Salı, Temmuz 7

Model


Bugüne kadar, birçok dikkat çeken takımı blogumuza taşıdık. Sezonun veya o ayın öne çıkan renkli takımlarını övmek içimizden geldiğinde pas geçmedik. Öyle takımların bir saman alevi gibi parlayıp kaybolacağını bilmemize rağmen, güncel yerine istikrarı temel alan bir mecrada onların haklarını verdik. Mesela 2017'de yazdığımız Real Betis gibi...

İşte Getafe onlardan biri değil! Birkaç senedir La Liga'nın üst sıralarına yakın yerlerde geziniyorlar. 2016'da küme düşmüşler ama hemen ilk sezonda play-off'tan da olsa en üst lige dönmüşlerdi. Dönüşün hemen ardından bir sekizincilik, devamında beşincilik ve Avrupa Ligi bileti. Tabi bu başarının arkasında, 2016'dan beri takımı çalıştıran Jose Bordelas var. Geçen sezon La Liga'da yılın teknik direktörü de seçildi. Bunu başaran son Getafe hocası Bernd Schuster'di ve hemen akabinde kendini Real Madrid'de bulmuştu.

Tabi Schuster ile Bordelas arasında bazı farklar var. Schuster'in takımı Guiza'lı kadrosuyla hücum futbolu oynamayı tercih ederken, Bordelas biraz daha savunma meraklısı. Bu merakı, belki de Getafe'yi izlenir kılmıyor. Bunu kendisi de kabul ediyor ama önemsemiyor.

Gerçi bu yazının konusu zaten Bordelas ve oynattığı futbol değil. Bu bloga giren çıkanların büyük kısmı Getafe'nin futboluna zaten aşinadır. Fakat o büyüklere kafa tutan, direnen ve üst sıralara tırmanan düşük bütçeli takımın yanında bir de oyuna ve taraftarlarına saygılı bir kulüp anlayışı var. Beni her geçen gün Getafe'ye bağlayan da bu oldu.

Aslında her şey Corona sürecinde başladı diyebiliriz. Mart ayı Avrupa'da kriz zamanıydı. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Ne insanlar, ne kurumlar. Devletler bile afallamış durumdaydı. UEFA ise tam gaz organizasyonlarına devam ediyordu. Hatta Atalanta - Valencia ve Liverpool - Atletico Madrid maçlarının Avrupa'daki salgın sürecine büyük katkılar verdiği iddia edildi. İşte o dönemde en dik duruşu gösteren Getafe Başkanı Angel Torres oldu. Torres, uçuşların bile durduğu dönemde UEFA'nın maç oynatma konusundaki inadına karşı çıkarak ve belki de ciddi cezaları göze alarak "Takımımı Inter maçı için Milano'ya göndermiyorum" dedi. UEFA bu reste karşılık veremedi. Maç ertelendi. Aynı hafta Avrupa'nın birçok noktasında maç oynanırken Inter - Getafe maçı oynanmadı. Devam eden günlerde tüm turnuva askıya alındı.  Belki her türlü böyle olacaktı ama o gün duruş gösterenler tarihe geçme hakkını kazandı.

Mart ayında dünya durdu. Futbolun da durması kaçınılmazdı. Ama ne kadar erken olursa o kadar iyiydi. Fitili ateşleyen Torres oldu. Oyunun durmasının ardından büyük bir ekonomik kriz geldi. Maçlar oynanmadı, yayıncılar para ödemedi. Kulüpler bir anda beklemedikleri zararlarla karşılaştı.  Tabi taraftarlar da... Sezon başında kombine kart alıyorsunuz, maçlar için peşin para ödüyorsunuz ama sezonun son 5-6 maçına gidemiyorsunuz. Futbol dünyasında kolay karşılanacak bir kayıp değil. Fakat Getafe, kombine sahibi taraftarlarının zararını karşılaşama yolunda adım attı. Bu sezon kombine kart satın almış 13.500 taraftar, önümüzdeki sezon da kombine kartlarını kullanmaya devam edecekler. Getafe gibi mütevazı bir takım için önemli bir hamle.

O günlerde oyuncu maaşları da gündeme geldi. Başta Barcelona olmak üzere birçok kulüp oyuncu maaşlarında indirime gitmeyi seçerken; hatta belki de kapalı kapılar ardında oyuncuları buna zorlarken Getafe, indirime ihtiyaçları olmadığını söyledi. Hatta Torres, indirime giden kulüpleri de eleştirdi. "Maaşlarda indirim yapan kulüpler, yazın yapacakları transferleri nasıl haklı çıkaracak?" diye sordu. Sorunun cevabı yoktu ama doğru soru sorulunca cevap beklemeye de gerek kalmaz.

Salgın devam ederken bu sefer yeni bir problem ortaya çıktı. Sezonlar ne olacaktı? La Liga araya girdiğinde Getafe, ikili averaj sayesinde Şampiyonlar Ligi potasındaydı. Yani lig oynanmasaydı, Madrid takımı tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi elemesine katılacaktı. Fakat Torres o günlerde de konuştu ve şartlar müsait olursa oynamaktan yana olacaklarını söyledi. Futbolu durduran kulüp, sahaya çıkmaktan yanaydı. Gerçi bu konuda Avrupa kulüpleri genel olarak Türkiye'dan daha farklı tavır aldı. O dönemin lideri Barcelona'nın oyuncuları bile oynamak istediklerini söylemişlerdi. Türkiye'de ise avantajlı konumda olanlar hemen bir tescil beklentisine girmişti. Sporun ruhuna yakışan tavır takınanlardan biri Getafe'ydi.

Peki sonra ne oldu? Sezonun yıldızı Getafe, yeniden başlayan sezonda (şimdilik) tepetaklak oldu. Yedi maçta sadece bir galibiyet. Şampiyonlar Ligi'ni bırakın, Avrupa Ligi bile tehlikede. Gerçi daha lig uzun. Üstelik Real Socidead'ı yenerek avantaj yakaladılar. Yine de bir kötü gidiş mevcut. İşte o dönemde Torres yine bir açıklama yaptı ve "Kabul edelim Şampiyonlar Ligi bizim için gerçekçi değildi. Avrupa Ligi'ne katılmak bile önemli bir başarı olur" dedi. Akdeniz'de alışık olmadığımız bir model...

Zaten Angel Torres de alışık olduğumuz bir kulüp başkanı değil. Çocukluğunda ve gençliğinde tamirhanelerde, fabrikalarda işçi olarak çalışmış. Hatta grevlere katılarak, sosyalist bir derneğe üye olduğu için işinden kovularak hayatı öğreniyor. 50'li yaşlarına gelen Torres hâlâ sosyalist değerlere saygılı mıdır bilgim yok. Artık inşaat sayesinde zengin olmuş biri. Sınıf değiştirmiş diyebiliriz. Fakat futbol kulübü yönetirken bazı değerlere saygılı olduğunu sezebiliyoruz.

Getafe hem takım olarak hem kulüp olarak; oyuna saygılı, rakibine saygılı, taraftarına saygılı, hocasına ve oyuncularına saygılı... Biraz 'sıkıcı' futbol oynuyorlar ama olsun. Yine de keyif veriyorlar. Saha içinde de saha dışında da...

Hiç yorum yok: