Pazar, Temmuz 3

Yeni Bir Şampiyon Modeli

Ülkenin en çok izlenen ve diğer yandan izlemeyenlerin de en çok eleştirdiği televizyon programı Survivor'ın 2022 versiyonu sona erdi. İnsanların yaklaşık 15 senedir diğerlerine "Bunu mu izliyorsunuz? Oysa ben Netflix, belgesel falan" diyerek küçümsediği yarışma, aslında basit bir yarışma ve reality show olmasının dışında Türkiye toplumuna dair önemli veriler sunabilen bir canlı saha. Yarışmacıları, fanları, yorumcuları, jargonu, formatı; her unsuru ile "bizi bize anlatan" bir yapım. Öte yandan sportif açıdan da rekabet duygusunu vermesi açıcından oldukça başarılı bir tv/spor organizasyonu. Bu bağlamda bir analiz yazısını yıllar önce yazmıştım. Şimdi ise özel olarak 2022 yılından bahsedeceğim. Zira son üç sezonda yaşananlar, toplumdaki bir değişimi önümüze çıkartabilir.

Acun Medya, zaman zaman Survivor için All-Star formatına başvuruyor. Benim hiç tasvip etmediğim bir format. Zira daha önce o atmosferi solumuş tecrübeli isimler (üstelik onların en iyileri), ilk defa oraya gelen ve iyi olup olmadıkları daha önce test edilmemiş acemilerle karşılaşıyor. Adaletsiz bir durum. O nedenle 2015 ve 2018'deki versiyonları hiç izlemedim desem yeridir. Bu sene ise All-Star, diğer iki seneden farklı olarak, tüm yarışmacıları daha önce en azından bir kez katılmış kişilerden seçildi. O nedenle özellikle ikinci aydan sonra daha sık göz attım.

Aslında o kadar yoğun takip etmeme rağmen aklımda özel bir yazı yazma düşüncesi yoktu. Fakat bu sene bir ilk yaşandı. 2010'daki Merve Oflaz zaferinden 12 sene sonra ilk defa yarışmayı bir kadın yarışmacı kazandı. Oflaz'ın kazandığı sene yarışma biraz daha farklıydı. Yarışmacılar, Var mısın Yok musun" yarışmasından gelen, sıradan halktan insanlardı. Atletler, olimpik sporcular, ünlüler yoktu. Sportif performansın ağırlığı düşüktü. Issız ada vurgusu daha yüksekti. Oylama sistemi farklıydı. Tüm bu açılardan da bence en güzel Survivor'dı.

Sonrasında ise format değişti. Güçlü sporcular, egolu oyuncular, hayranı bol isimler, sert karakterler doldu taştı. Tartışmalara girmeyen yumuşatıcı munis insanların erkenden elendiği, rakibini aşağılayanların yükseldiği bir yarışmaya döndü. Sportif performans değer kazandı. Issız adada yaşayabilmek, zor şartlar altında kalındığında bile toplulukla uyumlu bir insan olmaya çalışmak değer görmedi. Vurduğunu kıran, ne yapıp edip ödülü alan, parkuru yakan bıçkınların yarışmasına döndü. Kısacası 2010'dan sonra "eril" bir yarışmaydı artık. 2002 sonrası dönüşmeye başlayan toplumun artık iyice sahne aldığı dönemdi. Muhafazakar, eril, kaba, hoyrat, bıçkın...

Tabi ki oylama sistemi SMS'le olduğu için toplumun genel fotoğrafını çekmeyi zorlaştıran bir tarafı da var. SMS ile oy göndermek para ödemek demek ve yarışmayı deli gibi izleyen benim gibi milyonlarca insan, seneler boyunca tek bir oy dahi atmadı. Fakat mesela genç kuşaklar (özellikle kızlar) ve emekli hayatı yaşayan yaşlılar (yani televizyon izlemek için zamanı olanlar); yarışmayı daha kolay özümsedikleri için sevdikleri yarışmacılar için sadece bir değil, belki birden fazla oy kullandı. Bu kitlenin oy verdiği profil de az çok belliydi. Yakışıklı, temiz yüzlü çocuklara daha çok sevdiler, onlara daha çok oy verdiler. Bunda da şaşılacak ve eleştirilecek bir durum yok. Hayatın normal akışına uygun...

İşte bu son iki paragraf birleşince; hem toplumun kabarttığı profil hem de oy verenlerin sevdikleri örtüşünce şampiyonluk da hemen hemen aynı karakterdeki yarışmacılara gitti. Merve'den sonra şampiyon olan isimleri kısaca hatırlayalım.

Olimpik sporcu olan eli yüzü düzgün sayılabilecek Derya Büyükuncu.
Profesyonel voleybol ve boksla uğraştıktan sonra mankenlik ve oyunculuk yapan Nihat Altınkaya
21 yaşındaki genç, yakışıklı ve performansı yüksek Hilmi Cem
Kabalığın ve maçoluğun kitabını yazan ve performans olarak yarışma tarihinin en iyisi olan Turabi Çamkıran
Kafeste dövüşen Avatar Atakan
Kürekçi ve yakışıklı Ogeday
Boksör Adem Kılıççı

Bu isimlerin şampiyonluklarıyla geçen sezonların ardından 2020 yılına geldik. Saydıklarımızın hepsi bir tek tip değildi. Hepsi Turabi değildi, hepsi Hilmi Cem de değildi. Fakat "Survivor şampiyonu" kelimesinin altını onlar dolduruyordu. Şampiyon olmak onların başarısıydı tabi ama önemli olan bu kelimenin dolan altını değiştirmekti. Issız ada yarışmasında başarılı olmanın tek formülü bu muydu? Yüksek performans, o yoksa biraz kabalık, belki genç kızları etkileyecek fiziksel güzellik...

2020'de bu isimlerin tam zıttı bir şampiyon çıktı. Cemal Can... Kesinlikle bir "Survivor" algısı yaratmıyordu. Konuşma tarzı, sportif performansı, insan ilişkileri, hatta ara ara ağlaması; ıssız adanın bıçkın çocuğu imajına oturmuyordu. Danla Bilic ile kanka olması ona SMS olarak geri döndü ama ne ünlüler bu yarışmaya gelmişti de SMS'lerini yükseltememişti. Demek ki tek sebep o kankalık değildi. 

Cemal Can altı ay boyunca adada kaldı. Sportif açıdan beni etkileyen tek özelliği çok esnek olmasıydı. Onun dışında çok yetersizdi. Toplu oyunlarda başarısızdı; ittirmeli, dövüşmeli güç oyunlarında zayıf halkaydı, çok süratli değildi, biraz korkaktı. 

Survivor gibi durmuyordu ama ıssız adada başka insanlarla beraber yaşayabilmenin hakkını vermişti. Zira başka özellikleri ortaya çıkmıştı. Ufak tefek tartışmalar dışında altı ay boyunca kimseyle kavga etmedi. Zaten kavga etse, diğerleri gibi karşısındakine "Çıkışa gel" yapabilecek bir karakter değildi. Sert salvolar savurmadı. Kimsenin "adamlığından" bahsetmedi. Herkesle ortalama düzeyde  anlaşabildi. Rakipleri bile onu çok sevdi. Normalde öyle bir karakterin erkenden elenmesi lazımdı ama yarışmanın sonunda kupayı aldı ve Türkiye yeni bir şöhret kazandı.


2021 ise yine eskiye dönüş sinyaliydi. Güreşçi, kaba saba ve biraz da egolu bir karakter olan İsmail Balaban; kolejli, kültürlü, yakışıklı Poyraz'ı geride bıraktı. Bu noktada güreş camiasının ve güreş camiasına içinde bulunan ülkücülerin İsmail'e çok sık oy yağdırdığı iddia edildi. Bu da Türkiye'deki başka bir çatışmayı öne çıkardı. Muhafazakar İsmail; kolejli, "antin kuntin konuşan", "entel dantel görüntüler çizen", eli yüzü düzgün, yarışma aralarında gözlük takan ve bu nedenden dolayı bile eleştirilen Poyraz'ı geçmişti. Poyraz, Türkiye için antipatik kalmıştı. Sadece Türkiye için değil. Adada da çok fazla kıskanılan bir karakter olduğunu düşünüyorum. Zaten bu nedenle final gününde, daha önce elenen yarışmacıların önemli bir kısmı "Kimin şampiyon olmasını istersiniz?" sorusuna İsmail'ın adını vermişti. Poyraz, muhafazakar kalıplarla beslenen yarışmanın, yıllara dayanan ekolüne ters düşen bir karakterdi. O nedenle de şampiyonluğu ülkücülerin desteklediği ve sonrasında diğerlerinin yardımını alan İsmail Balaban'a kaptırdı.

Neyse ki 2021, şimdilik eskinin tortusu olarak kalacak gibi duruyor. Zira 2022 yeni bir şampiyon çıkardı. Nisa Bölükbaşı. 12 sene sonraki ilk kadın şampiyon... Fakat bence daha önemli özellikleri var.

Cemal Can'ın 2020'deki kankası olan Nisa, hem o sene hem bu sene karakteriyle birçok insanı çıldırttı ama özellikle ergenlik çağındaki kızların sevgilisi oldu. Hatta genç kızların sevgilisi olan ilk kadın oldu. Onlar için rol modeliydi. Onlar için rol modeli olan özellikler; muhafazakar ve kalıplaşmış yapıları kıramayan geleneksel Türk insanının sinir olacağı özelliklerdi. Belki de ilk defa Nisa gibilerinin özellikleri, diğerlerine üstün geldi.

Nisa acı çekmiyordu. Acı çekmeyi kutsamıyordu. Çok yetenekliydi. İnanılmaz bir el becerisi (resim, örgü vs) var. Bu sayede takımlarına çok sayıda ödül kazandırdı. Fakat Survivor'da nedense bunlar pek önemli değildi. Çıkıp parkuru kırıp adrenalin pompalaması, sert olması, kavga etmesi gerekiyordu. Aslında zaman zaman bunları da yapıyordu. Kendini verdiğinde çok hızlı ve çok güçlü bir yarışmacıya dönüşüyordu. Fakat canı istemediği zaman da parkura çıkmıyordu. Onu farklı kılan da buydu. "İstesem yaparım ama yapmıyorum!"

Onu üzen bir şey veya biri varsa trip atıyordu. Trip atmasını savunmuyorum aslında. Fakat böyle bir yarışma ortamında trip atma gücünü göstermesi saygı duyulası. Bu nedenden dolayı takım arkadaşlarının tepkisini çekebilir, potaya yazılabilir ve elenebilirdi. Defalarca o aşamaya da geldi. Fakat elenmedi. O da hiç geri adım atmadı. Ne yapmak istiyorsa onu yaptı, nasıl davranmak istiyorsa öyle davrandı. "Türk halkı beni nasıl görmek ister" diye düşünmedi. Üstelik Türk halkı onun, dudak büken surat ifadesinden bile rahatsız oldu. "Ne böyle bebek gibi hareketler" dendi. 2020'de bunları yaşadı, 2022'de o hareketleri bir daha yaptı. İki yarışmadan iki ayrı erkekle sevgili olması bile Türk halkını rahatsız edebilirdi. Çoğunluğunu etti de. 

Oysa Survivor, muhafazakar bir yarışmaydı. Avrupa'da aylarca ıssız adada kalan yarışmacılar birbirleriyle sevgili olurken; Türkiye'de böyle ihtimaller Nisa adaya gelene kadar ortada bile yoktu. Herkes gayet profesyonel şekilde parkurda koşacaktı, başka işlere zaman ayırmayacaktı. Beklenen buydu. Nisa tam aksiydi.

Bu yazı Nisa övgüsü üzerine kurulu olmamalı. Zaten Nisa gibi karakterleri de gördük. Fakat hemen hepsi erkenden elendi. Şaşırtıcı olan ve bizi sevindiren Nisa'nın başarısı değil, Nisa gibi karakterlerin kabul görmesi.

Bu noktada gençlerin ondan etkilendiğini düşünüyorum. Daha yaşlı grubun Nisa'dan rahatsız olduğuna de eminim. "Elerseniz eleyin", "Yazarsanız yazın" duruşu; yıllardır kendilerine bir şey dayatılarak büyüyen çocukların ve gençlerin hoşuna gitmişti. "Size muhtaç değilim. Benim kendi yeteneklerim var, kendi başımın çaresine bakarım" duruşu... Büyük ihtimalle Nisa'yı destekleyenlerin önemli bir kısmı Nisa kadar yetenekli değildi ama en azından Nisa gibi olmayı istiyordu: "Yapabildiklerim var ve onları yapacağım. Yapmak istediklerim var ve onları yapacağım. Benden fazlasını istemeniz umrumda değil, çünkü onları yapmayacağım"  

Sosyal hayatta bu tavırlar, eğer birikimler ve heybeler dolu değilse sıkıntıya neden olabilir. Bunu gençler yaşayarak görecek. Fakat şu anda bu öz haliyle, topluma karşı bir isyanın göstergesi sayılabilir.

Nisa bu sezon finale çıktığında yanında olimpiyat sporcusu, eski boksör ve eski Survivor şampiyonu Adem vardı. Üçüncü sırada genç kızların sevgilisi olabilecek oyuncu Batuhan kaldı. İkisi de eski dönemin şampiyonlarını andırıyordu. Adem zaten onlardan biriydi. Fakat yine de Nisa'nın esas rakipleri onlar değildi. Toplumun dayattığı şekilde büyüyen, bu dayatmaları özümseyen, kurallara sadık kalan, ayrıca kendilerince kurallar oluşturan ve bu kuralları çevresindekilere (yanı bizim gördüğümüz kadarıyla takım arkadaşlarına) dayatan kadın yarışmacılar vardı. Atletizm dünyasından gelen Sema-Seda ikizler, Nagihan Karadere ve onların yancıları bu işin lokomotifiydi. Yarışma içindeki lakaplarıyla; "Koloni"... (Yanlış anlaşılma olmasın; koloni lakabı; Seda, Yağmur ve Sude için takıldı)

Koloni; aslında muhafazakar ve geleneksel Türk toplumunun kalıplarıyla ilerliyordu. Yarışmayı o şekilde kazanabileceğine inanıyordu. "Ben çıkıp yarışıyorum ve kazanıyorum, o zaman gerisi önemli değil" diyordu. İnsanlarla kavga etmeyi, onlara hükmetmeyi ve kendilerine karşı bir saldırı gelince kadın olmayı öne çıkaran bir düstur edinmişlerdi. 2010 sonrası erkekler gibi olmaya çalışan kadınlar... Eril kadınlar... Fakat bu erilliği bir isyana değil, başkaları üzerinde yeni bir hakimiyet kurmak için kullananlar... 

Survivor, sadece parkur yarışması değildi. Öyle olsa Acun Medya, bu kadar masrafa girmez, okyanus ortasında bir ada kiralamaz, yarışmaları İstanbul'da açık bir alanda yapar, yarışmacılar da akşamları mesai bitince evine giderdi.

Oysa yarışmada sportif unsurlar kadar önemli olan başka koşullar vardı. Açlıkla baş etmek, evden uzakta olmayı kabullenmek, teknolojiden uzaklaşmak ve bunların hepsini yaşarken çevredeki insanlarla sağlıklı ilişki kurabilmeye devam edebilmek. Bunların hiçbirini yapamıyorsan zaten ıssız adada olmanın anlamı yok, gidip atletizm takımlarında yarışmaya devam edebilirdiniz.

Nisa'nın farkı burada yatıyordu. Issız adada zaman zaman kendini kenara atarak, mutsuz kalarak, trip atarak, hatta "uykum var" diyerek oynamayarak kendini yeniledi. Diğerleri haftada 2 kere sinir nöbetleri geçirip, ağlayarak "dayanamıyorum" çığlıkları atarken, Nisa sanki ıssız adada değil de tatil köyündeymiş gibiydi. 

Ciddi bir yarışma (iş) ortamında tatil köyündeymiş gibi rahat kalabilmek, hatta araya o tatil köyünün yaz aşklarını sokmak. İşte yeni kuşağın görmek istediği model buydu.

Toplumsal cinsiyet eşitliği son dönemde çok revaçta olan bir konu. Birkaç ortam dışında çok sağlıklı tartışılmadığını düşünüyorum ama toplumda etkisi ve yankısı çok fazla. Özellikle Twitter bu işin lokomotifi. Kadınların erkekle eşit olduğu ve olması gerektiği artık daha sık söyleniyor. Aksini iddia edenlere veya en ufak bir "ama" ile cümleye başlayanlara zaman zaman sert çıkışlar yapılıyor. Bu çıkışlardan kaçınmak isteyenler ise konuyu özümsemeden kadınları övmeye, korumaya, desteklemeye başlıyor. Bu sefer kadınlar yeniden toplumdan ayrılan bir konuma düşüyor. Uzun vadede çözülmeyecek bir süreç değil, zaman her şeyin ilacı. Fakat bu sağlıksız tartışmaların ve slogan sözlerin Surivor'a da yansıması oldu.

Kadın şampiyon çıksın diye, kadın yarışmacılar çok fazla övüldü. Fakat o kadın yarışmacıların da "erkek" gibi olmalarına vurgu yapıldı. Sert, parkur kıran, asabi, kavgacı kadın karakterler Survivor yorumcuları tarafından "gerçek Survivor" olarak lanse edildi. Oysa değillerdi. Olmamalıydı. Onlar sadece iyi sporculardı. 

O başarılı kadın yarışmacılar her defasında aynı tuzağa düştü. Parkurda "erkek gibi" olup, ada hayatında toplumsal kadın rollerinin dışına çıkmadılar. Mesela başarılı bir atlet olan Nagihan Karadere, rakip takımdan Hikmet'in balık tutmasını övüp, kendi takımındaki erkekleri eleştiriyordu. "Bizim erkeklerimiz bir kere balık tutmadı, hep tavla oynuyorlar" dedi. Balık tutmak, kampa yemek getirmek bir erkek rolü olarak biçilmişti. Hatta Nagihan sözlerine devam ediyordu; "Üç kere Survivor'a geldim, daha bir kere boğazımdan balık geçmedi"

Bunu derken balık tutmayan erkekleri suçluyordu. Fakat üç kere oraya gitmiş bir yarışmacı olarak balık tutmayı bir kere denememiş, denemeyi de aklından geçirmemişti. "Kadın gücü","kadın dayanışması" gibi sloganlara sıkı sıkı sarılan bu kitle, farkında olmadan toplumun biçtiği rollere sıkı sıkı sarıldıklarını ifade ediyordu aslında. Belki farkında olmadan, belki oy kaygısından... Zira başka programlarda (mesela Konuşanlar), Nagihan Karadere başka bir profil çiziyordu. Oy isterken tek başına mücadele eden anneydi, diğer formatta kendince cinselliğini anlatmaktan çekinmiyordu.

Nisa ise öyle değildi. Her yerde aynıydı, ne istiyorsa onu yapıyordu. O da balık tutan biri değildi ama kimseden de kendisine balık tutmasını istemiyordu. Hatta onu ödüle (yemeğe) götürmeyi teklif edenlere, eğer onlarla beraber olmak zaman geçirmek istemiyorsa, çok rahatça "istemiyorum" diyebiliyordu. Kimilerine göre bu trip atmaktı ve saygısızlıktı. Fakat yemeğin önüne gelmesini arzulayanların olduğu bir yerde, "istemiyorum" diyebilmek etkileyiciydi.

Bahsettiğimiz o kadın dayanışmasının da ne kadar yumuşak olduğu yarışmanın sonlarında ortaya çıktı ve Nisa finale yürüdükçe çatladı. Türk toplumunun aynası dediğimiz yarışma, bizi bir kere daha yanıltmadı. Kadın, kadının kurdudur lafı bir kez daha ortaya çıktı. Kadınların birbirlerine verdiği zararlar, erkeklerin onlara verdiği zararlarla yarışacak düzeydeydi.

Yarışma boyunca "Artık bir kadın şampiyon çıkmalı, kadın şampiyon çıksın diye buradayım" diyen kadın yarışmacılar, kendileri elendikçe tavır değiştirmeye başladılar. Sevmedikleri Nisa finale yürüdükçe, onların şampiyonluk adayları Adem, Batuhan, Atakan gibi isimler oldu. Son gün sorulan sorulara verdikleri cevap bile öyleydi. Hatta Adem bile anlamıştı, kendi adını verenlerin aslında esas derdinin Nisa olduğunu.

Çekya'da doğup, büyüyen, rahat tavırları olan, voleybol oynayan, resim yapan, yabancı dil konuşan Nisa'nın; 19 yaşında evlendikleri için çok sevdikleri sporu bırakıp evlerine kapanan kadınların antipatisini toplaması olağandı. Gönüllerde yara olarak kalan sporcu rekabetini dindirmek için Surviror'a geldiklerini beyan eden bu hanımlar, Survivor'ı tatil köyü gibi yaşayan Nisa'nın rahatlığından dertliydi. Daha net bir ifadeyle; biraz kıskanıyorlardı.

Nisa'yı bu anlamda şampiyon yapan bir diğer isim ise Evrim'di. Evrim, Nisa ile aynı sene (2020) beraber yarışmıştı. Aslında Evrim de o sene, bu senenin "diğer kadınları" gibiydi ve Nisa'ya sinir oluyordu. Bunu kendisi de söylemişti. Evrim de eski voleybolcuydu ve Nisa'nın voleybol oynamasından bile rahatsızdı. O senenin "diğeri" Evrim'di. Bu sene ise gelenekçi cephenin arasına almadığı biriydi. Açıkçası performansı da kötüydü. Böyle olunca, "işini iyi yapmayan ve herkese karşılık veren hadsiz" Evrim, yani gelenekçi kalıpların dışında kalan Evrim dışlandı. 

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Evrim dışlandıkça, bu sefer gelenekçi koloniye duyulan antipati arttı. Onlar yarışma kazandı ama oy kaybetti. Evrim ise 12 kere potaya girdi ve kendisinden daha üstün performans gösteren kadınları tek tek eledi. Hatta Seda'nın elendiği akşam, karar açıklandığında bizim apartmandan bir sevinç çığlığı yükseldi. Sanki milli takım gol atmıştı diyeceğim ama uzun zamandır milli takım gollerinde bile bu yaşanmadı.

Nisa'nın önünü açan Evrim'in aldığı oylardı. O oylar nereden geldi peki? Tabi ki kolonileşen,  tek tipleşen, buyurgan, emreden kitlenin; özellikle gençler üzerinde yarattığı antipatiden.

Aslında daha detaylı yazabilirim ama şu ana kadar bile bir blog yazısı için baya uzun oldu. Aslında bir kesimin dışladığı bu yarışma, bize toplumsal hayat hakkında çok fazla veri sunuyor. Yine altı ay boyunca sosyolojik gözlemlere doyduk. Cemal Can'dan sonra Nisa'nın kazanması da gelecek adına umut verdi. Aslında iki yarışmacı da benim favorim değildi. Hatta basit bir izleyen olarak finalde kaybeden Adem'in kazanmasını daha çok istemiş bile olabilirim. Fakat geniş perspektiften bakınca; Cemal ve Nisa'ya gösterilen ilgiyi çok değerli görüyorum.

Oylama sistemi sağlıklı değil, yarışma sonuçları hakkında her zaman şaibeler mevcut. Bunlar eskiden de konuşuluyordu, şu anda da var. Fakat Turabi'nin kazandığı yarışmada bu sefer oyların Cemal'e gitmesi veya genç kızların yakışıklı Hilmi yerine, artık rol modeli olarak gördükleri Nisa'yı seçmesi daha değerli. Doğru veya yanlıştır; en azından yüzeysel bir değerlendirme yapmadan, kendilerince doğru karakterler için oy atıyorlar.

Fakat eklemek lazım; sms ile oylama sisteminin değişmesi gerekiyor. Sağlıksız bir yapı. Doğru analizleri yapamıyoruz Toplumun geniş katmanlarına yayılamıyoruz. Gözlemlerimiz çürümeye müsait. Mesela bir app üzerinden herkesin  bir kere oy atacağı mekanizma kurulsa her şey çok daha sağlıklı olur. Bu sayede benim gibi senelerdir yarışmayı izleyen ama hiç oy atmamış insanlar da oy atar; bir kişiyi çok sevdiği için 100 oy atanın önüne geçilir, SMS şirketleriyle anlaşan yarışmacılar da önlenir.

Bu sayede; tam Zizek'in oturup izleyeceği yarışma ya dönüşür...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

çöp şeyler izleyen biri olarak itiraf ediyorum ben bile sadece bu programı değil tüm acun programlarını izleyenleri anlayamıyorum. kısmetse olur falan izlemiş insanım ben yani.
survivor o ses türkiye masterchef hepsi inanılmaz derecede yapmacık geliyor bana. bbg 1-2 gibi olmalarını beklemiyorum ama fake kavga içeren programların fake kavgalarında bile "biz zaten fakeiz" gerçekçiliği var. acun programları feci samimiyetsiz. "yok artık" diye bağırışında bile o herifin..

kutay dedi ki...

ben "fake" hissine katılıyorum ama kurgu olduğunu düşünmüyorum.
Şöyle ki; kısmetse olur, bbg gibi yarışmalara katılanlar zaten sıradan isimler. tv yıldızı olarak gelmiyorlar ve kısa bir süre sonra da unutulacaklarını biliyorlar. o nedenle yüksek bir egoya sahip değiller. kavgalar "senaryo icabı" olursa şaşırmam.

fakat survivor ve masterchef'te şöyle bir durum var. her gün prime time'da yayınlanan; program sona erdikten sonra hayatımızda olmaya devam edebilecek, hatta Survivor'da önceden de ünlü olan insanlar var. Bu isimler; bazen bilerek kavga çıkarmak istiyor olabilirler. Kurgu mu; değil ama samimi gelmemesi normal.

Halı sahada gol kaçırınca takım arkadaşı suçlayan veya yenilince kavga çıkaran; suçu kendinden uzaklaştırıp gündem değiştirmek isteyen adamı düşünelim. O adamın her gece televizyonda olanı işte. Hırslı olduğunu kanıtlamak için abarttıkça abartıyorlar. özellikle survivor'da bu çok aşikar.

masterchef'te ise, son dönem Türkiye'sinin karakterleri yarışmaya katılıyor. Kavga çıkarmak zorundayım, ayar vermek zorundayım, üstte kalmak zorundayım, özgüvenli gözükmek zorundayım, diye düşünüyorlar. Onu oynuyorlar evet; ama bence zaten sosyal hayatta da insanların çoğu artık böyle davranıyor...