Perşembe, Kasım 13

Türkiye 0-4 Brezilya



Doğup büyüdüğüm ilçenin stadyumunda Brezilya hazırlık maçı oynayacak. Seneler sonra bile anlatılacak bir maç, bir anı. Stadyum eve yürüyerek yarım saat. Fakat ben, 7 yaşından beri futbolu seven, hayatını bu sevgiyle şekillendiren insan, maça sıfır ilgiyle günü yaşıyorum.

Akşam 17.00 gibi telefon geliyor. Fazla bilet çıkıyor bir yerlerden. Bu sayede maça gitme imkanı oluşuyor. Aslında maça gidip gitmeme konusunda kararsızım, çünkü akşam halı saha maçı da var. Brezilya maçını es geçecektim ama son anda halı sahada 1 kişinin fazla olduğu ortaya çıkıyor. Feragat ediyorum, stadyumun yolunu tutuyorum. Yoksa aslında önceliğim yine de halı sahaydı. Bu ülkede futbolu yönetenlerin karışmadığı tek yer halı sahalar ve parklar, sokaklar. Orası daha güzel...

Maça dair hiçbir beklentim yok. İki şey beni stadyuma götürüyor. Yalana gerek yok, birincisi, günümüzün ortak düşüncesi; "Oradaydım" diyebilmek için. Belki check-in yapmıyorum ama olsun. Tarihi bir an yaşanırsa hazır olmak lazım. İkincisi ise passolig nedeniyle uzak kaldığım "maça gitme"  duygusuyla hasret giderebilmek. Bundan sonra bir daha ne zaman turnikelerden geçeriz belli olmaz. Belki alt ligler ama bu seviye için çok ümitli değilim.

Futbolu seven, bu uğurda hayatını şekillendiren, sevgisini mesleğe dönüştürmeye çalışan ama iğrenç ülke düzeni ve futbol ortamı sayesinde kaygılarla ve korkularla yaşayan, belki de bu nedenle hobisinden nefret etmeye başlayan 5 Türk, Brezilyalılara ayrılan tribününde maç izliyor. 

Milli takımlar aslında bir aynadır. Bir ülke sporunda sistem, yetenek, birlik, huzur ve diğer iyi kelimeler yoksa, milli takım başarılı olamaz. Milli takım sporcuları tek başlarına bir çıkış yaratamaz. Bir şeyler üretilir, bir emek verilir, bir çaba gösterilir, bir kültür yaratılır ve en sonunda da bunların sonucu milli takıma yansır. Milli maçlarda görülenler, o karşılaşmalarda alınan skorlar bu üründür. Hatta belki de sadece ülke sporu ile daraltmak da eksik kalabilir. Futbol gibi kitleleri sürükleyen bir spordan bahsediyorsak, ülkenin genel yapısı da bu duruma etki edebilir.

En büyük eğlencesi futboldan bile uzaklaşamaya başlayan insanların ülkesi Türkiye... Rakip ise eğlenmek için bahane üretmekte zorlanmayan ve futbolla yaşayan insanların ülkesi Brezilya. 4-0 gayet normal sonuç. Maça bakmaya bile gerek yoktu. Sadece tribüne göz ucuyla bakmak bile yeterliydi. Her takımın bayrağı ile maça gelen güzel ve eğlenceli Brezilyalılar... Neden Türkiye'de yaşıyorlar bilmiyorum. Bizim kulağımızın dibinde 10 dakika arayla "Bir başkadır benim memleketim'' çalıyor, aklıma Ahmet Kaya geliyor. Ülkenin yaşadığı bütün sıkıntılar, bütün ayrımcılıklar, bize dayatılan bütün çileler ve o şarkı... Bu insanlar ise gelip burada yaşıyor. Şarkının tadını da onlar çıkarıyor. Sözlerini anlasalar ne derlerdi acaba?

Brezilya tribününde oturan az sayıdaki Türkler, henüz 2. dakikada yapılan yan pasa "Gerizekalı bu adam" derken, adamlar kaçan gole seviniyor. Böyle anlayışa böyle milli takımlar. 

Aslında normal şartlar altında bile Brezilya'ya 4-0 yenilmek sorun değil. Fakat baştan aşağıya iflas etmişken de var olanı normalleştirmeye gerek yok. Islıklar mı? Kaçarı yoktu. En ucuz bileti 60 lira yaptıktan sonra insanların önüne etkisiz ve yetersiz bir milli takım çıkarırsanız, karşındaki rakibin de pek önemi kalmaz. Üstelik grubunda 1 puanı dahi zor almışken.

Brezilya'ya, Türkiye'de maç yapması için milyon eurolar verilmesi normal... Fakat zamanı şimdi mi olmalıydı? Neyi göstermeye çalıştılar? Biz buraya Brezilya'yı getiriyoruz, parayı neyse veriyoruz algısını yaratmak mı? Neyi görmemiz isteniyor, muhteşem ekonomimiz, sarsılmaz gücümüz mü? Stadyum dolu, insanlar futbola aşık imajı mı? O zaman bu pr çalışmaları iflas edip, insanlar "yeter" diye bağırdıklarında şikayet etmeyeceksiniz. Çünkü kimse yemiyor artık.

Brezilya'nın Türkiye'yi yeneceği az çok belliydi. Normali oldu. Peki ne oldu şimdi? Sizin muhteşem imaj yaratma çabanız, Kazakistan maçı öncesi futbolcuların da taraftarın da moralinin bozulmasına neden oldu. Harika iş...

 "Kimse gücümüzü test etmeye kalkmasın" ezberiyle yönetilen ülkenin, kukla olmuş bir kurumu, gücünü test etmeye kalkınca ezildi. 

Keşke bu teste girmeseydi. Fakat iyi de oldu. İnsanlar biraz olsun güzel futbol izledi. Adamların ısınmada oynadığı ortada sıçan bile büyük kaliteydi. Isınma hareketlerini bile topu ortaya koyarak yaptılar. Tek pasları, çalımları, golleri... İyi ki sağa sola sponsor biletleri dağıtıldı da 55.000 kişi bu şöleni izledi. Aksi durumda, el altından dağıtılan o biletler olmasa, ya da büyük icat passolig bu maçta da uygulansa, Brezilya'nın kalitesini çok az kişi izleyebilecekti.

Dünyanın ufak bir noktası Şükrü Saracoğlu Stadı. Ama güzel bir buluşma oldu. Bu sayede Brezilya ile Türkiye aynı mekanda bir araya geldi. Aralarından, 10.000 km fark olan iki ülkenin tüm özellikleri bir ufak stadyumda, bir 90 dakikaya sığdı. İki farklı zihniyet. İki farklı anlayış. İnsan Brezilya tribününe otururken  "Bir başkadır benim memleketim"i duyunca gülmeden duramıyor. Sinirleri bozuluyor çünkü...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

fb var , brezilya var..Alex ya da Brezilyalı topçu göndermesi olmalıydı bu yazıda !!