Nasıl oldu bilmiyorum ama ilk defa, çok kısa süre içinde bir
seriyi izleyebildim. Dizileri bile izlemekte zorlanan benim için büyük bir
adımdı.
Ocean’s seris, 2000’lerin başında vizyona girdiğinde ilgimi
çekmemişti. Sinemada izlemek için hevesleneceğim filmlerden değildi. Ama artık
10 küsür sene geçtikten sonra; böyle bir kadronun yer aldığı bir yapımı izlemek
gerekiyordu. Pişman olmadım.
Her ne kadar beni sinema salonuna (bilet almaya) çekecek filmlerden olmasa da;
gişe filmi diye bir şey olacaksa, böyle olmalı. Gişe yapmak için; Cumartesi veya Pazar günü
kalabalık bir ekiple gidilecek filmler lazım. Bu da onlardan biri. Zaten doğru
şifreler kullanılınca ve başarı da gelince arka arkaya gerisi gelmiş. Gerçi yeni
izlememe rağmen aklımda üç filme dair çok fazla bir şey kalmadı. Brad Pitt
yakışıklı, George Clooney karizmatik (veya tam tersi), Matt Damon komik, Casey
Affleck az görünse de adam oğlu adam! Zaten tam bir oyunculuk filmi. Yoksa kurgularda
eksiklikler göze çarpıyor.
Benim için en iyisi 11, sonra 12 ve sonra 13… Fakat 12’de
hem Arsenal hem de hikayenin Amsterdam’da geçmesi önemli, zira Amsterdam;
2008’de bu blogu açan Peralta ile beraber gittiğimiz ilk Avrupa şehriydi. Hatta
filmin çekildiği mekanlardan birine de girip, 3 Temmuz ve sonrasında yaşananlar
üzerine bir muhabbet de gerçekleştirdik. O da bir başka soygun filmine konu
olabilirdi.
Ama tabi Ocean’s serisini soygun filmlerini kategorisine
almak lazım mı emin değilim. Benim için iyi bir komedi oldu. Eğlenmek ve (para
kazanmak) için yapılan, derinlik aramayan, ihtiyaç duymayan filmlerdi.
İstenilen buydu, bunu almak isteyen seyirci için de ideal bir tercih.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder