Salı, Aralık 23

Rear Window



Hitchcock'un, kendi tarzına göre "çıtır çerez" olarak nitelenebilecek filmi. Gerilim vardır, heyecan her zaman en üst seviyededir ama aynı zamanda eğlenceli bir tarafı vardır. Bu da herhalde, karşıdaki apartmanın, orada yaşayan karakterlerin devamlı bir hengame içinde olmasından kaynaklanıyor.

Zaten aslında seyirci filmi değil, başrol James Stewart gibi karşı apartmanı izliyor. Filmin başında açılan perde bu açıdan güzel bir detaydır. İnsan sever böyle gözetlemeleri. Hitchcock da bu insani zaafı değerlendiriyor aslında. Bir çok defa izleyicinin kendisini suçlu gibi hissetmesini sağlıyor. Hakediyoruz.

Tek mekanda geçen filmleri seviyorum. Eğer iyiyse (genelde iyi oluyor), çok sağlam çıkarımlara neden oluyor. Zaten kovalamaca sahneleri, ateş eden ağır ağabeyler, kurulan planlar, son dakika tezgahları, aksiyonlar vs. olmadığı için karakterlerin daha güçlü çizilmesi gerekiyor. Filmi yazan ve yönetenler bu konuya daha çok ağırlık verdiği için de sonunda güzel bir iş çıkıyor.

Hitchcock ne kadar "korku ve gerilim ustası" olarak adlandırılsa aslında yaşadığı dönemin toplumuna da ışık tutan önemli bir soyolog ve psikolog olarak gösterilebilirmiş. Ben yeni fark ediyorum. Bu filmde de o dönemin (1954) ABD toplumuna dair çıkarımlar mevcut. Ve aslında küçük bir Amerika olduğumuz için en azından 80'den sonra 2000 önce Türkiye'si için de bir ışık tutabilir. En azından, ilişkiler, evlilik, komşuluk gibi olgular üzerinden gidilebilir.

Grace Kelly'nin şık ve gösterişli elbisesi ile karşı apartmana geçmesi, çok sevdiği adama el sallaması ve daha sonra cesaretle ve üzerindeki kıyafete ve ait olduğu sınıfa aldırış etmeden merdivenden tırmanması çok iyiydi... Filmin bence can alıcı noktası. Öte yandan aslında  Hollywood'un o dönem kadınlarında bulunan özellik bu. Çoğu zaman prenses (Kelly gerçekten prenses oluyor sonra) gibi hareket edip, en can alıcı yerde sokak kızı olabiliyorlar. Bu havaları, oyunculuk yeteneklerinin önüne geçerek onlara bir ün kattı. Şikayetçi değiliz.

Rear Window'daki son sahnenin benzerini ve aslında anlatmak istediğine benzer bir durumu Dans la Masion adlı Fransız filminde de izlemiştim. O da çok iyiydi. Sanırım bir daha izlemek lazım, keza bu filmden çok fazla çıkarım yapılmış.

Hiç yorum yok: