Salı, Aralık 16

Casablanca



Bir filmdeki kahramanın böyle olmasını seviyorum. 1940'larda Rick, 2000'lerde Tyler Durden veya bir başkası.. Fark etmiyor.

Birçok platformda "aşk filmi" olarak adlandırılması büyük haksızlık. Evet hikayede bir aşk var (hatta birden fazla) ama bu filmi sınıflandırmak için yeterli değil. Filmin sonunda aşk değil idealler kazanıyor. Bu önemli bir ayrıntı. Ve Rick'i de sadece yüzeysel bir cool adam olmaktan daha fazlası haline getiriyor. Zaten çok ilginçtir, filmin senaryosu, filmin çekimlerine başlandıktan sonra şekillenmiş. Ve en sona süsleme olarak konuluyor aşk detayları. Yani aslında demek isteniyor ki, daha önemli şeyler var bu hayatta, aşk bunlara zenginlik katan bir detay sadece.

Yaklaşık 100 dakikalık bir film. Rick ilk defa  sanırım 9. dakikada, Isla ise 25. dakikada gözüküyor. O nedenle, buna nasıl aşk filmi denilebilir ki?

2000'lerden bakınca basit ve klişe gelmesi muhtemel ama çekildiği zamanı düşününce oldukça başarılı. Kilişe değil, kilişeleri yaratan film. Ve yine de ne olursa olsun 2014'te izlerken dahi sıkılmak mümkün değil. 

Sadece dönemin Casablanca tasviri bile başlı başına çok önemli... Rick-Ilsa-Victor üçgeninden ayrılınca ortaya çıkan bir tasvir bu. Dünyanın her yanı, korkutucu ve sonu belirsiz savaşı tüm hararetiyle yaşıyor, Casablanca ise bu savaştan kaçmaya çalışanları konuk ediyor. Çoğu kaçamıyor. Bazıları umutlarıyla geliyor. Bekliyorlar. Gidenler var. Gelenler var. Tam bir araf. Tam bir kaos. Ve bütün bunları umursamayan Rick'in ışıklı mekanı. Herkesin gitmek için plan yaptığı yerde kalıcı olan Rick. Dünya, zamanın akışına kapılmışken zamanı durduran, insanlar geçmişi ve geleceği sorgularken sadece anı düşünen ama kesinlikle hovarda olmayan Rick.. Zaten onun zamanla ilgili sorunu - hatta sorunsuzluğu - şu meşhur diyalogda ortaya çıkıyor:

-  Dün gece neredeydin?
+ Çok uzun zaman geçti, hatırlamıyorum.
-  Bu akşam seni görebilecek miyim?
+ O kadar uzun süreli planlar yapmıyorum.

Aslında Rick'in bu duruma düşeceği Paris'te belli olmuş. "Dünya harabeye dönerken biz aşık olmakla uğraşıyoruz", muhteşem bir replik. İnsanlar kaçmaya çalışırken, Rick kalmaya uğraşıyor.

Filmin tüyleri diken diken eden sahnelerinden biri, mekanda Victor'un Marseillise'yi çaldırmasıydı. Victor çaldırıyor diyoruz da aslında Rick'in etkisi var yine. Onun onayı var. Mekanın tüm çalışanları, ne müşterileri ne de Nazi subaylarını önemsiyor. Ukala ve kasvetli bir adama sonsuz bağlılık. Marş çok etkileyici, sahne de çok etkileyici. Buna benzer bir durumu -Marseillise'nin Nazilere karşı okunarak gaza gelinmesi - daha önce Zafere Kaçış'ta görmüştüm.

Aslında filmin bir de klasik bir Hollywood altmetni var bence. Bir ABD propogandası. Rick tam bir ABD'dir. Dünya yanarken saklanmıştır. İnsanlar kaçmaya çalışırken veya idealleri için savaşırken o tarafsız kalır. "Kimse için kendimi riske edemem" demektedir. Fakat daha sonra kutsal dokunuşlarını yapar. Karakterli ve ahlaklı yapısını devreye sokar ama bunu kimseye açıktan göstermez. Misal Bulgar kıza yardım ettiği sahne gibi... Önce ilgisiz gözükür ama sonra sorunu çözer. Yüzbaşı Louis bir Fransa'dır. Fas'ta işgalcidir ve ama Almanlar da onu işgal edier. Victor Nazilere karşı direnenlerdir. İsveç'ten gelen Isla Avrupa'dır. ABD onu çok sever ama direnenleri tercih ederse arkasına bakmaz. 

Üzerine kitap yazmak gerekir bu filmin. En merak ettiğim de, filmin yapım yılıyla alakalı. 1942'de yani savaşın en hararetli zamanlarında çekilmiş. Dünya bir bilinmezliğe giderken... Gerçekten de sonu bilinmeyen bir hikaye var. Peki ya sonu bilinseydi? Yani 1950'lerde falan çekilseydi acaba nasıl olurdu?

Rick'in cool olmasını çok övdük. Fakat Isla -Bergman- fiziksel olarak daha muhteşemdir. Oyunculuğu da çok iyi. Gözlerinin içi ışıl ışıldır. Sadece gözleriyle bile oynayabilirdi. Gözleri ne renk acaba diye düşünüyorsun. Sonra geçiyor. Önemli değil. Siyah-beyaz bir filmde bu kadar etkileyici gözler...

Aradan 70 sene geçtikten sonra izliyoruz. Benim kaybım belki. Ama olsun. Matrixler, Inceptionlar sizin olsun. Bunlar da bana yetiyor.




2 yorum:

Playful Penguin dedi ki...

Selamlar, IMDB 250'de bir numaradan aşağıya doğru iniyorsun sanırım, yazın ben de aynısını yapmaya başlamıştım. Şu an "Alien"dayım mesela. Yazılar için ellerine sağlık.

kutay dedi ki...

hem doğru hem yanlış)) 250'de izlemediklerimi izliyorum ama yüzüklerin efendisi, star wars gibi filmleri atlıyorum)) bir de araya başka filmler de alıyorum. ben de şu an senle hemen hemen aynı yerlerdeyim ama hala bloga yazamadım)