Cuma, Temmuz 16

L'homme qu'on aimait trop

 


İnternette hakkında çok az bilgi bulunan ama oldukça ilginç ve izlenmeyi hak eden bir film. Daha popüler olsaydı eleştirilerimi sıralardım ama pozitif ayrımcılık yapmam gerekecek. Zira bu kadar gözlerden uzak olmasına da gerek yok.

Cannes'da gösterilen bir film olmasına rağmen IMDB'de sadece 1600 kişi izlemiş. İlginç konusuna rağmen Trivia'da 4 adet bilgi var. Türkçe içerik yok denecek kadar az. Ekşi'de başlığı bile açılmamış.

Oysa konusu çok ilginç. Gerçek bir olaya dayanıyor. Renee Le Roux, Fransa'nın güneyinde (Nice) bir kumarhane işletir. Kumarhane çok iş yapmamasına rağmen satın almak isteyen taliplileri vardır. Renee Hanım ise bu aile yadigarını satmak istemez. Bu noktada da en çok genç avukatına güvense de bir zaman sonra avukat bey ihanet eder. Fakat onun ihaneti normalde tel başına yetmeyeceğinden yanına Renee Hanım'ın kızı ve kumarhanenin varisi olan Agnes'i alır. Bunu yaparken de onu kendisine aşık eder. Hikaye burada bitmez. Hatta filmin henüz girişidir. 

Diğer yandan 'gerçek' dediğimiz bu hikaye de henüz bitmemiştir. Olay 1970'lerde geçer ve 2000'lere kadar Fransa'da manşetleri süsleyen ve yargıya aktarılan bir olaya dönüşür. Renee Hanım da olayla ilgili bir kitap yazar, o kitap da 2014'te bu filme dönüşür.

Renee rolünde Catherine Deneuve çok iyi  bir performans gösteriyor. 2000'lerin en gözde Fransız oyuncularından Guillaume Canet de avukat Maurice'i canlandırdı. O da çok başarılıdır. Agnes rolü ise Adele Haene'e gider. Oyunculuk bakımından olumsuz söz söylenmez ama hem canlandırdığı karakter hem de sinir bozma potansiyelli bakışlarıyla biraz rahatsız ettiği gerçek.

Filmi izledikten sonra evlat sahibi olma isteği uzun bir süreliğine yok oluyor. Yokluğu dert, acısı dert, sorumsuzluğu dert, dik başlılığı dert... Allah Renee Hanım'a sabırlar versin...


Hiç yorum yok: