Pazartesi, Eylül 15

Marka Değeri



Bu hayatta sanırım en çok Galatasaray'ı sevdim. En uzun değildi belki ama en yüksek seviyeyi onunla gördüm.

Yeni bir eve taşındığımız günün öğlen vakti, babamı evde eşyalarla yalnız bırakıp, ona umursamaz tavırla "Ben Çaykur Rizespor maçına gidiyorum" dediğim günler çok uzaklarda değil aslında. Sınava çalışmam gereken haftasonlarını Ankara deplasmanında geçirdiğim yıllar... Aşık olduğum kızın aylar sonra İstanbul'a geldiği gün onunla tüm akşamı geçirme ihtimalim varken sadece 1 saat beraber olup daha sonra 2-0 kazandığımız İstanbulspor maçı için stada gittiğim dönemin hemen sonrası...

Bunları "fedakarlıklar" veya "büyük taraftarlık" olarak yazmıyorum. Zaten bunları yapan binlerce insan vardı aynı tribünlede, koltukların üzerinde. Bunlar örnekler sadece. Şimdi bakınca manyakça geliyor. Bir başkası için "boşa geçen günler" olarak görülebilir ama aslında çılgın zamanlardı, öyle gibiydi. Maça gitmek, deplasman haftalarında televizyon karşısında oturmak, bir hafta boyunca gazeteleri okumak, spor programlarını izlemek, muhabbet etmek, forumları takip etmek... Böyle bir dönemdi. O yıllarda, dünyada hiçbir şeyin benim bu sevgimi ve yaşam biçimimi değiştireceğini düşünemezdim

O yıllarda ve sonrasında da, bu hayatta en çok sıkıldığım yerlerin düğünler olduğunu da farkettim. Gereksiz protokol, yüzeysel zihinler, abartılan bir resmiyet, görgüsüzlük, yüksek sesli müzik, geleneksel kalıplarla modernlik sanrısı arasında sıkışan gençler, yargılamayı seven yaşlılar, bağıran çocuklar, takılan altınlar.... Bir düğüne gitmek yerine yaratıcı bir yalan uydurmak daha çok işime geliyordu. İşin aslı o dönemde çok fazla düğüne de maruz kalmıyorduk. Arkadaşlarımız henüz gençti ve sadece akraba düğünleriyle seneleri geçiriyorduk.

Fakat artık bu sene abarttılar. Özellikle Ramazan'dan sonra her hafta bir düğün...

Ve şimdi bu iki bilgiyi birleştirelim. Bir tarafta Galatasaray maçı, diğer tarafta bir arkadaşımın düğünü. Bundan birkaç sene önce aynı saatte bu iki olay aynı saatte gerçekleşse arkadaşıma yalan bile söylememe gerek kalmazdı. Galatasaray maçı var demem onun durumu anlayışla karşılamasına yeterdi.

Bu sefer bu ikisi kıyasa bile girmedi. Maçı izlemedim, düğüne gittim. Pişman da olmadım. Maç 4-3 falan bitse, heyecan fırtınası şeklinde oynanasa, yine pişman olmazdım.

Oy birliğiyle Kulüpler Birliği Başkanı seçilen Göksel Gümüşdağ, aynı günlerde "Ligin marka değeri düştü" dedi. Haklı. Ama acaba, 3 Temmuz'un başaktörlerinden biri, Kulüpler Birliği başkanlığı koltuğunda oturmasını yadırgamayı bir kenera bırakıp, hala "marka değeri düştü" diyorsa acaba hangi veriyi ele alıyor? Satılan dekoder mi, kulüplerin transferde harcanadığı para mı, ülkeye gelen yıldızların kaltesi mi, Avrupa'da Süper Lig ile ilgili çıkan haberler mi..??

Hiç oralara bakmasına gerek yok işte. Eğer ben Galatasaray maçının olduğu gün düğüne gidiyorsam Süper Lig'in değeri düşmüş demektir. 

Her hafta tribünde rakip takımın atkısını takan başkanın bunu çözebileceğini sanamıyorum. Kolay kolay düzelmeyecek bir mesele. Zaten onların derdi benim gibilerin dönüşünü sağlama da değil. Laf olsun torba dolsun. "Tehlikenin farkındayız, önlemler alacağız" yalanı...

Bu ülkedeki ligi hala izlemek isteyen, takip etmek için heyecan duyan varsa buyursun. Futbolcuların emeği ve mücadelesi izlenir. Ama artık bu saatten sonra düğünlerde eski arkadaşları görmek daha cazip geliyor.

Hiç yorum yok: