Herkes kendi çağını en kötüsü ve en iyisi sanıyor. Daha doğrusu, herkes dünyanın sadece kendi yaşadığı dönemden ibaret olduğunu zanneder. Gelecek belirsiz, geçmiş de masal ve öykülerden ibarettir.
Şu an Batı'nın da Doğu'nun da en büyük problemi göçmenler. Göçmenlerin problemleri değil de göçmenlerin kendisi daha büyük problem. Çok acı verici bir gerçeklik. Daha da acı olan, dünyanın bunu ilk kez yaşamıyor olması. Kısırdöngü devam ediyor...
The Immıgrant, böyle bir çağda çekilen ve 1920'leri anlatan bir film. Fakat tüm beklentileri boşa çıkardığını söylemek mümkün. Marion Cotillard ve Joaquin Phoenix gibi iki oyuncudan nasıl böyle bir yapım çıkmış anlamak mümkün değil. Dönem filmi yapmak bu kadar kolay sanılmamalı. Sadece kıyafetlerle ve dönemi yansıtan mekanlar kullanarak işin içinden çıkamamak lazım.
Eskiden Hollywood'da olayların akışı daha önemliydi. Bir dönemden sonra karakterlerin derinine inmek rağbet görmeye başladı. İkisini çok iyi harmanlayanlar aldı yürüdü. İkisinin arasında kalanlar ise başarısız oldu, tıpkı Immigrant gibi.
Filmde izlenebilecek yegane şey Joaquin Phoenix.... Cotillard dahi kendini vermemiş, çok belli. Fakat Phoenix, çok büyük yeteneğine rağmen -beni sarmayan- filmlerde oynamaya devam ediyor. Sanırım filmin kendisinden çok, kendi yeteneğini geliştirebileceği alanlar bulmayı önemsiyor. En azından 2010'dan sonrası için bunu demek mümkün. Her; bunların başında gelenlerden.
İlginç olan, The Immigrant'ın Türkçe'ye neden "Bir Zamanlar New York" olarak çevrildiği ve daha da ilginci neden iki sene sonra (2013 yapımı ama 2015'te vizyonda) gösterime girdiği...Gerçi hiç girmese de olurmuş...
Bu arada aynı isimde 25 dakikalık bir Chaplin filmi varmış. Iskaladığımı defalarca itiraf ettiğim yönetmenin o filmine de bir ara göz atmak lazım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder