Bu kadar yetersiz bir film beklemiyordum karşımda. En azından birçok ödüle aday olmuştu ve uyarlandığı romanın da ciddi bir kitlesi vardı. Yapımı uzun süre devam etmişti. Oyuncuları bile ara ara değişmişti. Üzerine düşülen bir şeyin bize sunulacağını bekliyordum. Oysa düz bir film olarak çıkmış karşımıza.
Eşcinsellik temalı filmlerin biraz daha derin olmasını bekliyorum. Kolay bir durum değil anlatılan. Klasik bir aşk filminden daha fazlası gerekiyor. Karakterlerin psikolojik derinlikleri, gel-gitleri çok önemli yer kaplamalı. Belki de ben abartıyorum ama bu işin doğasında da bu var. Topluma, aileye, çevreye, hatta kendine karşı gelen iki insanın yaşadıkları, hissettikleri çok ciddi bir şekilde ele alınmalı.
Ortaya çıkan sonuçta Cate Blanchett'in yıllardır devam eden can sıkan 'asil' duruşu izlemek zorunda kalıyoruz. Keşke filmin tek güzel tarafı olan Rooney Mara'nın karakteri daha çok vurgulansaydı. Ne de olsa; kafası karışık olduğunu kabul eden, sadece cinsel olarak değil sınıfsal çatışmalar da yaşayan, ne yapacağını bilemeyen bir karakterdi. Onun hikayesi benim gibiler için daha ilgi çekici olabilirdi. İsyana meyilli, yıkmaktan çekinmeyen ama kararsız kalan ve bunu belli etmekten korkmayan biri çıkabilirdi. Carol ise başına gelebilecek en büyük problemde bile kusursuz giyiminden ve saçından taviz vermeyecek bir duvar... 1950'lerde eşcinselliğini yaşayan bir karakter bu kadar 'düzenli' olmamalıydı. Hiç izlenecek gibi değil.
Filmde hakim olan renkler de zorlayıcı. Dönem filmi çekmenin sıkıntısı galiba; konu 50'lere geldi mi bir karamsarlık çöküyor. Basit bir film; eşcinsel temasını alınca biraz yürümüş ama o kadar, daha fazlası yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder