Perşembe, Temmuz 2

Fruitvalley Station


Tam da bu dönemde izlenebilecek başarılı filmlerden biri. Gerçi başarı kıstası kişiden kişiye değişebilir ama aralarında Sundance de dahil onlarca yerde ödül kazanması önemli bir gösterge olarak sunulabilir.

Filmimiz, şu zamanın ABD gündemiyle paralel bir konuyu işliyor. Eğer son dönemdeki tartışmaları yakından takip ettiyseniz, George Floyd ismi kadar Oscar Grant'i da duymuş olmalısınız. Grant, 2008'i 2009'a bağlayan gece bir yılbaşı partisinden dönerken bindiği metroda bir kavgaya karışır ve gecenin devamında olaya müdahale eden polisler tarafından öldürülür. Polislerin muamelesi ve Grant'in öldürülme anı, o sırada metroda bulunan bir yolcu tarafından videoya çekilince ve o video internet üzerinden yayılınca; Oscar Grant da ırkçılık karşıtı hareketlerin o dönemki simgesi oldu.

Hikayenin gerçek olması ve özünde buralara benzer bir konuya sahip olması bizi etkilemeye yetiyor. Olayın kendisi oldukça vurucu. Ama senaryoda yapılan bazı dokunuşlar o vurucu tarafı alıp götürüyor.

Öldürülen Oscar Grant'in geçmişinde bazı 'kötü' ve hatta illegal olaylar mevcut. Ailesiyle mesafeli, eşini aldatıyor, esrar satıyor, sabıkaları var vs. Bunlar bizim için sorun değil. Esas olayın kendisiyle de pek alakası yok. Karakteri tanımak için anlatılabilir tabi ama süresi çok uzayan filmin büyük bir kısmında Grant'in 'temizlenme' çabasını izliyoruz. En sonunda da acı olay yaşanınca, tam temiz bir hayata başlamaya karar vermişken öldürülünce, seyircinin hissedeceği öfke iki katına çıkıyor.

Tabi Grant'in hayatına hakim değiliz. Belki de anlatılanlar doğrudur. Ama Hollywood'un bize daha önce yaşattığı tecrübelere dayanarak, sanki bu betimleme, özel bir çabaymış gibi hissediyoruz. Gerek var mıydı? Tamamen 'anti' bir adam bile olsa, olayın saf kendisi bizi sinirlendirmeye, üzmeye, kızdırmaya yetmez miydi?

Bir yandan bakınca da, filmin esas konusu çok kısa süren bir olayı anlatıyor. Bir kavga, bir vurulma. Çok kısa sürede hayatı sona eren bir genç. Bunu anlatmak da zor. O noktaya kadar bir film inşa etmek zorundasınız. Üstelik filmin süresi de çok uzun değil. 75 dakika. Ama o ilk bir saati doldurmak için elinizde bir şey olmalı.

Yönetmen ve senarist Ryan Coogler bu yolu seçmiş. Adını daha sonra çok duyacağımız Coogler, o dönem (2013) 28 yaşında. Genç bir yönetmenin ilk filmi olarak gayet iyi bir iş çıkarıyor. Ama muhalif olmaktan kaçamıyoruz. Oscar Grant öyle bir yere konuluyor ki; sanki yanlış zamanda yanlış yerde olan bir talihsiz adama dönüşüyor. Muhakkak Grant yanlış zamanda yanlış yerde olan biri. Fakat biliyoruz ki Grant o gün doğru yerde olsaydı bile, başka bir azınlık başla bir yanlış yerde olacaktı. Yani bu kişisel bir hikaye değildi, filmin daha toplumsal bir bakış açısı olmalıydı.

"Allah bir yönetmene bir Fruitvalley Station daha çektirmesin" demek isterdik ama gündemden anladığımız kadarıyla, bu pek de gerçekçi bir dilek olmayacak gibi duruyor.

Öte yandan bu olayların ABD'de devamlı olduğunu hatırlamak şu açıdan önemli. İş sadece Trump veya Demokratlar-Cumhuriyetçiler ayrımında sınırlı değil. Grant öldürüldüğünde başkan yeni seçilen Obama'ydi. Grant'ı öldüren polis, uzun bir yargı sürecinin ardından güç bela 2 sene hapis cezası aldı, 11 ay yatıp çıktı. O yargı sürecinde de başkan Obama'ydi. Gerçi bir ülkede başkanın yargı sürecine katılmaması normal olandır. Fakat bu kötü gelenek sonrasında da devam ediyor. Film vizyona girdikten kısa bir sure sonra Ferguson olayları, daha uzun bir süre sonrasında Baltimore olayları yaşandı. Onlar da Obama dönemiydi.

Tabi ki Trump'ın ayrıştırıcı diliyle Obama'nın davranışlarını ve konuşmalarını kıyaslamak haksızlık olur. Ama geniş tabloya baktığımızda bu filmlerin devamlı çekilmesinin nedeni ortada durmaya devam ediyor. Kişilerden ve gündemden bağımsız...

Hiç yorum yok: