Çarşamba, Mart 27

Molly's Game


Aaron Sorkin, izlediğimiz, sevdiğimiz birçok filmin senaristi. Fakat onu yönetmen koltuğunda hiç görmemiştik. Molly's Game onun ilk yönetmenlik deneyimi. Açıkçası filmi bitirene kadar, onun yönettiğini bilmiyordum. 50 küsür yaşında bir adamın ilk defa kalkıştığı bir deneyimin altından kalkmasına sevindim. Molly'nin kendisinden daha ilham verici. Ortaya muazzam bir başyapıt çıkmış olmasa da; bu bilgi beni heyecanlandırdı. Ne olursa olsun bir "ilk film" havası hissetmiyorsunuz. Üstelik film 2 saat 20 dakika sürüyor. Riskli bir süresi var. En ufak bir sıkılma anı seyirciyi bozardı. Fakat böyle bir durum yaşanmıyor. Sorkin'in filme hazırlanırken David Fincher'dan faydalandığını okudum; şaşırmadım.

Tabi Sorkin bir marangoz veya sigortacı değildi. Bir senarist olarak sektöre hakim olmasının avantajı muhakkak vardır. Ayrıca iyi bir kaleme sahip olmasına rağmen elindeki hikaye gerçek bir hikayeden uyarlama. Haliyle senaryoda da pek fazla boşluk kalmıyor. Sadece karakter oluşturmada ve derinliğe inmede sıkıntılar mevcut. Fakat zaten filmin süresi ve temposu buna izin vermezdi.

Molly Bloom, bir serbest stil kayakçı olarak olimpiyat kürsüsünde yer gösterecekken sakatlanıyor ve spordan uzaklaşıyor. Ondan sonra kendisini poker masalarında buluyor. Depresyonunu atmak için kumar oynamıyor; tam tersi kendine bir kariyer çiziyor. "Kumarı bir kişi kazanır; o da oynatandır" felsefesinden yola çıkarak çok büyük bir kazanç ve şöhret ediniyor. Fakat sonrasında hukuka yakalanıyor.

İlgi çekici, güzel bir hikaye. En büyük derdim ise uzun ve hızlı monologlar oldu. Bunları takip etmek çok zor. Altyazı bile olsa izleyiciyi yoruyor. Hatta altyazı nedeniyle görüntülerden de kopuyoruz. Bazı noktalarda film izlemek yerine kitap okudum adeta. Eh; bir kitap uyarlaması zaten..

Jessica Chastain'e pek denk gelmemiştim ama burada takdirimi kazandı. Bu arada gerçek Molly'e pek benzemiyor. Gerçek Molly'nin tipine bakınca bir tekinsizlik hissediyorsunuz. Mesela bir avukat olsa güvenmezsiniz, doktor olsa fazla tedavi ile çok para kazanması planlayacağını düşünürsünüz. Tipten insan yargılamak hoş değil ama Chastain'in daha nevrotik ve duygusal tipi; karaktere sempati duymayı kolaylaştırıyor. 

Neyse; pek önemli değil. Güzel film. Kevin Costner çok az yer alsa da benim pozitif ayrımcılığımdır. Idris Elba ise tüm karizmasıyla şahane iş çıkarıyor. Heyecanlı öykü, sağlam oyunculuklar. Çok büyük beklentiler oluşturmadan; yorgun bir günün ardından izlenecek güzel bir akşam filmi...

Hiç yorum yok: