Euro 2004'ten beri hiç bir turnuvadan beklediğim zevki alamıyorum. Oysa, futbola olan ilgim ve alaka aynı seviyede devam ediyor. Lig maçlarını izlerken 11 ay boyunca sıkılmayan bünye, haziran ayında keyif almamaya başladı. İlk etapta bunu, sene boyunca çok fazla maç izlemeye bağladım. Sıkılıyorduk artık her gün maç izlemekten. Maç izlemek, maçları takip etmek eskisi gibi de değil zaten. Avrupa'nın en iyi futbolcularını sahada birbirlerlerine rakip olarak görmek çok zor değil. O yüzden yaz turnuvalarının bir anlamı kalmadı. Keyif alamama nedeni olarak bunları düşündüm. Ama aslında sorun bunlar değilmiş.
Yaz turnuvalarından beklentilerim çok daha farklı. Yaz turnuvalarının kendine has rituelleri var. Yaz turnuvaları aslında mahalle turnuvalarıdır. Birlik beraberlik maçlarıdır.
Okullar kapanır veya kapanmak üzeredir. Havalar ısınır, akşamları maç saatlerine doğru serin olur, tatlı tatlı eser. Köyde, mahallede, yazlıkta, her neredeysen, bütün gün maç sastini beklersin. Maçı herkes beraber izler. Herkesin iyi kötü böyle mekanları vardır.
Bakkalda izleyenler, kahvede izleyenler, çay bahçesinde izleyenler. Her bir turnuvanın sizin için tek bir mekanı vardır. Oraya gelen-giden bellidir. Herkes maçtan 15 dakika önce orada olur. Tahminler yapılır, bir önceki maç konuşulur, inceden Türkiye'deki transferlerden bahsedilir, bir de ufak ufak lokal dedikodular, mesela yaşınız 15-17 arasıysa inceden kız muhabbetleri...
Bütün mahalle (veye artık neresiyse) maçı izler. Futbola ilgisiz kadınlar bile mekana gelir, televizyona bakmasa bile kendi aralarında konuşur. Galatasaraylı-Fenerli-Beşiktaşlı, yaşlı amcalar, küçük çocuklar. Gerginlik yok, heyecan var. Yaz turnuvalarının anlamı, önemi, özelliği buydu.
Şimdi nasıl? Belki çocuklar için aynı. Bizim için değil. Yaş 26. Maç zamanı telaşımız var. Kiminin işi var, kimi kız arkadaşıyla buluşacak. Zaten herkes ayrı ve uzak yerlerde oturuyor. Ortak bir mekan bulamıyoruz. Bugün Taksim'de şunla izleyelim, yarın ofisteyim, sonra bununla Bostancı'da, öbür gün izlemesem de olur...
Programlar bu şekilde yapılıyor. Biraz görev icabı, biraz alışkanlık. Bu maçı izlemesem olmaz. Ya izlemediğim maç güzel olursa korkusu. Tat almak mümkün değil. Eskiden böyle değildi. Adı üzerinde Yaz Turnuvası. Bütün gün boşsun, günde 2 maç izlesen birşey kaybetmezsin. Git otur izle. Maçtan sıkılsan bile, muhabbet var. Bildiğin bir yerde, bildiğin insanlarla, hep beraber, serin serin, önünde soğuk içecek. Plan yapmadan, kendini yormadan, koşturmadan...
O yüzden, 2004'ten beri, yani üniversite 1'den beri yaz turnuvalarından zevk alamıyorum. Sanırım, bundan sonra emekli olana kadar da böyle devam edecek. O süreçte de bizde küçüklere "nerede o eski turnuvalar, nerede o eski heyecanlar" diyeceğiz. Aslında sahadaki heyecan aynı ama biz değiştik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder