Yeşilçam eskiden popüler olduğunda ağlatırdı. Ağlatmayı severdi. Komedi filmleri de vardı tabi ki. Kemal Sunallar, Şener Şenler makine gibi devamlı film çekerdi. Ama Yeşilçam denildiğinde akla yıllarca aynı şey geldi; kavuşamayan aşıklar, trajediler, hüzünler, gözyaşları...
Tabi artık Yeşilçam kalmadı. Sektör bambaşka bir yerde, bambaşka bir tarzda. Kıyaslayacak değiliz. Fakat kıyaslayacak olsaydık en önemli fark şu olurdu: Artık seyirciyi ağlatmak değil güldürmek esas.
Şu an Türk sinemasını ve sinema salonlarını komedi filmleri sırtlıyor. Her sene onlarca komedi filmi vizyona giriyor. Ve çoğu da iyi hasılat yapıyor. Tarihin en çok hasılat yapmış 20 filmine baktığımızda listede 13 komedi filmi var. Üstelik biri film bile değil! Cem Yılmaz'ın sinemada gösterilen gösterisi Fundementals, birçok filmden daha fazla hasılat yaptı. Listede üç tane Cem Yılmaz, iki tane Ata Demirer, bir tane Yılmaz Erdoğan ve beş tane Recep İvedik filmi var.
Henüz bitmemiş 2020'nin en çok izlenen dört filmi de komedi. Kısacası komedi tutuyor. Tutuyor ama aynı zamanda tutacağı garanti olduğu için ortaya çok fazla komedi filmi atılıyor. Bu da kaliteyi düşürüyor. Kaliteyi düşüren filmler aynı zamanda bir ekol yaratıyor ve yeni bir film anlatısı oluşuyor. Kolaya kaçmak esas oluyor.
Recep İvedik filmleri ayrı bir tartışma konusu. Öyle ürünler var ki, birçok komedi filminden daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Tarzı belirleyen de o oldu. Dikkat Şahan Çıkabilir ile ünlenen Şahan Gökbakar'ın serisi, aslında o programdan esinlendi, beslendi. Sonuç olarak öyküyü bir kenara attı. Öykü önemli değildi. Önemli olan komik sahneler çekmek, komik tiplemeler yaratmak, komik replikler yazmak ve skeç gibi hazırlanmış birçok sahneden oluşan bir 90-120 dakikayı izleyiciye sunmaktı.
Ölümlü Dünya'yı da bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Öncelikle artılarından başlayalım. Ali Atay'ın ilk yönetmenlik deneyimini (Limonta) daha sonra izledim, yeri gelince yazarım ama ikinci filmi olan Ölümlü Dünya benim için bir ilkti ve beklentim düşüktü. Şaşırtıcı bir şekilde çuvallamamış. Kamera arkasında iyi bir ekiple çalıştığı belli oluyor. Güçlü bir maddiyat ve insan kalitesi var. Görüntü yönetmenliği çok hoşuma gitti. Oyuncu kadrosu zaten üst düzey. Kalitenin düştüğü sektörde, hem kamera önünde hem kamera arkasında fark yaratan bir ekip bize orta üstü bir film hazırlamış.
Fakat diğer yandan genelin ezberlerine uyulmuş. Oysa bu kadronun ezber dışına çıkma lüksü vardı. Fakat denememiş. Ya da biraz denemiş ama hemen kaçmış. Senaryo ekibi beş kişiden oluşsa da, yani üzerine çok kafa patlattıklarını düşünsek de hikaye bütünlüğüne çok fazla eğilmemişler. Skeçlerden oluşan bir film gibi izliyoruz yine. Bir hikaye var evet, filmin devam etmesi için bu şart zaten. Fakat film bitince aklımızda kalanlar bazı espriler, diyaloglar oluyor. Filmin tanıtımlarında çokça vurgulanan 'kara komedi' etiketini ise buraya yapıştırmak biraz zor. Belki ekip onu denemiş ama bir suç örgütünden bahsetmek 'kara' kısmı için, içinde espriler barındırması da 'komedi' için yeterli değil. Film sanki denediği zor işin altında kalmış. Feyyaz Yiğit senaryo ekibinde de yer aldığı için olsa gerek, kendisinin canlandırdığı karakteri ön plana çıkarmış. Her sahnede bir Serbest şov izliyoruz. Bir güldürüyor, iki güldürüyor ama sonrasında da sıkıyor. Hâlâ karşımızda 'Lost bozdu' diyen çocuk gibi duruyor. Ne oyunculuğunda ne de espri anlayışında bir değişim yok. Hep aynı tondan, aynı yoldan ilerleyen espriler geliyor, filmde de bu sıkıntı kendini gösteriyor. Doğu Demirkol beklediğimizin altında. Zaten hem Serbest hem de Doğu Demirkol'un karakteri Zafer birbirlerine o kadar benziyorlar ki, ikisinden biri fazlalık yaratıyor. Ahmet Mümtaz Taylan, Alper Kul, Sarp Apak, İrem Sak çok başarılılar ama onların da komedi kısmına kattıkları şeyler çok sınırlı.
Yine de her şeye rağmen iki saate yakın sürede sıkılmıyoruz. Yalan yok, gülüyoruz. Önemli, olan da bu. Mesela birçok yerli komedi filmi güldürmüyor. En azından beni. Üstelik ben, herkesin aksine Güldür Güldür'de bile gülüyorum. Fakat sinemada çıkan ürünler bu konuda çok başarısız. Ölümlü Dünya o yüzden değerli, zira bu açıdan vaat edileni veriyor. Son kısmıyla da devamının geleceğinin sinyallerini verdi. Gerçi onun yerine, henüz izlemediğim Cinayet Süsü geldi ama olsun. Eğer ikincisi çekilirse, izlenmek için listeye konulacaktır. Çalgı Çengi'nin bile iki kere çekildiği yerde, Ölümlü Dünya'nın seri yapması şart! Fakat yerli komedinin de ezberlerden çıkması şart!
2 yorum:
"Ne oyunculuğunda ne de espri anlayışında bir değişim yok. Hep aynı tondan, aynı yoldan ilerleyen espriler geliyor, filmde de bu sıkıntı kendini gösteriyor"
kesinlikle. aynı cümle veya kelimeyi defalarca tekrarlamanın nesi komik geliyor millete bilmiyorum. filmi genel olarak ben de beğendim, güldüm de ama söylediğin sıkıntılar bana batıyor.
misal "böyle blog yazısı mı olur kardeşim? böyle blog yazısı mı olur yaa! böyle blog yazısı mı olur lan!!"
bunu az çok oyunculuk yeteneği ile söylediğimi düşünelim. ee? komik mi bu şimdi?
diğer yandan doğu demirkol'un her filmde alper kul'un ise bu filmde "köylü gibi" (üzgünüm ama başka kelime şu an aklıma gelmedi yoksa amacım aşağılamak değil) konuşmaları bana çok itici geldi, geliyor.
Doğu Demirkol'un konuşması bana daha çok, "Taklit yapan Cem Yılmaz taklidi" gibi geliyor)) Ama Ahlat Ağacı'nda bundan biraz sıyrılmıştı. Yine de genel anlamda dediğini anlıyorum, beni de rahatsız ediyor)
Yorum Gönder