Şimdi tam bugünlerde Johan Cruyff güzellemeleri dolacak. O nedenle bu yazıyı da görünce "Of be kardeşim burada da mı'' demeniz normal. Açıkçası ben de olsam ben de öyle derdim.
Benim aklıma gelen adamın futbolcu meziyetleri veya futbol fikirleri değil. Bu adamın ölüm haberini aldıktan saatler sonra beynimde oluşan düşünce çok daha farklıydı.
Ölüm, hepimizin bildiği tek gerçek. Ünlüler için ise iki gerçek. Bir bildiğimiz ölüm var, bir de bütün o üretimden ve tüketimden uzaklaştıkları dönem var. Michael Jackson, 25 Haziran 2009'dan çok daha önce ölmüştü benim için. Şarkılarını dinliyordum ama o playlist yılladır aynıydı. Şimdi de aynı. Aralarına yeni bir şey gelmiyordu. Hayatımda herhangi bir değişiklik olmadı onun ölümüyle. Jackson zaten çoktan ölmüştü. Mesela David Bowie ise daha büyük şok oldu.
Cruyff için ik etapta şunu düşündüm: Bu adam zaten yıllardır top oynamıyor. Hocalık yapmıyor. Ara sıra konuşuyordu ama çok da ilham vermiyordu. Futbol içinde yavaş yavaş ölüyordu. Yok oluyordu.
Ama gerçek anlamda ölünce... İlk birkaç saatin sonrasında fark ettim ki; bu beklenmedik bir şeydi.
Ama gerçek anlamda ölünce... İlk birkaç saatin sonrasında fark ettim ki; bu beklenmedik bir şeydi.
Bütün o sigara geyiklerine, düzensiz yaşama, sıska vücuduna rağmen Cruyff ölecek gibi değildi. Ölümsüz bir insan gibi duruyordu. Best'in öleceği kesindi, Maradona defalarca ölümden döndü. Gerd Müller ölmüş bile olabilir! Bazıları için Pele'nin beyin ölümü gerçekleşti zaten. Cruyff ise futbol sonlanmadan, bu oyun gezegende sona ermeden ölmez gibi duruyordu. Beckenbauer de öyle. Bu ikisi çok farklı yerde. Jackson'dan önce de müzik vardı. Mozart ölmüşken Jackson da ölecekti; ve tabi müzik de devam edecekti.
Cruyff var olduğu alanın, futbolun başlangıç noktalarından biriydi. Futbol dediğin neredeyse 100 yıllık bir şey. Bu adam da 69 yaşında. Evet; ölecekti ama sanki ''Futbolu ben yarattım, ben değiştirdim, ne zaman futbol sona erer, ne zaman parti biter ben de o zaman ölürüm'' der gibiydi. Yukardaki foto gibi. Sahanın dışındaydı belki ama oyunu izliyordu. Yarattığı eserin ve evrenin her zaman takipçisiydi ve o sahnede olmasa bile son üflemeyi o yapacaktı. Bu paragrafın devamı şirk koşmaya kadar bile gidebilir!
İşin trajik tarafı; bizim bu algılarımız neden böyle? Nasıl böyle bir bulanıklığa sahip olduk? İzlemediğimiz bir adamdan bu kadar etkilenmemiz normal mi? Buralar futbolun konusu değil. O nedenle yazı burada sona erecek. Devamı için uzun uzun düşünmek gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder