Bu sene 4. defa
Türkiye Kupası maçına gittim. Sanırım benim kadar Türkiye Kupası maçını stadyumda izleyen
TFF yetkilisi yoktur. İlgi gösterilmediği doğru, değerinin düştüğü yadsınamaz ama tamamen önemsiz de denemez. Spor kulüplerinin birinci amacı sahaya çıkmak ve maç kazanmaktır. Özellikle büyük kulüp olarak adlandırıyorsan kendini, yarıştığın her kulvarda iddianı ortaya koyacaksın.
Arena'ya en son gttiğimde yine Bursaspor ile oynuyorduk. Fenerbahçe, Eskişehirspor'a yenilmişti, ben de Eskişehir'den dönmüştüm. Fenerbahçe'nin kalan bir çok maçında puan kaybedeceğinden emindim (hala eminim) ve tek istediğim bunun farkına varan Galatasaray'ın sezonun ilk yarısındaki tutukluktan kopup sahada gücünü göstermesydi. Öyle de oldu. O hafta 6-0 kazandık. Ertesi hafta 3-0. Fenerbahçe yine yenildi. Şampiyonluk şansımız artıyordu. Hatta Fenerbahçeli arkadaşlara göre yüzde 50-50 kıvamına gelmişti. Rakip titremeye başlamıştı ki biz kendi ayağımıza sıktık. Defalarca. Sonuç olarak lige havluyu attık.
Dün akşamki Bursaspor maçına çıkarken değişen çok şey olmuştu. Lig gitti, Avrupa bitti. Geriye kalan tek şey Türkiye Kupası sanılsa da alsında Fenerbahçe maçı. Ona da 10 gün var. O 10 günün hatrına bazı şeyler içe atılıyor, bekleniyor. Yeter ki Bursaspor ve Konyaspor maçları sağ salim geçsin. Amaç buydu. Erken gelen gol, sonra bir penaltı. İlk yarı 2-0...
Rakibin hocası yok, topçusu isteksiz, taraftarı başkanla atışıyor, motivasyonu zayıf... Bu maçta artık tehlike yaşamayız derken soyunma odasından çıkıldığı anda skor 2-1'e geliyor. Tek farklı skoru uzun süre korumak çok zor. Belli bir süreden sonra, hele rakip de çok ısırgan değilse, maçı bitirdim havasına giriyorsun. Gerçi Bursaspor da ısırmadı diyemeyiz. Sayısız gol kaçırdı. Ama herhalde "bugün şanssızlar" güvencesine mi tutulduk nedir, maçın 2-2'ye gelme ihtimalini tribünde heğ göz ardı ettik. Burak'ın kaçırdığı gollerin maç sonunda "kırılma anı" olarak hatırlanacağını düşünemedik. Bizim düşünememiş önemli değil, aha içindekiler de aynı rehavete kapılmış olmalılar. Bursaspor oyuna Ferhat'ı alarak muhteşem bir hamle yaparken, Galatasaray'da Yekta oyuna girdi.
O Ferhat topu taşıdı, sahanın en diri adamı Bekir golü attı. Geride 2 dakika vardı. Gaziantep BB Spor maçı da böyle olmuştu ama bu sefer bizi kurtaracak 30 dakika + penaltılar yoktu. Bundan sonrası Bursa'daki maça kaldı. Kaldı da o güne kadar kimin kalacağı bile meçhul.
Taraftar protestolarında, eğer protesto edilen kişi yüz kızartıcı bir şey yapmaışssa, dozun abartıldığını düşünürüm. 2011'de bile böyleydi. Tarihin en kötü sezonlarından birinde suçun futbolcularda olmadığını düşünen, Ayhan ıslıklanınca kavga eden, Mustafa Sarp ıslıklanınca stadı terk eden biriyim. Fakat bu sene öyle bir sene değil. Taraftar protestolarını anlamamak mümkün değil. Son iki senede kupalar kaldıran bir takımı isteksiz ve enerjisini kaybetmiş şekilde görmek sinir bozuyor. 11 puan gerideyken şampiyonluğa inanan insanlar hayallerinin, kendilerine dahi inanmayan futbolculara bağlı olduğunu görünce bir akşam aniden şalteri indiriyor. Kayserispor maçından sonra Bursaspor maçını da bu şekilde bitirmek kötü bir tesadüf oldu. 2-0'dan 2-2'ye dönmek, 2. golü son dakikada yemek..Sadece bu maçı değil sezonu sıralarsak; Kayserispor maçındaki son dakika golü, deplasmanlarda kazanamamak, ilk yarıda oluşan puan farkı... İstesen hepsi denk gelemez. Daha önce de çok takım tepki gördü ama çoğu "başarıya tapan taraftarın hezeyanları" olarak görülebilirdi, somut neden bulamayanlar "şampiyon olamadık"ın yanına ikinciyi zor eklerdi. Bu sefer hiç öyle olmadı. Taıkm resmen her maç defalarca kendi eliyle malzeme verdi.
Yine de şanslı bir tarafları var. Bundan sonraki ilk iç saha maçı Fenerbahçe maçı. Karşılaşma öncesi tribün hiçbir şekilde protestoya girmez diye tahmin ediyorum. Derbinin önemi, içerideki husumetleri bir kenara artar. Maç kazanılrısa geçmişe sünger çekilir. Kaybedilirse kimsenin tutunacak dalı kalmaz. Bugün duyulan "Aysal istifa" sesleri de "kimsenin" kısmının altının çizilmesine yarar.