Ne planlarımız vardı...
Şampiyonlar Ligi İstanbul'da düzenlenecek (biz büyük ihtimalle evimizde izleyecektik), finalin ardından da EURO 2020 heyecanı başlayacaktı. Onu da evde televizyondan izleyecektik ama zaten bizim şehrimizde de olmayacaktı. Zevkli, heyecanlı ve bol aksiyonlu bir yazın hayalini kurarken, berbat bir ilkbaharla bugünlere şükreder olduk.
EURO 2020 iptal oldu ama Şampiyonlar Ligi devam ediyor. Kalan sağlar bizimdir. Bir futbolsever olarak şampiyonun belirlenecek olması beni mutlu ediyor. Gerçi büyük konuşmamak gerek, şu dönemde her an her şey olabilir. Fakat şimdilik planlar bu yönde...
Öte yandan finalin adresi değişti. İstanbul yerine Lizbon'da oynanacak. Genel anlamda "iyi oldu" diyebileceğimiz bir karar. Seyircisiz bir finale ev sahipliği yapmak istemezdik. Zaten bu tip organizasyonlar Türkiye'ye kırk yılda bir geliyor, bari onu da en iyi şekilde, tüm şartlar uygunken organize edelim.
Fakat Lizbon'a adeta piyangodan çıkan bu format da beni kıskandırmıyor değil. Daha önce hiç görmediğimiz bir Şampiyonlar Ligi heyecanı yaşanacak. Kıtanın en iyi sekiz takımı sırayla çarpışacak ve bir hafta içinde şampiyon belli olacak. Biz de sıcak yaz gecelerinde oturup arka arkaya bu maçları izleyeceğiz.
Aslında insanları heyecanlandırmaya, ve dolayısıyla pazarlanmaya çok müsait bir format. Taraftarsızlığın zararını ve sönüklüğünü örtebilecek bir fırsat yakalandı. Fakat Avrupa spor endüstrisi bu işlerde biraz geride kalıyor. Önümüzde daha bir ay var. Muhakkak bir şeyler düşünmüşlerdir; derenin altından çok su akar. Ama sanki, "Abi güç bela oynatıyoruz şu maçları, bir an önce kazasız belasız halledelim de çıksın aradan" der gibi bir atmosfer hakim...
Oysa NBA öyle mi? İşte Kuzey Amerika spor endüstrisinin farkı burada ortaya çıkıyor. Şimdiden çalışmalara başladılar. NBA takımlarını tek bir yere toplayıp maç oynatma fikri, Şampiyonlar Ligi'nden farklı değil. Fakat maçları Disney World gibi ikonik, sembolik ve sempatik bir mekanda oynatmak? Sadece şu detay bile insanı ayrı bir heyecanlandırıyor. Muhammed Ali'nin Zaire dövüşleri gibi, uzun süre hafızalardan çıkmayacak bir şey olacak sanki...
Tabi basketbol ile futbolun bazı farkları mevcut. NBA'in tüm sezonunu tamamlamak için için tek bir basketbol salonu yetiyor. Hatta, saat bile önemli değil. Yaz sıcağı önemli bir sorun teşkil etmiyor. NBA bunun da avantajını kullanacak. Tabir-i caizse sabahtan akşama kadar maç oynanacak. Mini bir Dünya Kupası gibi... Üstelik basketboldaki Dünya Kupası'ndan bile daha çok ilgi çeken bir organizasyonla...
Aslında bu düşüncenin ana fikrini ulusal futbol liglerinde neden gerçekleştirmediklerini anlamadım. Yani saat olarak değil tabi ama gün olarak ligler daha yayılmacı bir şekilde organize edilebilirdi. Sonuçta maçların hafta sonu oynanmasının nedeni, hafta içi çalışan taraftarların maçlara rahat gelebilmesinden. Şimdi ise zaten taraftarlar gelemiyor. O zaman neden mesela bir haftalık maç programını yedi güne dağıtmayı denemediler?
Mesela Süper Lig'de Cumartesi ve Pazar günleri aynı saatte başlayan maçlar oluyor. Neden bir maçı salı gününe, çarşamba gününe koymadılar? Böylece seyirci olarak 'Hangi maçı izleyeceğiz' diye düşünmezdik ve her maçı izleme şansına sahip olurduk. Gerçi öyle bir senaryoda bütün kışı Sivasspor maçı izleyerek geçiren ve sonunda bir Mert Hakan Yandaş taraftarına dönüşen kız arkadaşım durumdan pek hoşlanmayabilirdi. Biz de bazı maçlardan feragat edebilirdik ama en azından o maçları biz seçerdik. Şimdi iki güzel maç aynı saate düşünce kafalar karışıyor. Gerçi genel olarak ben maçların aynı saatte başlamasından yanayım ama şu günlerde olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz için ideallerde ve fikirlerde bazı değişiklikler olabilir.
Bu arada İspanya ve Portekiz buna benzer bir fikstür denedi. Özellikle İspanya'da bu konu kulüpler tarafından pek beğenilmedi. Bazı takımlar 72 saat geçmeden tekrar maça çıkmak zorunda kaldı. Bazılar ise rakiplerinden daha fazla süre dinlendi. Bu da bir Akdeniz ülkesinde tartışma yaratmak için yeterli bir veriydi.
Sonuç olarak Şampiyonlar Ligi'ne bağlarsak keyifli bir turnuva bizi bekliyor. Bu sayede Lizbon, uzun yıllar hatırlanacak bir organizasyona ev sahipliği yapma fırsatını yakaladı. Bunu nasıl değerlendireceklerini merak ediyorum. Gerçi son dönemde Lizbon'da artan vakalar, stadyuma yakın ilçelerde bazı mahallelerin karantinaya alındığı haberleri UEFA'yı yeni arayışlara itmiş. Belki Lizbon yerine bu fırsat Paris'in veya Madrid'in ayağına gelecek.
Bize fark etmez. Biz evdeyiz. Maç olsun da...
1 yorum:
onu geçtim bizim salak yayıncı kuruluş daha maç saatlerini bile ayarlatmıyor.
dün başakşehir ve fenerbahçe aynı anda oynuyor. yahu fener i oynat 18.30 da önce onu sonra diğerini izleyelim. böyle kaç tane örnek var küfür etmekten bıktım onlar bıkmadı 2 senedir.
Yorum Gönder