Galatasaray 2010-2011 sezonunu bugün açıyor. Maç Sami Yen'de. Kombinem yok, biletim yok. Heyecan ve istek de azalmış durumda. Biraz geçen sezon yaşananlar, biraz özel durumlar. Bugün hayatımda, en azından son 15 yılda ilk defa birine "bizim maç kaçta" diye sordum. Bunun biraz ilerisi, "bizim maç kaç kaç bitti" olur.
Hal böyle olunca, bu maçın da bu sezonun da önemi artıyor. Sıkıntılardan arınma yerimiz, sığınacak limanımız, tutunacak dalımız Galatasaray. Ondan kopmaya başlayınca, hayatın kendisinde de aşağı doğru yuvarlanıyoruz aslında. Ondan kopmamalı, sadece ara vermek yeterli...
İşin acı tarafı, ben bunları yazarken, sezonun ilk maçına 3.formamızla çıkacağımızı öğreniyorum. İşte bunlardır biraz de beni soğutan. Stadyumdaki sezon açılışlarını yaşayan, yeni transferlerin "parçalı"yı ilk gez giyip tarafatara tanıtıldığı, kurbanların kesildiği, veteranların maç yaptığı günleri hayal meyal da olsa hatırlayan biri olarak, bu süreç sancılı oluyor. Muhakkak eskiye bağlı kalmak, saplantının ta kendisidir ve oldukça zararlıdır ama böyle ufak şeylerin bir pazarlama başarısı olmadığı da gerçektir.
Cevat'ın takımı ile oynuyoruz. Cevat gelecek mi bilmiyorum. En son Sami Yen'e çıktığında ben 20 yaşındaydım, Galatasaray kötü durumdaydı, basketbol takımları o gün küme düşmüştü, tribünler yönetimleri sevmiyordu. Ama biraz daha iyidi sanki.
Veya biz büyüdük. Yeni sezonda saha içinde başarılı olmamız oldukça mümkün, mutlu olmamız ise biraz daha zor.
1 yorum:
Formanın renginden mi ? yoksa 5. sınıf takımlarla hazırlık maçı yapmaktan mı bilmem ? Eski açıktan görebildiğimiz tek şey, elini her seferinde taşın altına koyan ve attığı ilk golden sonra tribüne koşup ben buradayım işareti yapan Arda Turan.
Yorum Gönder