Edebiyat meraklıları bu esere kesinlikle hakimdir ama sinemada biraz kıyıda köşede kaldığını sanıyorum. Zira bugüne kadar ne bizlere tavsiye edilmişti ne de her boşlukta Türk sineması yayınlayan o kadar televizyon kanalında denk gelebildik. Oysa çok da kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Hülya Avşar, Aytaç Arman, Yaman Okay, Selçuk Uluergüven.... Kadro hakkını veriyor. Oyunculuk anlamında en ufak sıkıntı yok. Hülya Avşar yine popüler figür olmasının altında ezilmiş. Hemen hemen her Hülya Avşar filminde hissettiğim duyguyu burada da taşıdım. Keşke bu kadın müziğe, şarkıya, sahneye, televizyona dalmasaydı. Müzik demişken; filmde Cahit Berkay dokunuşları da mevcut.
Hikaye Necati Cumalı'ya ait ama senaryoda da Macit Koper katkısı var. Cumalı'nın birçok eserinin sinemaya aktarıldığını biliyoruz. Haddim değil ama bu anlamda da Türk edebiyatının hakkı az verilen isimlerinden biri olduğunu ifade edebilirim.
Film 1987 yılına, öykü 1981'e ait. O dönem için bile oldukça radikal ve rahatsız edici bir konuya sahip. Bugünlerde bile çok tartışma yaratabilecek bir konu. Zaten Türkiye gibi 'yavaş' ilerleyen ve kendisiyle az tartışan kapalı toplumlarda 30 sene çok da uzun sayılmaz. O nedenle şu anda bile Türk toplumunu, taşrayı, kadını, kadına bakışı, ahlak algısını, cinselliği çok iyi anlatan eserlerden biri olarak dikkatle okunmalı.
Bir kadın karakterimiz (Gülsüm) var. Öykünün merkezinde kendisi yer alıyor. Küçük yaşlarda, daha doğrusu cinsel anlamda kendisini fark ettiğinde yan komşusuna sevdalanıyor. Yan komşunun evli olması önemli bir detay. Zira durumu fark eden annesi, kızını hemen başka bir adamla evlendirip beladan uzak tutmaya çalışıyor. Fakat kadının o adamı unutması söz konusu değil.
Gel zaman git zaman; adam başka bir yere taşınır. Kadın ise bir gece o yasak aşk uğruna yola çıkar. Kitabın ve filmin yüzde 80'i; işte o gecede geçer. Buna rağmen rüyalara giren o gece kadının beklediği gibi gitmez. Onun bir cazibe ürünü olarak hissettiği ve iktidar sahibi olarak gördüğü o güçlü erkek o gece bambaşka bir profil çizer. Kadın; korkak, pısırık bir adamla karşılaşır. Kadının belki de kötü bir kabustan uyandığı; ama sonunda 'uyandığı' bir gece olur.
Filmin esas figürlerinden biri de kadının kocası Zekeriya Usta'dır. Bu emekçi usta karısından yaş olarak çok büyüktür. Belki de bu yüzden karısına bir türlü ulaşamaz; ki zaten karısı da onu sevmez. Fakat o gece onu da bambaşka bir sınava sokar. Ustayı sinemamızın en başarılı, dokunaklı, güçlü oyuncularından Yaman Okay canlandırdığı için de ayrı bir sempati besledim. Fakat aynı zamanda taşradaki o karakterin toplumun tüm baskılarına ve kendi içindeki fırtınalara karşı direnmesi de benim içimi ısıttı.
Tabi bizim toplumumuz için aynı durumu söylemek söz konusu değil. Film
Youtube üzerinden izlenebilir. Altında da yorumlar mevcut. O yorumlardan bile nasıl bir kaosun içinde olduğumuz anlaşılabilir. Karakter tahlili yapamayan ve bir film tartışmasına giremeyen izleyiciler çok da şaşırdığımız bir durum değil. Fakat direkt filmi/öyküyü suçlayanlar bile mevcut. Sansür dileyen de, zina yasasını düşleyen de yorum kısmında mevcut. Zaten o nedenle, 30 senenin çok da uzun olmadığından bahsettik.
Esasında filmi izleyenlerin en çok rahatsız olduğu durum hikaye olmasa gerek. Zira ülkemizde 'ahlak' sınırlarını zorlayan çok sayıda film, dizi çekildi. Hatta sosyal hayatta bile birçok ahlaksızlık çok rahat bir şekilde görmezden gelinebiliyor. Yani toplumun ahlakı korumak gibi bir kaygısı yok. Fakat filmin sonu tüm değer yargılarını ve ezberlerini alt edebilecek düzeyde. Ve hatta belki de taşranın tüm kargaşasını gerçekçi bir şekilde anlatan Cumalı, Koper ve Duru; son anda 'Hadi canım, buralarda böyle olmaz' dedirten bir son hazırlıyor.
Bu sonu belirleyen Gülsüm karakteri oluyor. Yani taşranın kadını, üstelik bir gece yasak aşk yaşamak için kocasından kaçan bir kadın özgür iradesiyle bir tercih yapıyor. Zaten tüm gece boyunca güçlü duran ve kendi tercihlerini yaşamayı deneyen bir kadın görüyoruz. Öyküye bir erkeğin; hem de 'güçlü ve cazibeli'bir erkeğin peşinden giden bir kadın olarak başlasa da; aslında bir erkeğe sığınmayı redediyor. Bu ret, şimdilerde bile imkansız duruyor.
Öte yandan son kısımda o tercihini yaşama konusunda kocası Zekeriya Usta da ona yardım ediyor diyebiliriz.
İşte tüm bunlar; izleyeni rahatsız ediyor olsa gerek. Bir kadının bu derece özgür hareket etmesi 2019 yılındaki Youtube yorumlarını da etkiliyor.
Türk sinemasınının duraklama dönemi bile diyemeyeceğimiz karanlık yıllarında çekilmiş ve bence buna rağmen iyi kotarılmış filmlerden biri. Özelliklerde 80'lerde bilinmeyen, az bilinen ve etkileyici Türk filmlerinin sayısı çok fazla. Bu da onlardan biri. Teknik olarak çağın çok gerisinde kaldığı muhakkak ama Türk sinemasını izleyenler olarak bu duruma aşinayız. O nedenle aradığımız genelde güçlü bir öykü oluyor. O konuda da bir sıkıntı yaşamıyoruz. Türkiye'ye dair, kafa karıştıran, sosyolojik bir film olarak sınıflandırmak mümkün. Zira birçok sahne repliklere değil sessizliğe teslim oluyor. Bu da izlerken düşünmeyi ve sorgulamayı mecbur kılıyor. Bu açıdan bile izleyicinin ezberlerini bozduğu için yoğun bir alkışı hak ediyor.
İyi ki denk geldik. Kitabına da denk geliriz inşallah...