Cuma, Nisan 28

Darüşşafaka 81-88 Real Madrid



Blogu yıllar öncesinden takip edenler hatırlar. Eskiden burada maç yazıları eksik olmazdı. Çünkü devamlı maça gidilirdi. Futbol, basketbol, hatta voleybol... Giderdik ve aklımızda kalanları yazardık. Haftada bir tane banko olurdu, bazen ikiye, üçe bile çıkardı. Günde iki maça gittiğim dönemleri hatırlıyorum. Şimdi ise senede bir tane belki oluyor. Bu sezonun maçı da sürpriz bir şekilde Darüşşafaka - Real Madrid oldu.

O kadar uzak kalmışız ki; Daçka'nın hangi salonda oynadığını bile bilmiyordum. Bu sene iç saha maçlarını da pek izlemedim zaten. Bunu da sonradan fark ettim. Zaten toplasan 5-6 tane Daçka maçı izlemişimdir; onlarda da deplasmandaydılar. Ben Ayhan Şahenk'te oynarlar sanıyordum. O nedenle maça da gidesim pek yoktu. Gitme ihtimali ortaya çıkınca biraz çekimser kaldım. Fakat gün boyunca hiçbir yerden "Halı saha maçı yapalım" teklifi gelmeyince; bari değişiklik olsun diye gittik.

Gittiğimiz yer; Wolkswagen Arena şahane bir yermiş. Bugüne kadar İstanbul'da birçok salona gittim. Abdi İpekçi'yi çok severim ama köfte ekmek satan adam bulmak bile zordur bazı günlerde. Ülker Arena adamı bitirir, Sinan Erdem ve Ahmet Cömert iyidir güzeldir ama hayata küstürür, Ayhan Şahenk maç başlayana kadar depresyona sokar. Burası ise öyle değil. Maç öncesi yaşayan, nefes aldıran bir platform var. En azından TT Arena'dan daha güzel... İnsan maça gitmekten korkmaz bu sayede. Hatta insan bir yerden sonra, "O zaman bundan sonra daha sık gelelim" diye düşünüyor ama Darüşşafaka-Euroleague-Doğuş arasında yaşanan ayrılıklar silsilesi bizim düşüncemizi filizlenmeden bitiriyor.

Darüşşafaka'nın Doğuş olarak çıktığı son maçları izliyoruz. Siz bu satırları okuduğunuzda belki de Euroleague defteri kapanmış olacak. İnsanın Euroleague'den soğuma nedenlerinden biridir bu. Darüşşafaka'nın lige dahil olması da başlı başına bir sıkıntıydı zaten. Ligden çıkmasına lafım yok ama ligden çıkınca yine eski vasat günlerine dönecek olması da üzücü. Bu kadar çok değişimin yaşandığı bir branşta ve bu kadar kafaya göre plan yapılan bir organizasyonda biz nasıl takipçi olacağız ki?

Neyse ki; artık eskisi kadar sevmesek de, hayatımızdan çıkarmaya çalışsak da hâlâ bir Galatasaray - Fenerbahçe rekabetimiz var. Bu sayede organizasyona konsantre olabiliyoruz. Seneye Galatasaray olmasa bile Fenerbahçe'nin varlığı bir yerden bizi yakalayacak. Bu maçı da Fenerbahçe'nin rakibi kim olacak ve o maçta ne yapar gözüyle izledik.

Şimdi uzun uzun maç analizi yapmaya gerek yok. Zaten hakim değilim bu sezona. Eskiden her takımın hangi planlarla oynadığını, hangi oyunculara sahip olduğunu net bilirdik. Düştüğümüz durum çok acayip. Ama şu bir gerçek; Real Madrid  Fenerbahçe'ye zorluk çıkaramaz. Yine de tek maçlık atmosferlerde her şey yaşanabilir, eğer seri olsaydı Real'e hiç şans tanımazdım. Daçka 15 sayı geriye düştüğü maçı kazanacak duruma getirdi. Eğer fark o kadar açılmasaydı, nefesi yetecek ve maçı da kazanabilirdi. Fenerbahçe ise herhalde, maçın başında yapılan hataları yapmaz. Real Madrid'de en kritik yerlerde Llull devreye giriyor, biraz nefes aldırıyor ve sonrasında vitesi düşürerek oynamaya devam ediyorlar. 

Bütün analiz bu kadar! Doğru mu yanlış mı bilmiyorum.

Tribüne de değinmek isterdim ama taraftarı az olan bir kulüpten bahsediyoruz. Performans sanatları sahnesinde bir akşam geçirmek yerine "bu sefer salona gelelim" diyen basketbolsever kitle oturdu, maçını izledi ve evine döndü. 35'ten sonra salonda maç izlemek istiyorsak; bu kitleye dahil olmak daha sağlıklı olabilir. Yavaş yavaş o kanala girilebilir. Zaten hemen hepsi, koşan, yoga yapan ve sabahları portakal suyu içen insanlar. Bir maç gününde tribünde yorulmak istemezler.

İşin aslı ne Daçka'ya, ne Real Madrid'e, ne maça, ne tribüne şaşırıyorum. Sadece kendime şaşırıyorum. Hadi futbola passolig yüzünden gidemiyoruz; basketbola niye bu kadar uzak kaldık? Kesin bir sebebi vardı ama ben unuttum. Ya salonların uzaklığı, ya biletlerin pahalılığı ya başka bir şey. Bu sorunun cevabını bile unutmuşuz. Bir de Mehmet Yağmur nasıl Euroleague çeyrek finali oynar; buna da şaşırdım. Biz ortalarda yokken çok şeyler değişmiş. 

Hiç yorum yok: