Cuma, Kasım 21

Yaşamayı Çok mu Seviyorsun Birader



Çok kötü şeyler yaptım, istemeden. Yalan söylüyorum gibi mi geliyor sana? Bana da. 

Aziz bey anlatmıştı. Hani bir idam mahkumu ölümünden biraz evvel şöyle düşünmüş: Yüksek ve sarp bir kayalıkta, yalnızca iki ayağımın sığabileceği dar bir basamakta, dört bir tarafım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir fırtına ile sarılmış durumda olsam ve benim ömrümce hatta bin yıl boyunca ve hatta sonsuza kadar bu bir karış toprakta yaşamam gerekse... 

İşte bu durumum, biraz sonra yarım saat içinde ölecek olmamdan daha iyidir. 

Yaşamayı çok mu seviyorsun birader? Öyleyse bunun cezasına hazır olmalısın. Çünkü yaşamayı çok sevmek suçtur. 

Peki, suç dediğin ne? Birinin gerçekten suçlu olduğunu nasıl anlıyorsun? Suçu gördüğünde suçluya ceza kesme kudretini nereden buluyorsun? O cezayı keserken suçlu olmayı nasıl göze alıyorsun? Vicdanından dolayı mı? Peki, senin vicdanın var mı? 

Benim vardı. Çünkü doğru nedir, yanlış nedir karar vermeye çalışıyordum. Vicdanımı dinliyordum. Ama sonra kafam karıştı. Çünkü yaşadığım doğru hayatı korumak için o yanlışın doğru olduğuna kendini bir kere inandırdın mı artık vicdanın ile ilgili bir sorunun kalmaz. Çünkü dersin ki yaşıyorum işte; bundan iyi ne var. 

Bazen yaşamı başkalarının hayatına kast edecek kadar çok sevdiğini fark edersin. sana hiç oldu mu? Bana oldu. İşte o an, yani bir başkasının atan kalbine gözünü diktiğin an, aslında senin son nefesini verdiğin andır. Sen yaşadığın sürece bunu bilirsin. Yaşadığın her saniye o anı düşünmen, pişman olman, vicdan azabı çekmen gerekir...

Fakat çekemezsin çünkü artık bir vicdanın yoktur.

Hiç yorum yok: