Cumartesi, Ocak 5

Sakaryaspor 2-2 Samsunspor


Maç oynanalı üç hafta oldu ama biz bloga daha yeni atabiliyoruz. Çok da yoğun değildim ama bu iş biraz alışkanlık istiyor. 'Yarın yaparım' diye öteledin mi, erteleye erteleye gidiyorsun.

Neyse ki o günden kalan hatıralar çok taze. Futbol için şehir şehir dolaşmayı çok seviyorum. Eskiden bunu Galatasaray üzerinden kurgulamak çok kolaydı. Tuttuğun takım zaten bir motivasyon kaynağı oluşturuyor. O takım, büyük kulüp olunca milyonlarca taraftarı oluyor. Haliyle sen de çevrende aynı takımı tutan yüzlerce arkadaşını barındırabiliyorsun. Bir deplasman için yol arkadaşı bulmak da kolay oluyor. Fikstürden maç seçmek gibi bir lüksün de var. Gaziantep'e gitmezsin, iki hafta sonra Ankara'ya gidersin. Malatya soğuk gelir, Antalya'ya iner hem tatil hem hem maç planı yaparsın.

Fakat artık o günler eskide kaldı. Passolig boykotuna devam edeceğim. Bu da izleyebileceğim maçların, liglerin sayısını azaltıyor. En üst lig 2.Lig! Şikayetçi değilim. Çok severek takip ediyorum. Fakat o ligdeki maçları izlemek için ekstra motivasyonlar lazım. Birincisi İstanbul içindeki takımların stadyumları çok uzak. Eskiden Kadıköy'den Karagümrük'e gitmek zor gelirdi, şimdi Karagümrük bile kendi sahasında değil. Olimpiyat'a gidiyorlar. Maçların büyük bir kısmı sabah (Bizim için sabah) 13.30'da, o da biraz üşendiriyor.

Tüm bunları yazdıktan sonra Sakarya'ya gitmek çelişki gibi durabilir. Fakat Pendik-Arifiye treninin sadece bir saat sürdüğünü düşününce, yolun çok da zor olmadığını görebiliriz. Burada önemli olan organizasyon. Sakarya'da yaşayan arkadaşımız biletleri aldı, biz de İstanbul'dan üç kişi yola çıktık. Hafta içinde alınan kararla maçın 19.00'a çekilmesi de güzel oldu. Planlarımızı 13.30 için yapmıştık. Öyle olsaydı yine gidecektik ama 19.00 kararı, günü daha da tatlandırdı.

Sakarya'ya daha önce, yine maç için gitmiştim. 2012 yılıydı. Sakaryaspor - Akhisarspor maçıydı. Altı yıldan fazla süre geçmesi inanılır gibi değil. O günden sonra ben de Sakarya da, Sakaryaspor da çok değişti. O günlerde Sakarya'ya trenle gidemiyorduk. Hatta "Tren seferleri başlamadan gelmem" yazmıştım. Şimdi trenle gidebiliyoruz. Fakat kalkış noktamız Pendik; Haydarpaşa hâlâ kapalı...

Altı sene önceki Sakarya, depremin izlerini atamamış gibiydi. Aradan 13 sene geçmişti ama melankolik ve yaralı bir hali vardı. O 13 sene değişime direnmiş gibiydi ama sonraki altı senede biraz daha çok değişip geliştiklerini görebildik. Tabi insan o şehirde yaşamadan bilemez. Günübirlik gelip, şehrin en güzel yerlerini gezip döndükten sonra sağlıklı değerlendirme yapmak kolay değil. Fakat zaten altı sene önce de aynı şeyi yapmıştık. Benzer bir deneyim, farklı gözlemler. 

Tabi bizim için en önemli değişim stadyum. Eski Atatürk Stadyumu yıkık dökük bir şekilde duruyor. Oraya artık millet bahçesi mi yapılacak alışveriş merkezi mi ilgilenmiyorum. Sakaryalı bu duruma ne diyor onu da bilmiyorum. Fakat yeni stadyumun kapasitesini duyunca hayret ettim. 25.000!

Eskişehir, Samsun, Diyabakır, Adana, Kocaeli gibi şehirler genelde 33.000 kişilik stadyumlarla ödüllendirildiler. Sakarya şehri onlar gibi bir büyükşehir değil. Nüfusu az. Sakaryaspor da son dönemlerde alt liglerde. Fakat oradaki futbol sevgisini bilmeyen yok. Alt liglerde bile tribün doldurabilen bir kitle var. Er ya da geç bu kulüp Süper Lig'e çıkacak ve bu yepyeni 25.000'lik stad az gelecek.

Zaten Samsunspor maçında da aynısı oldu. Stadyum ağzına kadar doluydu. Bence fazlası bile vardı ama o konuya girmeyelim, sonra bu lige de Passolig gelir. Maça ilgi olması doğaldı. Sezonun en önemli maçlarından birini izledik. Beyaz Grup, bu sezon oldukça zorlu. İçerisi Şampiyonlar Ligi gibi. 2.Lig'i stadyumdan daha çok izlediğimi söyledim ama burada da Beyaz Grup, Kırmızı Grup'a göre çok önde. Pendikspor bana çok yakın, Bodrumspor el altında sayılır, Sakaryaspor'un da yoluna alıştık. Yarış da çok heyecanlı. Hafta başlarken Sakaryaspor lider, Samunspor arkasında, Sarıyer takipteydi. Gündüz seansında Sarıyer deplasmanda Uşakspor'u son dakika golüyle yenince hesaplar karıştı, izleyeceğimiz maçın önemi biraz daha arttı.

Maça kadar geçen sürede şehrin ilgisini görebildik. Seneler önce bir üst ligde izlediğimiz Sakaryaspor, bu kadar merkezde değildi. O zaman şehrin bir kırgınlığı vardı. Şimdi ise alt ligde olmalarına rağmen heyecan daha büyük. Formalı, atkılı insanların sayısı çok fazla. Merkezde toplanıp yürüyüş yapan geniş bir grup da vardı. Bu hava maçı da etkilemiştir muhakkak.

İki takım hakkında kulaktan dolma bilgilerimiz vardı. Bu bilgiler ışığında Sakaryaspor'un daha avantajlı olduğunu düşünüyordum. Bir kere iç sahada, muhteşem bir atmosferde maça çıkacaklardı. Ayrıca İsmail Ertekin göreve geldiğinden beri hiç yenilmemişler, sadece bir kez berabere kalmışlardı. Gerçi Samsunspor da fena bir tabloya sahip değildi ama sonuçta deplasman takımıydı.

Fakat maç beklediğimiz gibi başlamadı. Maçtan önce kendi aramızda yarı şaka "Böyle maçlarda maçın başında gol yemek adettendir" cümlesi gerçek oldu. Samsunspor, 6. dakikada Samet'in harika golüyle öne geçti. Haliyle golün ardından da kendi sahalarına geçtiler. Oyunu çirkinleştirmediler ama alan daraltarak rakibi zora soktular, oyunu kısırlaştırdılar. Rakibe çözüm bulamayan Sakaryaspor'un imdadına ise Samsunspor'un savunması yetişti. Sağ tarafta Erhan Kartal'ın dalgınlığı, rehaveti ve sakarlığı Sakaryaspor sol beki Canberk'in ceza sahasına girmesine neden oldu Devamında da Canberk yerde kaldı. Dilaver'in penaltısıyla Sakaryaspor beraberliği yakaladı. Kalan 10 dakikada başka gol olmayınca devre 1-1 sona erdi.

İkinci yarıda bu sefer daha farklı bir başlangıç öngörüyorduk. Fakat yine aynısı oldu. Hemen devrenin başında Oğuz Gürbulak Samsunspor'u öne geçirdi. Ardından da Sakaryaspor beraberliği yine penaltıdan buldu. En azından bu sefer cevabı erken verdiler. 53. dakikada skor 2-2'ydi. Yarım saatten fazla süre vardı. Ev sahibi için avantajdı. Fakat kalan sürede galibiyeti kaçıran Samsunspor oldu. Çok daha organize, çok daha düzenli oynadılar. Korkmadılar, sinmediler. Çok iyi paslaştılar. Pozisyona girdiler. Direkten dönen topları oldu. Sakaryaspor ise çok kısır kaldı. Sürekli uzaktan şut denemek zorunda kaldılar. Takımın en golcü ismi, Galatasaray altyapısından yetişen Berk İsmail Ünsal, sezon boyunca dikkat çekici işlere imza attı. Onu ayrı bir gözle izlemek istedim ama 90 dakikada varlık gösteremedi. Zaten Sakaryaspr'da da öne çıkan pek olmadı.

Tek bir 90 dakika ölçü olmak için yetersiz ama Sakaryaspor'un oyun olarak rakibine karşılık veremediğini, böyle devam ettikleri takdirde sezonu zirvede tamamlamalarının zor olduğunu belirtmek gerek. Bu gruptan sadece bir takım direkt olarak üst lige çıkacak. Play-off ise cadı kazanı gibi bir yer. İşin oraya kalması kimseyi memnun etmez. Sarıyer'i çıplak gözle izlemek kısmet olmadı ama onların da iddiasını düşününce Sakaryaspor üçüncü aday gibi duruyor. Transfer döneminde de eli kolu bağlı olan takım Yeşil-Siyahlılar. Sakaryaspor'un ikinci yarının hemen başında Sarıyer'e, sezonun son maçında da Samsun'a gideceğini düşününce fikstür de onlardan yana olmayacak. Bu arada Samsunspor ile aynı puanda olan Keçiörengücü'nün de yarışta olduğunu eklemek gerek ama Galatasaray karşısında izlediğim Ankara takımının bu sert yarış için biraz acemi olduğunu düşünüyorum.

Bu arada ikinci yarı da o maçla başlayacak. Yani 20 Ocak; Sakaryaspor - Keçiören karşılaşmasıyla. Bir anda kendimizi bu maçta da bulabiliriz, hiç belli olmaz. Zehri aldık. Bu sefer bir gündüz maçı (şimdilik öyle gözüküyor) bize farklı bir tat katabilir.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Son yıllarda çok az maça gittim. Aklım hala 2000-2010 arası dönemde. Stadyumların eski ama atmosferlerin yoğun olduğu seneler. Tabi ki benim için Ali Sami Yen Stadı yılları demek. Sakarya'da  o günlere benzer bir gün yaşadım. Yeni stadın şekli, havası, insanların maçtaki tavırları, dolu merdivenler, yakılan meşaleler, gece maçı, heyecan... Muhakkak bir 2.Lig maçı izledik. Ortam ne kadar güzel olsa da maçın kalitesi ortada. Sakaryalı da üst düzey liglerde maç izlemeye alışkın bir seyirci grubu. Gece maçı olunca hafıza bir oyun oynamış olabilir. Beklentiler yüksek kalmıştır. Puan kaybı da yaşanınca maçtan keyif alamayanlar çoğunluktaydı. Fakat ben uzun zamandır böyle bir maç günü yaşamaya hasrettim. İyi oldu.

Keşke bir de stadyum şehirden, en azından terminalden bu kadar uzak olmasaydı. Neyse ki altı sene önce saat 21.00'de sona eren İstanbul otobüsleri, artık 22.00'de de vardı. Bindik döndük. Bir saat sonra evdeydik. Herkes 2-2 biten Beşiktaş - Trabzonspor maçını konuşuyordu. Kesin çok kaliteli bir maç olmuştur ama biz daha güzel bir gün yaşadık!

Hiç yorum yok: