Pazartesi, Mart 7

Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü?

 

2021'in sokağa çıkma yasakları ile geçen günlerinde bir haber düştü. 1990'ların sevilen tiyatro oyunu Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü? Netflix için çekilecekti. Daha doğrusu çoktan çekilmiş; artık Netflix'te de yayınlanmaya başlayacakmış.

Ben bu gelişmelerden bihaberdim. Canım sevgilim, bu konuya bana ileten kişi oldu. Kendisi tiyatro oyununu izlememişti. Sinema versiyonu vizyona gelince (Netflix'e de vizyon demek) izlemek istemişti. Yapacak daha iyi bir sosyal aktivitemiz olmayan (hatta hiçbir sosyal aktivitemizin olmadığı) o günlerde ben de onu kırmadım. 

Film için sözleştiğimiz akşamdan birkaç saat önce, tiyatro oyununu yeniden hatırlamak istedim. Yıllar önce televizyonda izlemiştim. Anafikrini biliyordum, esprilerini çok hatırlamıyordum ama o dönemin Yılmaz Erdoğan mizahına aşinaydım. Duysam hatırlarım gibiydim. Fakat yine de hangi karakter kimdi, onu kim canlandırmıştı gibi soruları yanıtlayabilmek için Youtube'u açıp hafıza tazelemem gerekirdi. Bir de baktım ki, yıllardır sağ tarafta gördüğüm oyun artık yoktu. Netflix için kaldırılmıştı.

Böyle hamleleri hiç sevmiyorum. O nedenle filme de bir ön yargıyla başladım. Fakat zaten benim gibi tiyatro oyununu izlemiş, onu çok net hatırlamasa bile filmi izledikçe hatırlamaya başlayan biri için sinema filmini sevmek mümkün olmayacaktı. Bunu filmin yetersizliğinden dolayı ifade etmiyorum. Şartlar böyleydi.

Öncelikle bu tip tekrar çekimlerin her zaman eleştirilmek gibi bir bahtsızlığı mevcuttur. Yapımın ilk versiyonunu izlemiş olanlar daha nostaljik ve muhafazakar bakışlarıyla yaklaşırlar. Ben de öyle yaptım ama ilginçtir, o konuda çok fazla değişiklik olmamış. 1998 ile 2021 arasındaki ufak farklar senaryoya yedirilmiş, o da zaten hikayenin son bölümüne sıkışmış.

Malum, hikayemiz bir Türkiye portesi çiziyordu. 1940'lardan başlayıp, 2000'lere kadar ilerliyordu. Şimdi yolculuk 2020'leri bulmuş. Yani hikayeye yüzde 80 oranla sadık kalmak mümkün olmuş.

Bu açıdan şaşırdım ve saygı da duydum. Fakat illa eleştireceğim ya; bu sefer de şu soru aklımıza takıldı: O zaman neden bu film çekildi?

Sanıyorum Yılmaz Erdoğan, en üretken çağının en önemli eserlerinden birinin, daha çok kişiye ulaşmasını istedi. Bir sanatçı olarak bunu isteme hakkı çok doğal. En popüler olduğu zamanlarda bile tiyatro oyunları çok az kişiye ulaşmıştı. Gerçi bir tiyatro oyunu için çok yüksek sayılara ulaştığını hatırlıyorum ama yine de nüfusa vurduğumuzda düşük bir rakamdı (Şimdi baktım 1 milyonmuş). Ayrıca aradan 20 sene geçti ve yeni bir kuşak toplumumuza dahil oldu. Erdoğan'ın o kitleye de bu oyununu tanıtmak istemesi normal bir kaygıydı. Büyük ihtimalle Netflix ve pandemi sayesinde bu amacına da ulaşmıştır.

Fakat bu sefer de kafamda şu soru doğdu. Bir tiyatro oyununu sinemaya aktarmak; sinema filmini yeniden sinemaya aktarmaktan daha zor veya kolay mı? Bunun cevabı bende yok. Pardon'un oyununu izlememiştim ama sinemada altından kalkmıştı. İyi bir sinema filmi değildi ama güçlü hikayesi, az sayıdaki müthiş oyuncularıyla işi çok rahat kotarmıştı.

Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü?'nün en önemli sıkıntısı oyuncu kalitesiydi. Filmde yer alan isimlere saygısızlık etmek istemem ama Demet Akbağ, Yılmaz Erdoğan, Altan Erkekli, Binnur Kaya ve diğer 'eski dönem' BKM oyuncularının yanında (daha doğrusu 20 sene sonrasında) biraz sönük kalmışlar.

Ecem Erkek'i ekranlarda çok gördük. Muhakkak iyi bir oyuncu. Fakat burada çok bir Demet Akbağ gibi davranmaya çalışmış gibiydi. Benim açımdan kazanç ise Merve Dizdar oldu. En sevdiğim karakter olan halayı oynaması bir yana; kendisinden bir şeyler katması da çok özeldi. Zaten filmden sonra kendisini biraz daha takip ettim. Oyunculuk kabiliyeti dışında olduğu her yerde; röportajlarından, O Ses Türkiye peformansına kadar her yerde insanının içini ısıtan bir enerji yayıyor. Yolu açık olsun.

Esasında oyuncu kıyaslamaları dışında da bir yenilik görmüyoruz. Filmin en tartışılacak noktası olabilir. 20 yıl önceki tiyatro eserini sinemaya aktarırken bir yenilik koymak mı gerekir, yoksa muhafazakar kalmak mı lazım? Büyük ihtimalle iki seçenek de eski versiyonunu izleyenleri memnun etmeyecekti.

Fakat ilk defa izleyenler için başarılı bir film olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Türk sinemasının son döneminde başarılı işler çıkmadığı için, bu iş çöldeki vaha gibi duruyor olabilir. Hele bir de pandemi etkisiyle geçen kurak üç seneyi düşününce, Allah bereket versin diyoruz. 

Bir de esasında ben böyle hikayeleri seviyorum. Geniş döneme yayılan bir hayat hikayesi, arkada içinde bulunduğu toplumun siyasi ve toplumsal gelişmeleri.. Harika bir tür. Forrest Gump bunun en güçlü örneklerinden ama Türkiye de bu konuda başarılı eserler çıktı. Gerçi çoğu 1990'larda kaldı ama olsun.  Bu noktada Umur Bugay'ın muhteşem dizisi Oğlum Adam Olacak'ı es geçemeyiz. Umarım onu da Youtube'dan kaldırmazlar...

Yine lafı oraya bağlamışken... Film yayınlandı, izlendi, oldu bitti. Yine yeniden tiyatro oyunu Youtube'a mı dönse artık acaba...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

oyuna hayran biri olarak fragmanına bile tahammül edemediğim için izlemedim. dinci ve solcu dayıların çatışmasına, dinciliğe olan göndermelere filmde girmiş olacaklarını hiç sanmıyorum. malum parti kızar sonra yılmaz a..