valencia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
valencia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Mart 8

Yeni Bordalas Yeni Valencia

Biraz Jose Bordalas ve Valencia övelim...

Bordalas; son altı yılda ismini iyice duyuran ve adım adım yükselen bir teknik direktördü. 2016'da Alaves'i La Liga'ya çıkarmıştı ama kendisi o yaz 2.Lig'de kalmaya devam etmiş ve Getafe'nin başına geçmişti. 2017'de bu sefer Getafe'yi yukarıya taşımıştı.

İşte Getafe onun döngüsü oldu. Bordalas, bu sefer çıkardığı takımda kalmaya devam etti. Çıkar çıkmaz sezonu sekizinci sırada bitirdi ve Avrupa biletini üç puanla kaçırdı. Bir sonraki sezon efsaneydi. Bu sefer beşinci sırayı yakaladı. 

Kral Kupası'nda çeyrek finale çıktılar. Bu turda Valencia'ya olaylı bir maçla elendi. 1-0'ın rövanşına, deplasmanda gol bularak başladılar. Fakat sonrasında Getafe 9 kişi kaldı ve üç gol yiyerek elendi.

Getafe 2019-20'de peri masalını yaşıyordu. Burada da bahsetmiştik. Örnek bir modeldi Getafe. Trabzonspor ile aynı grupta başladığı UEFA Avrupa Ligi'nde son 16'yı gördü, ligde Şampiyonlar Ligi potasındaydı. Her şey çok iyi giderken olmayacak bir şey oldu ve pandemi geldi...

Pandemiden sonra işler tepetaklak gitti. Bordalas'ın oyunu aslında izleyenlere keyif verecek gibi değildi. Derinde bekleyen, alanları kapatan, blokları sıkıştıran ve hücuma çıkmak için fazla acelesi olmayan bir takımdı. Sadece izleyenleri değil futbolcuları da sıkan bir oyun anlayışına dönüşebilirdi. Kolay değil böyle bir oyun için futbolcu milletini ikna etmek. Bordalas zor olanı başarmıştı. Sadakat, disiplin, aidiyet, beraberlik gibi duyguların çok kuvvetli olması gerekiyordu ve bunları takımın aşılamıştı.  Fakat üç aylık bir pandemi arasının, takımdaki birliğin, uzak kalmasın takım ruhuna zarar vermesi kaçınılmazdı.

Getafe geri dönüşte Inter'e elendi, ligde de bırakın Şampiyonlar Ligi'ni, Avrupa Ligi biletini bile kaçırdı. Başkan Angel Torres ile Bordalas'ın araları biraz açıldı. Gerçi bunu yüksek sesle dillendirmediler ama eski tutku yok gibiydi. Zaten ertesi sezon Getafe için çok daha sıkıntılı geçti. Yine de ligde kalmayı başardılar ama sezon sonunda yollar ayrıldı.

Bordalas artık Valencia teknik direktörüydü. 2000'lerin başına Şampiyonlar Ligi finalleri oynayan, UEFA Kupası kazanan ve tabi ki La Liga'nın en başarılı kulüplerinden birine dönüşen Valencia'nın da o eski halinden eser yoktu.

Garry Neville, Cesare Prandelli gibi deneyimler yaşamışlardı son yıllarda. Geçen sezon kulüp ekonomik darboğazın pençesine düşmüştü. Kulübün sahibi Singapurlu Peter Lim, taraftarların hedef tahtasındaydı. Genelde böyle zor ve tepkisel durumlarda sahipler, taraftarların suyuna gitmeye çalışırlar ama Lim ve ailesi yaptığı açıklamalarla taraftarları daha da kızdırdılar. Bu sezonun başında da Bordalas'ı takımın başına getirdiler.

Aslında herkes için bir son şanstı. Valencia için ve Lim için zaten aşikardı o son şansın sebepleri ama Bordalas için neden öyleydi? Çünkü Getafe'de oynattığı oyun çok sempatik değildi. Bir açıklaması vardı. Kadro kısıtlıydı ve bu kadro ancak böyle tutunabilirdi La Liga'da. Üstelik ilk sezonlarında işe yaramış bir plandı. Fakat onun üzerine bir tuğla dahi koymaması eleştiri konusuydu.

Valencia ise bir Getafe değildi. Hugo Duro, Carlos Soler, Guedes gibi yetenekli, üst düzey hücum oyuncuları vardı. Bunlara devre arasında Bryan Gil de eklendi. Haliyle Getafe'deki gibi bir oyun Valencia'da yeterli olmazdı. Kabul görmezdi. Doğasına aykırıydı.

Bordalas alıştırdığı oyun felsefesinin zıt tarafına geçmedi ama biraz dönüştü. Valencia, bu satırlar yazıldığında La Liga'nın ilk 10 sırasında yer alıp eksi averaja sahip olan tek takımdı, hafta sonunda kazanınca onu düzeltmiş oldular. 0-0 ve 1-0'lara alıştırdığı Getafe'den sonra 4-3'ler, 3-3'ler, 4-1'ler havada uçuşuyor. İzlemesi gayet keyifli bir takıma dönüştü.

Fakat yine de en önemli şey somut başarıdır. İşte o başarı da geldi. Valencia İspanya Kral Kupası'nda finale yükseldi.

Yerel kupalar Avrupa'da halen çok saygı görüyor ve çok önem atfediliyor. Bizdeki gibi 'angarya' değil yani. O yüzden Bordalas'ın ve Valencia'nın başarısının, kendilerine önemli bir kredi kazandırdığı tartışmasız. Bordalas'a bu başarıyı getiren kulübün 2019'da elendiği Valencia olması da oyunun bir başka güzelliği.

Valencia, Kral Kupası'nı en çok kazanan beşinci kulüp. Sekiz defa kupayı müzelerine götürdüler. En son 2019'da kazandılar. Yani Valencia için çok uzak bir seviye değil burası. Fakat son dönemde yaşananlardan sonra bu başarıya ihtiyaçları vardı. Yarı finaldeki Athletic maçı sonrasındaki kutlamalarda, Bordala'ın oyuncularıyla Getafe'deki gibi sıkı bir ilişki yakaladığı görülüyor. Öyleyse bu işin devamı gelecek gibi..

Fakat önce final... Valencia, 2019'daki finali Benito Villamarin'de oynamıştı. Stadın sahibi Real Betis, bu sezonki finalde Valencia'nın rakibi olacak. Onlar da beşinci kez finale yükselerek önemli bir başarı elde ettiler. Üstelik maç yine Sevilla'da. Bu sefer adres son iki sezonda olduğu gibi La Cartuja ama yine de Valencia için deplasman gibi olacak.

Aslında bir ara Real Betis de övmek gerek. Onlar da üç kulvarda çok iyi gidiyorlar. Sıra gelir ama önce bir dip not vererek bu defteri kapatalım. Real Betis'in kaptanı 37 yaşındaki Joaquin, 2008'de Valencia ile Kral Kupası'nı kazanmıştı. Ve hatta Real Betis'in son kazandığı 2005 finalinde de yeşil-beyazlı takımın kadrosundaydı.

Güzel maç olacak... 23 Nisan'da...


Cuma, Kasım 3

Zaza Senesi


Böyle olacağını tahmin edemezdim. Simone Zaza için işler 2016 yazından sonra pek iyi gitmedi. Aslında Euro 2016'nın ilk günlerinde de fena değildi. İtalya'nın yedek oyuncusu olsa da İsveç maçında ona sonradan girip kattığı hareket, onun tabelasında bir asist olarak yansımıştı. Ama çeyrek finaldeki Almanya maçında kaçırdığı penaltı ona olan bakışı negatife çevirdi. En azından benim açımdan öyleydi. Sonuçta penaltı kaçardı ama böyle de kaçmamalıydı. Neyse ki laubalilik konusunda o gün ondan daha önde olan biri vardı. Dünyanın en pahalı futbolcularından biri olan Pelle, başardığı saçmalıkla Zaza'nın günahını azalttı.

Yine de Zaza için Juventus fazla ağır geliyordu. İyi işler yapıyordu ama son dönemi domine eden takımda yer bulması çok zordu. Hele bir de Higuain gelince... 

O da en iyisini yaptı ve İtalya dışına çıktı. Fakat İtalya dışına çıkınca en iyisini yapamadı. Slaven Biliç'in West Ham United'ı büyük bir kaos içindeydi. Bazen coşkulu galibiyetler bazen de tutuk yenilgiler alan kalabalık ve toplama oyuncu grubu içinde Zaza kayboldu. Her insanın böyle zamanları olur. Kendini kaybeder, unutur, anlam bulmaya çalışır ve Güney'e yerleşmek ister. Daha çok orta yaşlı emeklilerde olur ama yine de dikkate değer bir rotadır. 26 yaşındaki Zaza da Valencia'ya gitti. Fakat Valencia da West Ham United'dan daha farklı bir yer değildi. La Liga'nın en amaçsız, en ne yaptığını bilmeyen, hatta en ne yapacağını düşünemeyen takımıydı.

Zaza orada 26 maçta 6 gol kaydetti. Rakam fena değildi ama geleceğe damga vurmasını kimse beklemezdi. Fakat oldu. Ligin en sıkıcı takımı en akıcı takımı oldu. Carlos Soler'i, Dani Parejo'u, özellikle de Guedes'i izlemek büyük zevk. Fakat en çok da Zaza atıyor, en çok Zaza atınca en çok o dikkat çekiyor. 

10 maç 9 gol.... Son 6 maçta 8 gol. Malaga maçında hat-trick... Üstelik iyi de goller. Görmezden gelmek mümkün değil. Neyse ki daha sezonun başı sayılır. Bu sezon dikkatle izlenecek bir şeyler arayan varsa; Valencia'ya ve Zaza'ya bakabilir. Andone'den sonra yeni favorim...

Böyle yazdık ya; kesin 10 haftalık gol orucuna girer veya bu hafta sonu sakatlanır...

Salı, Ağustos 28

9 Aylık Golü


Mahalleden mahalleye göre değişir ama bizde 4 sayılırdı.

Cumartesi, Şubat 18

Anfield'da 45. Dakikanın İntikamı




Gündemde Mehmet Topal. Muhteşem atmış Stoke deplasmanında. Mehmet Topal'ın futbolunu beğenmeyen illa vardır ama kendisini sevmeyen var mı?

Herhalde Fenerbahçe'ye transfer olsa bile kızmam. "Oynasın çocuk, parasını kazansın" derim. Galatasaray'da oynadığı 5 senede o elektriği verdi. Sanırım bunu da herkes kolay kolay başaramaz.

Galatasaray'da oynadığı ilk maçlardan birini yine İngiltere'de oynanmıştı. 1 ay önce Dardanelspor'da oynarken artık Anfield'da Liverpool'un karşısına çıkıyordu. Sürpriz bir şekilde lk 11'deydi. Ama o maç onun için 45 dakika sürdü. Oyundan alındı Gerets tarafından.

Maç 45 dakika sürdü ama hikyesi bitmedi. Mehmet Topal'ın kariyerinin kırılma maçlarından biri. Üstelik kötü anılsı olan bir maç. O gün genç Mehmet Topal'ın futbolculuğu tartışıldı, Galatasaray için yetersizliği konuşuldu. Liverpool Crouch'un 2 muhteşem gol attığı maçı 3-2 kazanmıştı.

Mehmet Topal 2008 şampiyonluğundan sonra bekleneni veremedi. Ben de çok beğenmezdim. Burada yapamıyordu. Gimesi daha faydalı olurdu. Gitti. O da rahatladı. Gidişi Tugay Kerimoğlu gibi oldu. Sessizce, kalp kırmadan, sevilerek...

Valencia'da geçen 1.5 sezondan sonra bu hafta, Crouch ve Mehmet yine aynı sahada buluştu. Mehmet yine 11'de. Yine bir Avrupa Kupası maçı. Bu sefer muhteşem gol atma sırası Mehmet Topal'da. Sanki bizim mahalleden biri, amcamızın oğlu, sevdiğimiz bir kardeşimiz/abimiz gol atmış gibi.

Mehmet Topal Avrupa'ya gitti topa vurmayı öğrendi denilir mi bilinmez ama Tugay Kerimoğlu'nun ''İngiltere'de toplar çok farklıydı, vurduğum gol oluyordu'' demesini de eklemek lazım. İngiltere sahalarında Türk futbolcular atıyor. Old Trafford'daki Arif Erdem'den, bu haftaya kadar.


Salı, Ocak 10

Tiki Taka

Haftanın gündemi bu oldu. Villarreal-Valencia maçında, Villarrealli futbolcuların tiki takası. Görsel olarak muhteşem. Kısa ve tek paslar. Hızlı hareketler. Gerçekten ayrı bir meziyet. Bunu inkar edemeyiz. Ama yeterli mi?
Çok fazla teknik-taktik yazmak istemiyorum. Ama bu topa girilir. En azından bu videonun blogda yer almasını istedim. Altına da iki üç cümle yazarsam yeter.
Tiki taka yapmak güzeldir, İzleyene zevk verir. Hoştur. En iyi savunma topu ayakta tutabilmektir falan filan. Ama yaratıcı oyuncunuz yoksa bu pek yeterli olmuyor. Yaratıcı oyuncu olmayınca, en sonunda topu alan futbolcu; alıp giden futbolcu değilse, Valencia'nın gözden kaçan ama muhteşem olan alan savunmasına çözüm üretemiyorsun.
Top en sonunda, 17 saniye sonunda sağ beke gidiyor. Bekler modern futbolun en önemli silahı, küçümsemiyorum. Ama tiki taka yaptığın bir atağı sağ bek bitiriyorsa o zaman sıkıntı vardır. Bu arada yaratıcı futbolcu, daha doğrusu oyunda farklılık yaratacak oyuncu olmak için illa 10 numara olmak da gerekmiyor. Mesela Hakan Ünsal zamanında attığı ters toplarla önemli işler yapardı. Real Madrid'de Süper Kupa finalinde atılan altın gol (başı döndü Real Madrid'in), bekler arasında gidip gelen top sayesinde oluşmuştu.
Burada Villarreal oyuncuları topu 17 saniyede sağ beke yolluyor. Eğer sol taraftaki bek, ters top atabilmeyi öngörse, top 2 saniyede oraya gidecekti. Savunmanın dengesi bozulacaktı. (Gerçi duran topla başlayan bir atak var, savunma daha dertli toplu). Kısa paslar iyi hoş ama savunma hazır. O paslar da eriyip gidiyor.
Youtube sağolsun, bu tarz pozisyonları dünyanın hangi stadında yaşanmış olursa olsun artık izleyebiliyoruz, görebiliyoruz. Eğer bu pozisyon 20 sene önce olsaydı, sadece stadyumda izleyen adam hatırlardı. Çünkü pozisyonu sağ bek bitirdi ve golle bitiremedi.
20 sene önce yaşanmış bir pozisyonu ancak gol olduysa görebiliriz. Gol olması için de her zaman tiki taka gerekmiyor.
Tekrar yazalım; Valencia'nın savunması çok iyi.
Not: Maç 2-2 bitiyor.

Pazartesi, Ekim 24

Mahmuti Tarzı

Unai Emery. Kollar biraz bozuyor. Coach kadar karizmatik değil.

Perşembe, Ekim 28

Efes Pilsen 79-63 P.E. Valencia


2 ay önce yaşanan Sinan Erdem Spor Salonu'na bilet bulma çılgınlığını hatırlıyorsunuz değil mi? Dün o geceden eser yoktu. Yine hatırı sayılır bir kitlenin geldiğini söylemek lazım. İlgi yok değildi, ama basketbol sevdikleri için 12 dev adama manevi destek vermeye giden ünlü/ünsüz birçok kişi dün salonda yoktu. Ve belki de dünkü maçtan haberleri bile yoktu. Biraz kilişe ve basit bir giriş olsa da bunu dile getirmek lazım. Valencia dikkat çekecek marka bir rakip olmayabilir, umarım eylül ayında basketbolu sevdiklerini öğrendiğimiz kitle Panathinaikos ve CSKA Moskova maçlarında yer alır.

Sinan Erdem Salonu'na ilk defa gittik. Hemen yanındaki Ahmet Cömert'e defalarca gitmiş biri olarak salonun önüne gelene kadar kendimi Ahmet Cömert'e gider gibi hissettim. Yaklaşık 2 senedir uğramadığım Ataköy'ün her sokağı hemen hemen bıraktığım gibi kalmışken Sinan Erdem ve dolayısıyla Ahmet Cömert'in bulunduğu cadde değişmiş.

Daha önceleri arabaların arasından yollara atlayan çılgın kardeşlerimizi gördüğümüz yerde artık bir üst geçit var. Salonun kendisi bile ayrı bir renk katmış sokağa. "Tenhada kıstırırım" lafının uygun olduğu sokaklardan biri artık ışıl ışıl olmuştu (Ataköy'ün hakkını vermek lazım, Abdi İpekçi'nin yanında esamesi bile okunmaz ama fazla sessiz bir semt olduğunu söylemek gerek).

Salona girme saatimiz ilkokullardan kalkan otobüslerden inen çocuklarla hemen hemen aynıydı. İçeri girdiğimizde istediğimiz yere oturmaya çalışacağımızı sanmamız da büyük bir hata oldu. Her tribün girişinde bir güvenlik görevlisinin olması büyük talihsizlik. Bu arada kadın güvenlik görevlilerinin kabalığı gözlerden kaçmadı. Sözün özü, Efes Pilsen, Türk tribünlerine NBA sistemini getirmeye çok yaklaştı. Patlamış mısır yiyerek, ponpon kızları izleyerek, müzik dinleyerek bir akşam geçiriyoruz. Biletlerin üzerinde yazan numarada oturuyoruz ve arada basketbol maçına odaklanıyoruz.
Maça gelelim. Valencia takımının en bildiğimiz oyuncusu Sırp Savanoviç'ti. Fakat Efes'in en zayıf yerinin de pota altı olduğunu biliyorduk. Valencia da bu açığı delmek istemiş olacak ki, Savanoviç'ten çok Javtokas'ı kullandı. İlk periyotta bu sistem başarılı olsa da daha sonra -Efes de biraz daha toparlanınca- tıkanan bir taktik haline geldi. Zaten maçı iki ayrı Efes olarak izledik.

İlk yarıdaki Efes Pilsen bu sezon Türkiye Ligi'nde çok zorlanır. Ama ikinci yarıdaki Efes Pilsen iyi savunması ve başarılı hücum oyunlarıyla Euroleague'i bile götürür.

Efes Pilsen'de dün en beğendiğim Nachbar ve Vujcic oldu. Nachbar'ın geçen sezon verimsiz çok maçını izleyince bu maçtaki oyuna hoşuma gitti. Vujcic de daha çok yeni olmasına rağmen iyidi. Vişnevski ve Roberts ikilisinin Efes'e ekstra katkı sağlayacaklarını düşünmüyorum. Zaten Vişnevski dediğin Fenerbahçe'de libero oynar, Efes'te ne işi var.

Sinan Güler az oynadı, Kerem Gönlüm kötüydü, Ender verimsizdi. Rakoceviç hangi ara 20 sayı attı anlamadım. Kerem Tunçeri, Nachbar'dan da Vujcic'den de iyidi ama bizim için alışık olduğumuz bir durum. Thornton da iyidi ama nedense ona pek ısınamıyorum.

Tribünlere gelince; yine okullardan gelen çocuklar ve onların iyi niyetle yaptığı gürültüler. Buna kötü ses sistemi de eklenince baş ağrısı kaçınılmaz oldu. Efes Pilsen maçlarında böyle sıkıntılar oluyor. Efes Kızları'nın sporda yeri yok düşüncemi tekrarlıyorum ama dün gerçekten çok güzellerdi (İşlerini güzel yaptılar anlamında, çalışmışlar belli). Devre arasında akrobatik hareketler yapan grubun içindeki tek kız, Efes Kızları'ndan daha güzeldir. En azından elinde basketbol topu vardı.

Az sayıdaki Valencia taraftarıyla yan yanaydık. İki tane genç Rayo Vallecano bayrağı astılar. İstanbul'da Valencia tribününde Vallecano bayrağı açmak hoş bir anı olsa gerek. İspanyollar'a Mehmet Topal'ı sormak istedik; grup ortalaması 40 yas üzeri kadınlar olunca pek ilişmedik.

Son olarak Pamesa, Power Electronics'den daha sempatik bir isimdi.

Pazar, Ekim 17

La Liga Akşamı

- 8 akşamdır evdeyım. Bana göre değil. Bu boşluğu maç izleyerek değerlendiriyorum. Neyse ki kumanda bende.

- Barcelona'yı izlemek büyük zevk ama asıl zevk Xavi ve Inıesta'yı izlemek. Özellikle Xavi.

- Villa eski takımına gol atmak istemedi.(Türk mantığı)

- Aslında bu yazının başlığı İspanyol Akşamı olacaktı ama Barcelonalı arkadaşlar dellenir, çıkıp; "biz İspanyol değiliz Katalanız" der. Gerek yok . (Bunu Türkçe diyecekler )
- Barcelona son 2 senenin Barcelona'sı değil.

- Valencialılar itiraf edin; bir an heyecan yaptınız.

- Ercan Taner La Liga izleme nedenlerinden biri. Gol anonsunda adrenalin salgılıyoruz. Puan hesaplaması falan yapıyoruz. Madrid'e gol haberi Ercan Taner'in sesiyle ulaştı sanıyoruz.
- Bugün Valencia-Barcelona basketbol maçı da vardı. Onu da Barcelona kazandı.




- Real Madrid iyi yolda. Hem kendı hücum geleneğini hem Mourinho tarzını harmanlamışlar.
- Daha önce deplasmanda zorlanıyorlardı. Çok da gol kaçırıyorlardı. Bugun rahat oldu.
- Bu maça 3.5 gol üzeri veya Real handikap veya ilk gol Higuain oynayacaktım. Kararsız kaldım. Can'a sordum. İlk gol Ronaldo dedi. Ben de ona uydum.
- Mesut çok iyidi.
- La Liga bazen sıkıyor. Daha doğrusu Barcelona ve Real'in maçları.
- Malaga tribünleri iyimiş.

Perşembe, Eylül 23

Atletico'nun Belası Aduriz


-Forlan'ı izlemek büyük zevk.

-Bursaspor'u 4'leyen Valencia ile Galatasaray'ı eleyen Atletico Madrid. Sonuç berabere.

- Mata'ya gol atacaktı ya dayak yiyecekti. O kadar gol kaçar mı? Neyse ki Aduriz kurtardı bir nebze.

- Mehmet Topal'ı izlemek isterdim.

- Bu Aduriz ile FM 2005'te büyük işler yapmıştım. Llorente ile beraber. Hey gidi yıllar.

- Soldado'da genç Semih tipi yok mu?

- Galatasaray'ın Avrupa futboluna kazandırdığı isimlerden bir De Gea. Carew'i kazandıran Beşiktaş, Rooney'i kazandıran Fenerbahçe gibi.

- 16-20 arası gol olur dedim 18'de gol oldu. Bazen golü dakikasıyla biliyoruz, bazen 4-6 gol olur diyoruz 0-0 bitiyor. İlginç.

- Simao geçen sezon ligde 2 gol attı, bu sezon şimdiden aynı sayıya ulaştı.

- Geçen sene eylül ayında aynı stadyumda yine karşılaştı iki takım; yine berabere bitmişti.

- Aduriz, son 3 sezonda A.Madrid'e 3.golünü attı. Her sene atıyor adam.

- Herşey bir yana, yatakta yarı uykulu halde maç izlemeyi özlemişim baya.

Salı, Eylül 14

Bursaspor Arenaya Çıktı


- Sonuç ne olursa olsun; Şampiyonlar Ligi Bursaspor'a hayırlı olsun.

- Bursaspor çok durgun, tribün çok durgun.

- Ertuğrul Sağlam: "Cezayı kestiler."

- Volkan Şen çok büyük hayalkırklığı.

- 6.dakikada Ankaragücü'nün adının bağrılması şaşırtıcı değil tabi ama Şampiyonlar Ligi'nde Ankaragücü'nün adını duymak ilginç oldu.

- Bursaspor'un kilidini açan gol de 16.dakikada geldi. Kısmetsizlik.

- Mehmet Topal ilk Şampiyonlar Ligi galibiyetini Türkiye'de almış oldu.

- Ivankov kötüydü.

- Bursaspor çok yeni takım, Svensson, Nunez, Insua, Stepanov.. Hepsi yeni. Daha vakit var. Hedef maçı zaten Rangers maçları.

- Grubun gol yiyen tek takımı Bursapor.

- Bütün yıldızlarını satan Valencia için özgüven yükselten bir deplasman galibiyeti oldu.

- Ertuğrul Sağlam'ın kısa bir Avrupa Kupası karnesi var ama farklı yenilgi sayısı çok fazla.

- Savunma yapmakla rakibi beklemek arasında ince bir fark var.

- Ömer Erdoğan son Avrupa Kupası maçında yine bir İspanyol'a karşı oynamıştı. Villareal deplasmanında 3 gol yemiştik. Kaptan 5.5 sene sonra farklı bir mağlubiyetle Avrupa arenasına geri döndü.

- Tino Costa; yeni Jaja Coelho

Salı, Mayıs 18

Çanakkale-Anfield-Esenboğa-Valencia


Başlıktaki 3 yerin Mehmet Topal için önemini herkes biliyor. Dördüncüsü bizim için özel , biraz da utanılacak bir gündü.

2007
yılında Ankaragücü ile Ankara'da bir maç yapmıştık ve 2-1 kazanarak İstanbul'a dönüyorduk. Sabiha Gökçen'e hareket edecek uçağımızı beklerken Galatasaraylı futbolcular da havaalanına geldi. Onların uçağı Yeşilköy'e iniyordu. O boşluktan doğan fırsatı değerlendirip futbolcularla fotoğraf çektirdik. O yıllarda çok farklı duygular beslediğimiz Hakan Şükür'den, o günkü maçı 2-1 kazandıran Necati'ye, Hasan Şaş'a kadar. Ümit Karan, Sabri bir tarafta, Song, İliç diğer yanda. Fotoğraf çekimi sona ererken bir tarafta sırtını duvara dayamış sessiz sakin bekleyen Mehmet Topal gözümüze çarptı. Onla da fotoğraf çektirelim diye düşünürken ismini vermek istemediğim bir arkadaşım, "3 ay sonra Anadolu'ya geri döner boşver" dedi. Biz İstanbul'a geri dönerken, Topal 3 sene sonra bu sefer İspanya'ya uçtu. Yine yalnız gitmesi Mehmet Topal'ın güzel karakterinin eseri midir acaba?

Mehmet, Çanakkale'den İstanbul'a geldiği gün İnomoto da sözleşme imzalıyordu. Dünyaca ünlü Japon futbolcudan 4 kat daha fazla para ödenmişti Mehmet'e. Çanakkale'den istanbul'a otobüsle gelişi dilden dile dolaşan başarı hikayesinin satırları arasında yerini aldı. Zirve noktası İstanbul ve milli takım olabilirdi ama o artık daha yukarıya tırmanıyor.

Çanakkale'den geldikten sonra daha İstanbul'u tanımdan Liverpool yolunu tuttu. Anfiled'da 45 dakika oynayıp kötü bir başlangıç yapsa da o şimdi Valencia topçusu, bir La Liga yıldızı. O günden bugüne çok şey değişti. Topal, şampiyon Galatasaray kadrosunda adı yazan biri oldu, Euro 2008'de milli takım formasını gördü.

Yalan yok buradan çok eleştirdim. Özellikle bu sene gerek sistemin zorluğu gerek takımın uyumsuzluğu nedeniyle bekleneni veremedi. Önemli mi? Öz abim, kardeşim gitmiş kadar sevindim. Bunun tek sebebi onun temiz karakteri.

3-4 sene içinde sevdiğimiz futbolcu tipi çok değişti. Ümit Karan ile Necati ile fotoğraf çektirmek yerine Hakan Balta'nın, Mehmet Topal'ın, Mustafa Sarp'ın başarılı olmasını diliyorum artık. Güzel adamların, güzel hikayeler yazmasını istiyorum.

Esenboğa'da şımarık taraftar edasıyla sırt çevirdiğimiz adam şimdi aynı pozu veriyor. Bu sefer önünde fotoğraf çektirmek isteyen İspanyol gazeteciler var. Mehmet Euro 2008'de milli takımda 11 oynarken İspanya kupaya uzanıyordu. O İspanya'nın bir futbol şehri şimdi bu adamı konuşuyor, ona umut bağlıyor. Çanakkale' den nasıl geldiğini bildiğimiz, şampiyon takıma nasıl katkı yaptığını gördüğümüz, kızsak da sinirlensek de beraber büyüdüğümüz, birbirimizle bugüne kadar hiç konuşmasak da çok şey paylaştığımız bir adamı yolcu ediyoruz.

Yıllar önce Metin Oktay'ı Palermo'ya yollayan Baba Gündüz, İtalya'ya bir mektup yazar ve "ona iyi bakın" der. Aynısını Mehmet için istemeyen, dilemeyen var mıdır?

İlgi ne kadar üzerinde olsa da, mütevaziliği ve yalnızlığı her halinden belli olan, süper star olmayan ama süper bir insan olan Mehmet artık Valencia topçusu. İşin güzel kısmınlarından biri o adamın kariyerine bakan insanların "Galatasaray" yazısını görecek olmaları.

Buradan kulüp politikasına bir geçiş yapalım. İki sene evvel, Topal ve Arda için Avrupa'da kupa kazanmadan gitmeyecekler diyen başkanımız artık yavaş yavaş bu futbolcuları elden çıkarıyor. Umarım devamı gelir. Barcelona'dan önce bir Porto olmak, bu kulübün 1.hedefi olmalı. Porto gibi Avrupa liglerine futbolcu ihraç edebilirsek, önemli bir aşamayı başarmış olacağız. Bu nedenle hem Mehmet Topal gibi futbolcuları yavaş yavaş ve sistemli bir şekilde ihraç etmeli hem de onların başarılı olmasını beklemeliyiz.

Mehmet Topal'ın Galatasaray'a gelişi ve geçirdiği günler pek benzemese de gidişi Tugay'ı andırıyor biraz. İki orta sahanın ortasında oynayan futbolcu da çok fazla tribün uğultusu duyarak Avrupa'ya açıldı. İnşallah Topal da Tugay gibi bir kariyerden sonra Florya'ya döner.