Perşembe, Eylül 25

Şikeye Karşı Dik Duruş




Ünal Aysal'ın başkanlıktan ayrılması ve kongre süreciyle çok fazla ilgilenmeyecektim ama Aysal hakkında yapılan güzellemelerin sayısı artınca bir iki ufak hatırlatmayı yapmak istedim.

Öncelikle şunu belirtmem lazım. Bir çok taraftarın hiç sevmediği Hayri Kozak, aslında tribün tarafının olması gereken tarzda hareket ediyor. Yani aslında hangi takımdan olursa olsun, taraftar dediğiniz kitlenin biraz Hayri Kozak gibi olması lazım. Gördüğü her başkanı eleştirmeli, memnun olmamalı. Hadi bunlar olmuyorsa da aşırı bir sevmeye girmemeli. Saygı duyulur, kişiliğine ve makama hassasiyet gösterilir ama X'ci olmak taraftarlığın en büyük çelişkisi olur. Ne yazık ki son dönemde Aysalcı arkadaşlarımızın sayısı arttı.

Tarihin en başarılı başkanı olarak görenler çok fazla. Başarı kıstası kişiden kişiye göre değişebildiği için buna karşı çıkmak beyhude bir çaba olur. Fakat "şikeye karşı dik duran başkan" söyleminden hareket edenlere ufak hatırlatmalarımız olacak.

Aysal'ın şikeye, daha doğrusu şikeyle adı anılan kitleye karşı net ve dik duruşunu ne zaman sergilediği benim için büyük muamma. Çoğunluk 17 Haziran'ı gösterecektir ama zaten 3 ay boyunca çatısı altında en ufak değişimin yaşanmadığı TBF'nin organize edeceği TBL'nin ilk haftasında sahaya çıkacak takımın "dik duruş" kavramına en ufak katkısı olmadığını bugünden görebiliyoruz.

Öte yandan Kulüpler Birliği başkanlığına Göksel Gümüşdağ'ı getiren 17 kulüpten biri olmak yeterince dik durulmadığının kanıtı.

Sanırım bu doğan imajın en büyük kaynağı, 12 Temmuz 2011'de resmi siteden yayınlanan ve aradan 3.5 sene geçmesine rağmen her yerde söylenip, espri konusu bile olabilen "Bu ateş üfleyerek sönmez" açıklamasıdır. Ünal Aysal'ın şikeye, daha doğrusu şikeye adı karışan futbol ailesine karşı durduğunu savunanların temel argümanı bu. Oysa, bazı durumları netleştirmek için bir gün öncesine dönmemiz lazım.

3 Temmuz skandalının ortaya çıkmasından 1 hafta sonra, 11 Temmuz'da Kulüpler Birliği ilk kez toplandı. Toplantı çıkışında kurulun en yaşlı üyesi İlhan Cavcav, diğer 17 temsilciyi (Galatasaray'dan Ali Dürüst) yanına alarak basın mensupları karşısında şunları söyledi:

"Son sözü Türkiye Futbol Federasyonu verecektir. Bu açıklamayı 18 kulüp adına en yaşlı sıfatıyla ben yapıyorum. Aramızda çatlak sesler yok. Yaptığımız toplantıda 8 gündür devam eden şike soruşturması hakkında görüşlerimizi bildirdik. Türk futbolunun en büyük markası olan Spor Toto Süper Lig ekiplerinin başkanları olarak tek ses, tek yüreğiz. Yüzde yüz beraberlik içindeyiz. Tabi ki son kararı Futbol Federasyonu verecektir. Bundan sonra da görüş alışverişleri yapılacaktır. Kulüplere yapılan yargısız infazdan rahatsız olduğumuzu belirtmek isteriz..."

Bu açıklama Galatasaray camiasında ses getirdi. Taraftarlar sosyal medyadan eleştiri yağmuruna başladı. Muhakkak kongre üyesi olanlar, divanda olanlar, etüd abileri, liselilier, liseciler, derin Galatasaray, her oluşumun altında bu durumdan rahatsız olanlar vardı. Ünal Aysal gibi zeki bir adamın bu tepkiyi görmemesi düşünülemezdi. İşte "Bu ateş üfleyerek sönmez" açıklaması bu isyanın tavan yaptığı zamana belki de "mecburen" denk geldi.

Yani aslında Ünal Aysal'ın şikeye karşı ilkeli bir duruşu çok düşündüğü söylenemez. Daha sonra bir gazeteye verdiği röportajda dile getirdiği "Fenerbahçe küme düşerse zarar ederiz" benzeri söylemi de buna ışık tutuyor. 

Aysal için önemli olan zaten dik durmak değil, kazanmak. Olayların gelişimi doğrultusunda en doğru kartları oynuyor. Fakat bu onun ilkeli ve dik durduğunu göstermez. 

Bunu savunan kişi aslında ister istemez Galatasaray kültürünün de içini boşaltmış oluyor. Yani öyle bir hava oluşuyor ki sanki Aysal olmasa Galatasaray Kulübü dik bir duruş göstremezdi... Oysa Aysal'ı bu duruşa -dik olduğu tartışılır- sokan Galatasaray refleksiydi. Fakat yapılan güzellemeler bunu da Aysal'ın etiketleri arasına sokmaya yarıyor.

İşin aslı Aysal'ı hiç sevemedim. Polat'ı ipe götüren zihniyetin benzerine sahip olduğunu daha gelmeden gözler önüne sermiş ve 2011 nisanında şu açıklamayı yapmıştı:

"Arena'nın açılışındaki olay, büyük talihsizlik. Yani bize yakışmayan, Galatasaray'ın törelerinde olmayan ve ileride tekrarlanacağına inanmadığım bir kaza. Ama bunun sorumlusu bir tek Galatasaray taraftarı mı? Yoksa TOKİ Başkanı da çok eleştirildi o gün biliyorsunuz ve sonrasında. TOKİ Başkanı ilk iki cümlesiyle ciddi bir tahrik ortamı yarattı. İlk kıvılcım oradan geldi. Ama demek ki buna bu kadar çabuk reaksiyon verebilecek hazır bir ekip varmış. Bu ekibin evvelden teşhis edilmemiş olmasını anlamakta zorlanıyorum."

O nedenle Aysal'a güzelleme yapmanın çok faydalı bir şey olmadığını, hatta Galatasaray geleneğine ve taraftarlık anlayışına ters olduğunu düşünüyorum. Bu oyunun öğrettiği herhangi bir şey varsa o da herhangi birini savunmanın ileride çok üzücü sonuçlar doğurduğu ve insanı hayal kırıklığına uğrattığıdır.

Biraz fazla resmi bir yazı oldu ama olsun. Gündemi yakalamak lazımdı...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

baya kötü bir yazı olmuş. Eksik ve cahil bilgi çok fazla.