir. Bir taraf seni yüceltirken, diğer taraf yerine dibine sokacaktır. Bir taraf "Ulan ne güzel anılarımız oldu be" diyerek anılarıyla anarken seni, diğer taraf 'anasıyla' anacak. Dünyanın kanunu ve dengesi bu herhalde.

Mustafa Sandal'dan sonra ikinci seçimimiz daha radikal bir isim. Daha fanatik, daha rengini belli eden. çatal fırlatanlardan... Bir o kadar da, "Ulan keşke bu işlere girmeseydi de müzikte kalsaydı" denen adamlardan. Erbakan'a "Keşke siyasete bulaşmasaydı, mühendis kalsaydı" denildiği gibi.

Geçen yazıda yazmayı unutmuşum. Bir konuşmada dinlemiştim. Mustafa Sandal, doğru zamanda doğru yerde olmayı çok iyi bilirmiş. Diyelim bir iş var, bir reklam işi. Reklamveren ile reklamcının olduğu yeri bir kuyumcu gibi ince ince işler, keşfini yapar ve sanki tesadüfen oradan geçiyormuş gibi bitermiş bir anda. Hatır sormalar, "Gel otur bir kahvemizi iç" dedikten sonra işin %51'i oldu zaten.

Ercan Saatçi de böyle bir adam gözümde. Daha doğrusu pratik. Yıllar önce ben bir müzik markette çalışırken mağazamıza gelmiş, "Kardeşim ben geçen sene çok yoğundum. En çok izlenen filmler hangileriydi, en sevilenler...? Hepsini ver" demişti. Canlı canlı imdb.com'a girmişti sanki. Birilerinin kitapları birilerine okutup, özet çıkarttırması gibiydi.

Dağıldık biraz. Toparlayalım. Adını ilk kez hayatımızı değiştiren VİTAMİN kasedi ile duymuştum. "Bunlar konservatuar öğrencileri, hepsi arkadaş. Fena zekiler, güzel ortamları var" diye lanse edilmişlerdi. Türkiye'nin böyle yakaladığı "dönemler" vardır. Aslında farklı bir yazı konusu da olur bu. İTÜ Mühendislik bir dönem Türkiye'nin siyasetçi bacasız fabrikası olmuş, Ankara Siyasi Bilimler'in ideolojik figür atölyesi misali meşhur sınıfları, İstanbul Hukuk fakültesi'nin Şampiyonlar Ligi solcu/sağcı öğrencileri, 96-2000 Galatasaray...

Misal İTÜ Konservatuarı da o dönem Şampiyonlar Ligi gibidir. İzel, Çelik, Ercan, Mahsun Kırmızıgül, Ata Demirer, Prestij müzikçilerden bazıları...

İlk heyecanlar, ilk hevesler, ilk aşklar, ilk hayaller. O dönemden çıkmış en güzel eserler. Sonra 'taş kırmakta ustalaştıkça' boka sarmaya başlamış. Siyasete bulaşmalar, sansasyonel evlilikler, futbola/televizyona/polemiklere karışma derken o ilk tat kayboldu.

Sayenizde dinlerken "Değiştir şu faşisti" veya Sevgimiz Yeter dinlerken "Susturun şu Galatasaray düşmanını" veyahut Yastayım dinlerken "Yok mu doğru düzgün bir şey, Yalın falan"  laflarına maruz kalabilirsiniz, kaldık... Ama işte o bozuk saatin doğru gösterdiği zamanlarda oldu. Buyurunuz son ki-üç-dört...

1-Sayenizde



Türk popunun en kısa şarkısıdır. 1:52 dakika civarı. Sevilmesinin, kült olmasının nedeni bu kısalığı ve derdini kolayca anlatmasından çok, içinde barındığı o ince özeleştiridir. "Of Allah'ım of, nedendir hep zorda sana gelişim?" der. İşimiz düşünce hatırladığımız dua-teşekkür mekanizmasına gönderme yapar. İçinde kullandığı 'fahişe' kelimesi ile o dönem için cesurdur. Hem cesurdur hem de fahişeyi kadın dışında erkek için de kullanmıştır. Halk arasında 'erkeğin orospusu' olarak kullanılan manasıyla.

İnternetin ilk civcivlendiği yıllarda, köşe yazarlarına mail atmak ve 'toplu' boykot yapmak modaydı. Yine Ercan Saatçi'nin bir yazısına tepki gösteriliyordu. "@yahoo.com" lu bir mail adresine bu şarkının sözlerini değiştirerek mail atmıştım. "Ne GS'si, ne Fener'i, hepsinden vazgeçtim, Türk futbolu geriledi sayenizde" tarzı bir çeviriydi. Dönüş yapar diye çok beklemiştim; dönmemişti.

Klibi de efsanedir. Sigaranın televizyonlarda sansürsüz kullanıldığı yıllar. Klipte oynayan ablaya yıllardır platonik aşk beslemişliğimiz, rüyalarda görmüşlüğümüz, hayallerde ilk dansı bu şarkıda etmişliğimiz vardır. O yıllarda adını bilmek mümkün değildi. Böylesi daha güzeldi belki de. 

Kimi Deniz Çakır, kimi Şevval Sam derdi ama bir türlü bilemezdim. Kimileri "Oğlum ajanstan falan çağırmışlardır, yabancıdır" falan deyip duygularımızla oynasa da gerçeklerin elbet bir gün ortaya çıkacak olması gibi güzel ve vahşi bir huyu var.



Ablamızın adı İpek Müldür'müş. Kendisi Gümüşlük'te bir burgerci işletiyormuş. 48'e taşınmış. Klipte gitar çalan, şarkıyı düzenleyen abimiz, vokali yapan ablamız da oralarda olduğuna göre "fahişe gönüllerden" kaçmayı tercih etmişler.

- Oğlum internette gördüğün her bilgiye inanma bak. Rezil olmak da var işin sonunda. Var mı son halinin resmi?

+ Al twitter profili, resmi var. O gözleri nerede olsa tanırım ben.

Bir gün işlettiği kafeye gidip hem hamburger yemek hem de "Bodrum'un en güzel zamanı hangisidir?" diye sormak isterim. Belki Bodrumspor üzerine de konuşuruz. Kimin sayesinde çıktılar falan.


2-) Tam 14 Saat Oldu



Nedendir bilmem bir dönem "Ne Asya, ne Avrupa, biz Akdenizliyiz" tarzı bir moda türemişti. Bora Öztopraklar, Yaşarlar, Ercan Saatçi'nin bu şarkısı, Ege'ler, Asrın'lar. O masala sahiden inanmıştık. Aynı İtalyan'dık işte. Futbol desen var, pizza-makarna zaten 3 öğün tüketilir, mafya her köşe başında, yakışıklılığa girmiyorum bile... Çıtayı böyle yükseğe koyarlardı. "Ben kıramadım çocuğum kırsın" mantığı ile "Parası neyse veririz, vizyonumuz arş-ı âlâdadır" mantığı ile göze ve kulağa hoş gelen birileri türemişti bu alemlerde. Helikopterli klipler, yabancı mankenli tanıtımlar falan derken. Bu şarkının klibi için değişik bir ceyranı olan bir ablamız getirilmişti maç başı anlaşılarak. Daha sonra anlaşıldı ki 6 aylık kiralık gelmiş. Cem Uzan abimizle dar alanda kısa paslaşmaları oldu dedilerdi. İnanmamıştık, inanmak istememiştik. O dönemde kimden hoşlansak ya Cem Uzan getiriyordu (Shakira) ya da Hakan Uzan yürüyordu.(Yeşim Salkım)

Alicia Tully Jensen imiş adı. Ben kesin ölmüş veya aldığı ilaçlar neticesinde aşırı kilo almış ve bir bakımevinde intihar edecek korkusuyla ölümü bekliyor diye Google'da arattım kendisini. 53 yaşına gelmiş. Boyu kadar oğlu var. Bu sektörü bırakmış. Bir tane instagram hesabı var ona da resim yüklememiş. Az sayıda takipçisi ve takip ettiği var. Belli ki sadece bilgi amaçlı takip ediyor. Oğlu ile çekilmiş minik bir fotoğrafına ulaşabildik. 53 yaşına girmiş. Allah uzun ömürler versin. 



Turizm krizi nedeniyle fiyatların iyice dibe vurduğu şu dönemde kendisini Ege'nin incisi, Muğla'nın gözbebeği Bodrum'a bekleriz. Gümüşlük'te bildiğim salaş bir kafe var. Kendisiyle uzun uzun konuşmak ve klip hakkında düşüncelerini sormak isterim. Bodrumspor atkım ise günün süprizi, Amerika'nın en soğuk zamanı tabi.

3-) Karakışlar



Biz de böyledir. Her slow şarkıyı aşk şarkısı zannederiz. Sevdiceği düşünüp hüzünleniriz falan. Oysa gerçek öyle değildir. Bazen bir siyasi satır arası içerir, bazen toplumsal bir olaydan etkilenip yazılmıştır. Genelde bu şarkı tuttuktan sonra servis edilir röportajlarda. İlk çıktığı zamanlarda "İzel'e yazmış" falan derlerdi , "eski eşine yazmış" diyen olurdu, "çok garibanlık çekmiş, çok horlanmış" diye efsaneler. Oysa Kaz Dağları'nın ayağı hiç öyle değil, şarkı Şeytan Rıdvan'a yazılmış meğer, işte o itiraf :

".....Rıdvan Dilmen sakatlıklara rağmen parlak geçen futbol kariyerinden sonra yine sakatlık yüzünden futboldan kopmuş ve hak etmediği bir jübileyle uğurlanmıştı. Jübilesi üç kez ertelenmiş, sonunda 31 Ocak’ta kara kışın ortasında jübile yapılmıştı kendisine.

Eksi 7 derece dondurucu soğukta yapılan jübileye sadece 1982 seyirci gelmişti. İşte ercan saatçi bir Fenerbahçeli olarak, Rıdvan’a yapılan bu haksızlıktan ve kara kışta yapılan jübileden o kadar etkilenmiş ki, oturup;Çok kara kışlar gördüm ben yine pes etmedim, çok ayrılıklar gördüm ben yine yenilmedim” şarkısını yapmış.
“Rıdvan dilmen biliyor mu bunu” diye sordum.
“Rıdvan dışında kimse bilmiyor” dedi Ercan..."





Ekstra bir gereksiz bilgi de biz ekleyelim. Rıdvan'ın kariyerinde kafa ile golü hiç yokmuş (sadece Milli Takım'da 1 tane), kendi jübilesinde kafa ile gol atarak noktalamış kariyerini.

Ali Şen o gün "Bu zayılmaz , hele şu karlar bir erizin de zalgılı zengili bir cübile yapacasss" demiş ama hâlâ yapacak herhalde.

Belki bir kış günü Saray'da yapılır jübile. TFF başkanı olunca kimbilir.

Rıdvan'da eski Rıdvan değil, Ercan'da eski Ercan...

4-) Yastayım



O dönem literatüre "Beyaz Türkler" diye bir tabir giriyor. Kurtlar Vadisi'nin başlamasıyla birlikte "komplo teorileri, tapınak şövalyeleri, gül ve haç kardeşliği" kafasına giriyoruz. İlk bölümlerde Arslan Bey'in aracında Efendi kitabı gözüküyor ve Show Tv ekranının yarısını bir reklam kaplıyor. "Hiç Efendi'yi okudunuz mu?" 

Senaryo konsept danışmanı Soner Yalçın'ın virali işe yarıyor ve kitap çok satanlarda 1 numaraya yükseliyor. Daha sonra cadı avı gibi Sabetayist avı başlıyor. Yalçın Küçük olayı üst boyuta taşıyor , mail zincilerinde soyisimler dolaşmaya başlıyor. "er , ertegün , erman , ergen , kezman , gürman..." 

O dönem Doğan Music Company'den bir albüm çıkıyor. Grubun adı Seferad. Albümün yapımcısı Ercan Saatçi. Grup zamanında İspanya'dan kaçıp Osmanlı'ya sığınan Seferad Yahudileri'nin müziğinden alıyor ismini. Tabi bu işin tarihi tarafı. Türkiye onları "Sabahlara dayanamam Osmanaga, yalancısının inamamam Osmanaga" ile tanıyor. Her yer yıkılıyor. O albümde bu şarkı bulunuyor. Müzik anonim. Orjinali Los Bilbilikos. Yani bülbüller. Bülbül seferadlar için kutsal bir hayvan, bir sembol. Hatta Üsküdar'da Bülbülderesi Mezarlığı'nda yatar ünlü Sabetaylar. (Dur hele dur birbirine karıştı terimler)

Müziği anonimdi ama sözler Ercan Saatçi'nin. Daha sonra Ferhat Göçer ve Kibariye'ye alıp uçurmuştur şarkıyı.

Şarkının sözlerinde geçen "Üstelik bir kızım var evliyim" cümlesi geçmişe bir gönderme gibi gelir bana; "kızımız olacaktı" yıllarına.


5-) Sakatlık Bende



Şu kısacık PR çalışmamda gördüm ki, bu adam söz yazan - beste yapan bir adam olarak kalsa daha güzel olacakmış. Belki şu an öyle ama o tren kaçtı bir kere. Müzisyenin Real Madrid'i hangisidir derseniz Sezen Aksu ile çalışmaktır diyebilirim. Ona sözünü vermek, bestesini yapmak falan Şampiyonlar Ligi... Beste gibi beste. Girişteki saksafon solo alır götürür. Farklı yorumları için Emel Müftüoğlu da denenebilir.

6-) Adak



Söz, müzik Ercan Saatçi'lerden bu da. Müzik ile futbolun kesiştiği yerlerden bir konuya daha denk geliyoruz işte. İkililerin iyi oldu mu yürür gidersin. Uche-Högh, Popescu-Bülent Korkmaz, Zago-Ronaldo, Nihat-Kovaçeviç, Eflak-Boğdan, Melih Kibar-Çiğdem Talu, Sezen Aksu-Onno Tunç gibi uyum gelince tadından yenmiyor. İzel-Ercan olarak yürünse ne olurdu acaba?

Adak öyle bir şarkı ki, yeni alınmış bir arabanın, daha baş koyulan yerlere geçirili poşetleri çıkarmadan gelen o yeni kokusu gibi bir şarkı. 'Kazasız belasız' temennileri arasında kurban kesim merkezine gidip, kurban kanını janta-plakaya ve alna kan sürmek gibi mülteci bir pagan adeti gibi bir şarkı.  Bu albüm genelinde Ercan Saaatçi'nin 95-2000 yılları, bu enerjilerin, bu birlikteliklerin, bu birikmişliklerin kesim merkezi aslında... Adaklar adandı , istenenler oldu , bir daha kesim merkezine gitmek yok. Amaç kavurma yemekse, Migros'tan alınır. Cem Uzan gibi parası bastırılıp...


7-) Ah Yandım



90'lara bu kadar dileniyoruz ama harbiden uğursuz yıllarmış. "Ulan ne güzel şarkılar bunlar ya, ne güzel zamana denk geldik" diye şükür namazlarına dururken Uzay Heparı'nın ölüm haberi gelmişti mesela. Bu şarkı ölümü çağrıştırdığı gibi, klibi de Uzay Heparı'ya bir ağıt gibidir aslında. 


8-) Sus Konuşma / Sevgimiz Yeter / Gel Deneyelim Yeniden



Halk arasında bilinen 3 tane ismi var şarkının. Sözleri kimi yerde Ercan Saatçi, kimi yerde Ufuk Yıldırım, kimi yerde ise Hülya Saatçi olarak geçiyor. "Hülya Saatçi kim acaba?" diye baktığım zaman tamamen bir muamma. Annesi diyeceğim, ablası diyeceğim, eski eşi diyeceğim... Öyle olsa basına yansırdı. Tek kelime yok. Sadece bir twitter ve instagram adresi var elimizde. Gerekli DM'ler ile yürüdük ama cevap gelmedi. Attığımız mesajlara dönmemek aile geleneği herhalde. 

Hafızamı yokluyorum, Televole günlerini... Sanki gizemli bir kadın vardı; o şarkılar benim diyen. Sonra ölü bulunmuştu. Yok, o Çelik'ti galiba. Bir dönem bu modaydı. Leyla Tuna isimli bir söz yazarı vardı, ortalığı kırdı geçirdi. Şimdi bir iz bile yok. Bunca teknolojide, bunca 'stalk'lamada ulaşamıyoruz. Bence derin devlet, Abd, İsrail Türkiye'de sanatın ilerlememesi  ve kötü şarkılar yapılması için suikast falan yapıyor herhalde. Ya da Sezen Aksu bir baron ve öldürtüyor hepsini; tövbe estağfurullah.

Gizemli kadın mesaja dönerse güncelleriz. Onun üzerinden yürüyecektik. Son paylaşımı da semtte yürürken, belki bir yerde rastlar kendimiz sorarız.




Yazar: Refet

Hiç yorum yok: