Cuma, Eylül 28

Pendikspor 2-1 Altınordu



Passolig olmayınca gidebileceğimiz maçların sayısı çok azaldı. Sezonda üç maç bile zor yakalıyoruz artık. Bir de tembellik kısmı var. İnsan ona da alışıyor. Hafta sonu kalkıp şehrin bir ucunda 2.Lig maçı izlemektense evde oturup dünyanın her liginden maç izlemek çok daha kolay ve cazip geliyor. Eskiden bu şekil futbolseverlere biraz tavırlanırdım ama artık ben de onlara dönüştüm. Bana kalsa yine stadyumda olmak isterdim ama o seyyahlığın güzelliği çeşitliliğindeydi. Elimizden alınan kısım o oldu. Kartalspor maçından çıkıp Galatasaray - Beşiktaş derbisine gittiğim, hafta içi Şampiyonlar Ligi maçı izleyip hafta sonunda kendimi Kasımpaşa'da bulduğum günler geride kaldı. Zaten Kartalspor, Beylerbeyispor, Maltepespor gibi takımlar amatöre kadar düştü. Semtlerde o eski heyecan da kalmadı. Hatta stadyumlar da yok oldu. E her hafta da Pendik'e gidilmez ki...

Fakat hafta içinde Türkiye Kupası maçı olunca işler değişti. Evde izlenecek daha iyi maçlar yoktu. Üstelik takımlardan biri 1.Lig ekibiydi. Son yılların en popüler kulüplerinden biri olan Altınordu'yu canlı izlemek pek mümkün değil. Onları, İstanbul'da kupa maçı oynayınca ancak yakalayabildik. Gerçi kadrosu eski ışıltısından uzak. Bu sezon altı maçta bir galibiyet alabildiler. Cengiz, Barış gibi oyuncular gidince parlama adayı bir oyuncu da pek kalmadı. Meşhur kaleci Erce bu maçta kadroda yoktu. Barış'ın ikizi Kerim yedekti. Bir tek savunma oyuncusu Yusuf Acar vardı Altınordu ailesinden çıkıp dikkat çeken isimlerden. Zaten bu senenin kadrosu ligin 'kaşar'larından oluşmuş. Serdar Deliktaş'tan Berkay Samancı'ya kadar tüm gezginler İzmir'de buluşmuş. Sefa Yılmaz bile kadroda. Bu sezon neyi hedefliyorlar acaba, anlamak güç. Ligdeki konumları da doğru yolda olmadıklarını işaret ediyor sanki.

Pendikspor'dan ise çok beklentim yoktu. Geçen sezon vasatlardı. Bu sezon da heyecan verici transferler yapmadılar. Ligin ilk iki maçında gol atamayınca sönük bir sezonun haberini verdiler ama sonradan toparladılar. Altınordu maçında ise daha öncesinde haksızlık ettiğimi kabul ettim. Oldukça hızlı, atletik ve hücumda iyi organize olan bir takım vardı sahada. İzlemesi keyifli, ne yaptığını bilen bir takım. Savunmada bazı zaaflar görüldü ama sonuçta oynadıkları takım bir kategori yukarıdan geliyordu. Kusursuz olmaları beklenemzdi.

İlk golü atan Batuhan Kırdaroğlu'nun tribünde seveni çoktu. Oysa ilk defa hafta sonunda oyuna girmişti. Bu maça da 11'de çıktı. 2000 doğumlu bir çocuk. Verilen şansı iyi kullandı. Belki seneler sonra anlatırız. Şimdi Celta Vigo'da oynayan Okay Yokuşlu'nun Altay formasıyla ilk maçında Kartal'a geldiği günleri de hatırlarız. Batuhan'ın maç tecrübesi yok ama altyapıdan çıktığı için tribünün bir aşinalığı vardı herhalde. Golü atınca da ilgi çoğaldı. Gol dışında da oldukça iyi oynadı. Sağ tarafta beraber oynayan Mahmut Caner Alioğlu (21) ve Ahmet Yazar (23) ikilisi de radarıma takıldı.

Pendikspor maçı daha rahat kazanabilirdi. Süper Lig görmüş Berkan Afşarlı'nın bireysek oyunu ve kaçırdığı penaltı işleri zora soktu. Yine de canı sağolsun. Kanseri yenip sahalara dönen bir futbolcuyu tribünden izlemek her zaman rastlanan bir durum değil. Tam devre biterken gol yemek de şanssızlıktı. Sefa'nın golü Altınordu'yu daha uzun maçta tuttu. Pendikspor'u da biraz daha stresli hale getirdi. Fakat yine de 2-1 kazanmasını bildiler. İyi ki de uzamadan 2-1 bitti. İstanbul'daki soğuk havaların ilk gününde tribünden maç izlemek yeterince cesur bir hareketti ama normalden daha uzun sürmesi de bundan sonraki maçlar için heves kırardı. İçimiz yeniden alevlenmişken tatların kaçmasına gerek yoktu.

Maça gelmeden önce tarafsızdım. Maç başlamadan önce "İyi futbolcu iyi birey iyi vatandaş" mottosu sayesinde Altınordu'ya döndüm. Fakat Pendikspor kazanınca sevindim. Türkiye Kupası'nda bir tur daha oynayacaklar. Belki yine İstanbul'da olurlar. Belki iyi bir rakip gelir. Hatta belki bir Süper Lig takımı ile eşleşirler. Bunları düşündükçe benim için en iyi skorun çıktığına kanaat getirdim.

Tabi tüm bunların yanında maçta ulusal basında haber olacak kadar önemli bir olay yaşandı. Maçın sonlarına doğru Altınordu'dan Kerim Alıcı sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kaldı. Takım üç oyuncu değişikliği hakkını kullandığı için kalan süreyi 10 kişi oynayacaktı. Bunun üzerine Pendikspor teknik heyeti kendi takımlarından bir oyuncuyu çıkararak kalan süreyi eşit (10-10) oynadılar. Bu karar tribünde şaşkınlık yarattı ama kamuoyunda büyük alkış aldı.

Tüm eleştirilere hazırım ama bence biraz gereksiz bir karardı. Kerim'in sakatlanması kötüydü. Hatta sakatlanma anından hemen sonra sahadaki oyuncuların ve hakemlerin sağlık ekibini çağırma şeklinden çok daha kötü bir durum olduğunu bile düşündük. Ambulansla giderken bile endişeler kalkmadı. Fakat futbol sahalarında olabilecek bir durumdan bahsediyoruz. Bir oyuncu pozisyon gereği sakatlandı ve oyundan çıkmak zorunda kaldı. Yapacak bir şey yok. Teknik direktörleri bu riskleri düşünerek üç oyuncu değişikliği hakkını kullanmıştı. Eğer rakibe yapılan sert ve kasti bir faul söz konusu olsaydı böyle bir hareket anlamlı olabilirdi. Oysa oyunun doğasında var olan bir durumun ardından böyle bir harekete gerek var mıydı emin değilim. Fakat karşı çıkacak sözüm de yok. Kendi kararlarıdır. Herhalde karşıdaki rakip Altınordu olunca bu kararlar daha kolay alınıyor. llginç geldi. Gittiğim bir maçta yaşanması da güzeldi. Yıllar sonra abarta abarta anlatacak bir anı işte... Zaten bu yüzden gitmiyor muyuz maçlara?

 

Hiç yorum yok: