Pazartesi, Temmuz 2

Pasa Kızma Boşa Kaç



Başlık aldatıcı olabilir, zira yazar burada tek bir kişiye seslenmiyor. 

İspanya’nın 1000’den fazla pas yapıp Rusya’ya yenilmesi, Twitter’da büyük sevinç yarattı. Twitter deyip geçmeyin, benim takip ettiğim insanlar çevremdeki insanlar zaten. Yani çevremde bu kadar pas düşmanı insan olması üzücü.

Aslında bu pas nefretinden toplumsal bir analiz de çıkarabilirim. Çıkaracağım da... Pas işi zor bir iştir. Herkes yapamaz. Bir takıma o oyunu adapte etmek için uzun zaman gerekir. Bizim çevremizdeki insanlar da sabırsız, kolay şekilde köşeyi dönme sevdalısı, öfkeli, çalışmaya kapalı insanlar olduğu için pas futbolunu çürüten her şeyi yüceltiyorlar. Düşünsene dünyaya bu anlayışın hâkim olduğunu! İşler zorlaşır, tatlar kaçar!

Bu arada ben de savunma futboluna karşı değilim aslında. Karşınızda sizden çok iyi bir takım varsa, çok yetenekli oyuncular çok akışkan bir futbol oynamaya müsaitse siz de savunma disiplini ve taktiksel sadâkatla başarılı olabilirsiniz. 90 dakika içinde böyle oyunlar oynamak, böyle planlar yapmak gayet makbûldur. Ayıplanacak bir durum değil. Hatta saygı duyulmalı. Fakat pas futbolu dediğimiz oyun da küçümsenip alay edilecek bir tarz değildir.

İspanya’nın Rusya’ya elenmesinin (yenilmedi, elendi) nedeni çok fazla pas yapması değildi. İspanyol oyuncular, “Biz  ne kadar çok pas yaparsak, o kadar çok kazanırız” diye düşünmediler muhakkak. Kaybedince de “Ya pas yaptınız da noldu olm” demek biraz saçmalık.

Madem blogger olmanın tüm sıkıntılarını yaşayıp, tüm laflarını yiyoruz, bari değsin. Biraz 'blogçu tayfa' gibi analiz yapabiliriz. Merak etmeyin; ekran görüntüsü alıp buraya koymayacağım...

İspanya’nın bu 1000 pasından sonuç çıkaramamasının sebebi, 1000 pas yapması değildi. Hemen hemen her pas esnasında, topa sahip olmayan oyuncuların hareketsiz durmaları, boşa kaçmaları, Barcelona’dan alıştığımız akışkan oyunun en önemli parçası olan geçişleri sağlayamaması tüm meselenin temeliydi. Futbolcular sabit durdukça, topa sık sık sahip olan Ramos, Koke gibi oyuncular alternatifsiz kaldı. Top stoperler, bekler ve Koke arasında gidip geldi. Hierro’nun burada oyuna Iniesta’yı alması hata olabilir. Zira tecrübeli oyuncunun artık temposu düşük. Pas yeteneği ise hâlâ yüksek ama İspanya’nın saha içinde çözmesi gereken böyle bir sorunu yoktu. Iniesta yerine daha hareketli, daha fazla kendini gösterecek bir oyuncu oyuna girebilirdi.

Yine de teknik direktörün ve sistemin sorunu değildi buradaki tıkanma. Oyuncuların boşa kaçmaması, defans arkasına koşu yapmaması, sorumluluk almaması oyunun açmaza girmesine neden oldu. Topu ayağında bulan alternatifsiz kaldı. Bunların yaşanmasının sebebi de taktikle veya tarzla alakalı değil. Oyuncuların durgunluğu maçı bitiren noktaydı. Berabere kalınca da Türkiye’de alay konusu oldular.

Süper Lig’den çok alışığız böyle durumlara. Top ayağında olmayan futbolcu, öyle durur sahanın içinde. En ufak hareketin içine girmekten kaçınır. Bir şey olsun diye bekler ama bir şey yapması gerekenin kendisi olduğunu idrak edemez. Bizim futbol seyircimiz de topsuz oyuncudan çok topu ayağında tutana baktığı için, yan pas yapana kızar. Ayhan Akman’ın, Selçuk Şahin’in hatta Sabri Sarıoğlu’nun topu takımda tutmak için yanlara pas vermeleri veya sorumluluk almaları uzun oynamaları her zaman onlar adına sıkıntı oldu. Arkadaşları alternatif üretmeyince onlar yuhalandı, riske girip topu derin oynamaya çalışınca küfür yediler.

Aynı toplumun, İspanya ile dalga geçmesi de oldukça manidar. Ülkenin temel problemidir. Kenarda saklanan, oyuna girmeyen, kaçan günü kurtarır. Taşın altına eline koyan küfrü yer. Kaybedenle de alay edilir. 

Hiç yorum yok: