Perşembe, Eylül 18

Islık Seni Çağırıyor




Aslında ne kadar ilginç... 12-13 yaşlarında Hakan Şükür'e, Bülent Korkmaz'a, Hagi'ye rol moedli olarak bakarken ve biat ederken şunu düşünüyordum: "Bir gün bu takımda benim yaşımda futbolcular oynayacak. Ben yine tribünde olacağım ve o zaman onları deli gibi kıskanacağım, belki de sırf bu nedenle onlara karşı negatif duygular besleyeceğim"

Daha önce bu blogda hayat planladığınız gibi şekil almıyor tarzı bir cümle kurmuştuk değil mi? Demediysek de ilk olsun.  

Burak Yılmaz ve Selçuk İnan 1985 doğumlu iki oyuncu. İkisini de belirli bir derecede seviyorum. 10 sene önce önümüzde top oynayan "Mahallenin en şık abileri" gibi değiller ama en azından "bizim sınıftan çocuklar" havası var..

Tahmin etmiyordum böyle olacağını. Ama nedeni basit. Birincisi artık tribünde değilim. Bunun nedenleri çok farklı, konu o değil. İkincisi, Hakan, Hagi, Hasan Şaş gibi adamlarla ortak özelliklerim yoktu. Zaten o nedenle onlar kahramandı. Burak ve Selçuk ile kısmen ortak yön bulabilirim. 

İkisi de, diğerleri de, ben de ve benim arkadaşlarım da bu dönemde Türkiye'de para kazanmaya çalışıyoruz. Yetenkleri doğrultusunda kazandıkları para az veya çok olabilir, kıskanmıyorum da... Özünde hepimiz hayatımızı sürdürüyoruz. İşlerini yapıyorlar, yapıyoruz...

Hal böyle olunca onları farklı değerlendiriyorum. Korumacı bir tavır diyemem keza tribünde değilim. Ama empati kurabiliyorum. Burak ve Selçuk'u ıslıklayan kitle, yarın benim yaptığım işi de eleştirecek. Gittiği lokantada garsona surat yapacak, bindiği uçakta hostese ızdırap olacak, çocuğunun öğretmenine giderlenecek, hastanedeki doktora atarlanacak... Fakat bu ülkede en çok futbol konuşulduğu için, Selçuk ile Burak haftada iki kez herkesin gözü önünde sahaya çıktığı için en çok onlar eleştirilecek. Bu da olağan ve kanıksanmış bir durum.

Ve işte tam bu noktada, umarım Selçuk ve Burak daha çok ıslıklanır diyorum. Şaşırdınız değil mi? Galatasaraylı tarafım "Beyler topçuya sallamayın" derken, Selçuk ve Burak'ın sınıf arkadaşı olan diğer tarafım "Islıklayın" diyor. 6 ay önce büyük takıma gelen Veysel için daha farklı düşünüyorum. Falat Selçuk ve Burak için tam olarak böyle düşünüyorum.

Çünkü, onlar yeteneklerine ve imkanlarına ihanet edip kolay olanı seçtiler. Bizim elimizde olmayan fırsatlar onların önündeydi fakat onlar daha kolayı tercih ettiler. Ne yaptılar? Türkiye'de kaldılar. Avrupa'ya gidebilme, sınıf atlayabilme imkanları varken onlar küçük köylerinde kral olmayı tercih ettiler. Zannettiler ki, o dönem gösterilen sevgi, kariyerleri bitene kadar onlarla beraber gelecekti. Tribünler onların adını sayıklayacaktı. Böyle olmuyor. Hiç bir zaman böyle olmadı. Daha önce de birçok yıldız isim, hatta bayrak adam ıslıklandı. 

Üstelik o zamanlar stadyumlar küçük olduğu için tribünler daha kolay kontrol ediliyor, tepki bir sınırı geçmiyordu. Elano'yu ıslıklayan adam atılan golden hemen sonra dayağını yiyordu. Şimdi ise büyük stadyumlar linç kültürünün gelişmesi için hizmet ediyor. Kartopu, çığ oluyor. Pas hatasından yükselen  uğultu, ertesi hafta yana verilen pasla ıslığa dönüyor...

Bu hemen hemen devamlı böyleydi ve en az 20 sene daha, bir kuşak değişene kadar devam edecek. O alttan gelen kuşağın da aynı şekilde devam etmeyeceğinin garantisi yok. Bunları bilerek burada kalan, burada "Dolce Vita" yaşamayı tercih eden futbolcu bunu hak ediyor. Hak ediyor çünkü "bile bile lades" diyor. Belki de klasik Türk kafası, "Bana bir şey olmaz"... Oluyor ama...Herkese oldu.

Belki Burak ve Selçuk biraz daha ıslıklanır da onları gören genç futbolcular, ilerleyen dönemde fırsat bulduklarında yeni bir adım atarlar kariyerlerinde. Bu sadece onlara değil, onları izleyen bizlere bile yenilik katar. Cesaret verir.


Yani belki de bu ıslıkların iyi bir tarafı vardır...

1 yorum:

ygtylmz dedi ki...

Selçuk'ların kaderi bu. Geri pasta bile ıslıklanan bir Selçuk Şahin...

Salih'i sırf bu yüzden bile takdir etmek gerekir. İstemese gitmezdi, o gitmeyi tercih etti.