Hangi futbolcunun kariyeri heyecan vericidir?
Böyle bir soru sorunca cevaplar tabi ki kupalar kazananlara, unutulmaz maçlar oynayanlara kayar. Fakat ben biraz daha şehir-kulüp odaklı soruyorum.
Yani 12 sene Bayern Münih'te oynayan Frank Ribery, Barcelona'dan ilk kez 2021'de çıkan Lionel Messi'yi koymuyorum buraya. Lizbon gibi bir şehirde ergenlik yaşadıktan sonra Manchester, Madrid ve Torino gibi soğuk ve (hadi Madrid neyse de) sıkıcı şehirlerde zaman geçiren şöhretin hayatı biraz eksik kalmıştır...
Veya güzel şehirlerde yaşayan ama tutkusu düşük tribünlerin önünde oynayan futbolcu da kariyerinin hakkını tam verememiştir.
Bu açıdan benim favorilerimden biri Claudio Caniggia... Herhalde birçok kişi ondan, "yeteneğini heba etmiş adam" diye bahseder. Doğrudur da. Hızı ve tekniğiyle, 90'ların Messi'si olarak damga vurabilirdi. Fakat o eğlenmeyi (ve kokaini) futboldan daha çok seviyordu. Kulüp tercihleri de bununla bağlantılı gibi.
Kısaca değinelim ve soralım; böyle bir gezintiyi kim istemezdi?
Buenos Aires'te doğuyorsun ve River Plate'de futbola başlıyorsun. Yabancı sınırının yaygın olduğu yıllarda İtalya'ya transfer oluyorsun. Önce bir sezon Verona, sonra üç sezon Bergamo (Atalanta), en nihayetinde başkent Roma'da iki sene...İtalya'yı özümsemek bu olsa gerek.
Sonra bir sezon Lizbon macerası ve Benfica...
Ardından Buenos Aires'e dönüyorsun. Fakat River Plate değil, ezeli rakip Boca Juniors. Maradona seni dudağından öpüyor. Herkes tercih etmez bunu tabi ama yine de iyi anı...
Ardından yeniden Bergamo ile Avrupa'ya dönüş. Fakat bu sefer alt ligde, Serie B'de...
Sonrasında İskoçya. Bu heba edilmiş yetenek ve şöhret; gocunmadan bir sezon Dundee sıkıştırıyor araya... Bu nasıl bir deneyim? Yazının fotoğrafı da o günlerden. Aslında yazının çıkış noktası da burası. Caniggia gibi bir yıldızın üzerinde Dundee forması. Küçük yerel kulüplerde zaman geçirmenin tadını da alıyor. Rangers ve Celtic galibiyetleri yaşıyor, Dundee United derbilerinde goller atıyor. Sonra da ülkenin en büyük iki kulübünden biri; Rangers'a transfer oluyor.
Maalesef en sonda bir Doha tercihi var. Bu sayede Körfez'e de gidiyor, hiç gitmemesinden iyidir belki ama onun yerine Brezilya, Türkiye, Meksika gibi bir 'son nokta ülkesi' olsaydı daha iyiydi.
Yine de muazzam bir hayat gibi geliyor bana. Bunun üzerine 2012 yılında, yani 45 yaşında İngiltere'de Wembley FC isimli bir takıma transfer olmasını ve FA Cup maçında gol atmasını da eklersek... Daha ne olsun...
Bu arada Caniggia Türkiye'ye transfer olamadı ama yolu Türkiye ile çok kesişti. 1990-91 sezonunda Atalanta forması giyerken, takımı UEFA Kupası'nda Fenerbahçe ile eşleşti. Gerçi maçlarda Caniggia oynamadı ama olsun.
1992-93 sezonunda Galatasaray'ın Roma'yı 3-2 yendiği maçta sahadaydı. Adını Ali Sami Yen Stadı'nda gol atan futbolcular listesine yazdırdı.
2001-02'de ise Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında Rangers formasıyla Fenerbahçe'nin karşısına çıktı. Okul Açık'ın tamamlandığı, Maraton'un inşaat halinde olduğu dönemde Kadıköy'e ayak bastı.
Bunun yanında üç farklı kıtada Dünya Kupası deneyimi yaşadı. Biri Avrupa'da (İtalya), diğeri Amerika'da (ABD), sonraki Asya'da (Güney Kore-Japonya)... İkisinde gol attı ki, biri ezeli rakip Brezilya'ya karşıydı. 2002'de sahaya çıkamadı ama yedek kulübesinde kırmızı kart gördü.
Caniggia'nın futbolculuğu başka bir yazının konusu. Yeteneğin karşılığını alamaması da bir yana; ama böyle bir kariyer isterdim...Gez, dolaş, yaşa, bitir. Olması gerektiği gibi...
3 yorum:
roma hariç köy gibi yerlerde yaşamış bu ya.
shaq iyidir. orlando los angeles miami phoenix hep güneş hep sıcak.
basketbolculara ayrı bir bakmak lazım.
ama sadece iklim de önemli değil. kompakt şehir, tribün tutkusu vs... Normal zamanda gezmek için akla gelmeyecek ilginç şehirler. Ben Verona'yı görüp para kazanmak isterdim mesela))
askerde çukurca çıksın diye dua eden bi arkadaşım vardı. o zaman terör yok denecek kadar azdı bunun rahatlığı ile konuşuyordu tabii.
ne tatile giderim ne iş için. bir daha orayı nerede göreceğim ki derdi. yazdığın onu hatırlattı.
Yorum Gönder