arda turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arda turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Ağustos 30

Yeni Değil Aynı


Herkes ikinci şansı hak eder mi? Çok tartışılan bir konu ama bizim esas sorumuz bu değil. Aslında bir sorumuz da yok. Fakat derdimizi soruya dönüştürmek istesek şu cümle çıkardı: Bir şekilde ikinci şansı elde edenler, sonrasında nasıl davranır?

Bir kişi, eğer bir ikinci şans elde etme fırsatı bulduysa demek ki öncesinde istenmeyen şeyler yapmış demektir. Baız hataları, eksikleri, yetersizlikleri olmuştur. Eğer isteklere uygun davrandıysa, neden ikinci bir şansa ihtiyaç duysun ki? Ayrıca bu 'ikinci şans' bir 'yeni sayfa' barındırdığından, kişide önceki eylemlerden dolayı bir pişmanlık veya en azından bir üzüntü hissi olmalıdır. En azından eski şansını kaybetmesi ile yeni şansını bulana kadar geçen sürede kendi içinde bir öz eleştiri yapmış olmalı. Öz eleştiri de sancılı bir süreçtir. İnsan en çok kendisine acımasız davranır o düşünme sürecinde.

Mesela yaptıklarından pişman olmayan biri, ikinci bir şansı elde etmek için kendini affettirmeye  de çalışmaz. Hatta eskinin arkasında durur. Kendisine ve yaptıklarına güveni de vardır. Doğru olduğuna inanır ve başka yerlerde başka şanslar bulacağına inanır. Fakat ikinci bir şans elde eden, eski yerine geri dönmüştür. Bir barış anlaşmasının içindedir. Ve biraz da huzur ister. Eskinin gerginlikleri onu da diğer cepheleri de (karşısındakileri) yıpratmıştır. Artık suların durulma ve olgunlaşma zamanıdır. Bu nedenle öz eleştiri esastır.

Arda Turan, Galatasaray'dan ikinci şansı alacak. Fakat şunu kabul etmek gerekir ki, Galatasaray ile Arda Turan arasında çok büyük sorunlar olmadı. Birkaç örnek var sadece. 2010 yılındaki Diyarbakırspor maçı halen akıllardadır mesela. Herkesin hatalı olduğu, kimsenin derdiğini anlatamadığı bir dönemin sembol maçıydı. Fakat Arda o maçtan sonra bir yıl daha Galatasaray'daydı. Arda ve Galatasaray arasındaki sorunların (eğer varsa) 2020'ye sarkmasını gerektiren bir durum değildi. 

Onun dışında bir de yakın dönemde Beşiktaş'a transfer olma durumu vardı. Mevzuyu yakından takip edenler, Arda'nın o günlerde Beşiktaş'a çok yakından da daha yakın olduğunu biliyordu. Oldu olacak denen transfer son anda Başakşehir'e döndü. Sonuç olarak ezeli rakibin formasını, en azından bir maçta, giymedi. Fakat giyseydi de zaten o ezeli rakip Fenerbahçe değildi ve yine dönüş için kapılar biraz aralık kalabilirdi.

O nedenle Arda Turan'a ikinci şansı aslında Galatasaray'dan almıyor. Onun Galatasaray ile bir derdi yok. Fakat Türkiye futboluyla ve hatta Türkiye toplumuyla bir sıkıntısı var. 2016'dan beri kendisini sevdirmemeyi başardı. Gazeteci dövdü, saha içinde hakem hırpaladı, hastaneye silahla girdi, kavgalara karıştı, milli takım tarihinin en göz önündeki kavgasında bir cephe oldu ve hatta milli takımdan da uzak kaldı. Spordan magazine, basından sivil toplum kuruluşlarına kadar her olgunun, kurumun, topluluğun tepkisini çekmesini başardı. Üstelik bu noktada çok eleştirilen siyasi mesajlarını bir kenara bırakıyoruz. Zira futbolcuların genelinde olan siyasi mesaj verme alışkanlığı ona yüklenemez. O konuda yalnız değildi ve ayrıca ne olursa olsun fikrini söylemesi de eleştirilemezdi.

Sonuç olarak, Barcelona'ya kadar uzanan o muhteşem kariyerini baltaladı Arda. En yukarıya çıktığı anda düşüşe geçti ve hiç görmediği kadar dibe indi. Hızlı bir süreçti. Çocukların rol modeliyken, ülkenin en sevilmeyen figürüne dönüştü. Üstelik saha içinde figüran bile değildi. Uzun zamandır futbol oynamıyordu. Uzun zamandır da sevilmiyordu. Bir daha futbol oynamayacağını dahi düşünürken, sürpriz bir şekilde, kavga ettiği isimlerden biri olan Terim'in yoğun isteğiyle Galatasaray'a geri döndü. Bir daha futbol oynayacak. Belki de iyi oynayacak. Fakat bir daha sevilen bir figüre dönüşebilmesi kendisine bağlı ve o konuda emin olamıyoruz.

Bu noktada yazının başına dönüyoruz. İkinci şansı elde edenler nasıl davranır? Geçmişteki hatalardan pişmanlık duyarlar mı sahiden? Belki de duymuyorlardır ama şartlar doğrultusunda öyle davranmaları gerekiyordur. Onu topluma ve çevrelerine hissettirmeleri beklenir zaten. O aidiyeti tekrar sağlamak, bağları güçlendirmek şansı verenin değil alanın elindedir. Onun çaba göstermesi, onun uğraşması gerekir.

Açıkçası Arda Turan gibi, pratik zekası yüksek, altyapıdan ilk çıktığı günlerden düşüşe geçtiği döneme kadar çevresine kendini sevdirmeyi başarmış, hata yaptığında bile 'Kızamıyoruz bu çocuğa' dedirten ve baskının, ilginin yüksek olduğu yerleri yaşamış birinin yeni döneminde yeniden eskisi gibi davranabileceğini düşünüyordum. Hatta bir süre 'samimi' ve 'samimi değil' diyenler arasında bir tartışma yaşanacağını öngörüyordum. Özellikle sezon başladıktan sonra, maç sonu açıklamalarıyla ve rakipleriyle ilişkileriyle "Arda çok değişmiş" dedirteceğini düşünüyordum. Hele pandemi şartları sona erip TT Arena'ya taraftarlar girince, o bağı kurma konusunda daha başarılı olmasını bekliyordum. Bunlar için hâlâ vakit var. Sezon başlamadı. Fakat ilk izlenim beni şok etti.

Arda birkaç gün önce beIN Sports'ta Nazlı Canyurt ve Raşit Altun'a bir röportaj verdi. Galatasaray'a dönüşünün ardından ilk büyük röportaj. Çok da uzun sürdü. Ben ilk başta röportajı izleyemedim. Ertesi gün internet sayfalarında açıklamalarını okudum. Açıkçası yazıya yansıyan bir sorun ortada yoktu. Ama vurgular, bakışlar, ses tonlamaları... Önemli olan bunlardır.

Bir kaç gün sonra röportajın tamamını izledim. Kesin olan bir şey var; Arda kesinlikle rahat değil ve geçmişi unutmamış. Üstelik pişman da değil. Hataları olduğunu çoğu yerde kabul etmiyor. Kabul ettiği noktalarda da hataların kendisini değil, hataların ona verdiği zararı öne çıkarıyor. Hata, yanlış olarak değerlendirdiği birçok olayda da  kendisine çok vurulduğunu ve haksız eleştirildiğini düşünüyor. Yani oralarda bile mağdur...

Mesela en büyük hatasını milli takım olayı olarak görüyor ama o olayda insanların milli takımdan soğumasına sebep olduğunu veya milli takım kampında öyle bir sorunu büyüttüğü için hatalı olduğunu düşünmüyor. Onu esas üzen orada Fatih Terim ile karşı karşıya gelmiş olması. "Ne olursa olsun Fatih hoca ile öyle bir sorun yaşamamalıydım" diyor. Onu affeden ve yeniden Galatasaray'a alan hocasına karşı boynu kıldan ince. Ama aynı olayları başka bir teknik direktörle tekrar yaşamayacağının garantisini vermiyor. Veya benzer sonuçlara sebep olacak bir olayda geri adım atmayacağını inandırıyor bize.

Ya da Nazlı Canyurt ile bir tatil tartışması var ki evlere şenlik. Canyurt, Arda'nın popüler yerlerde tatil yaptığını söylüyor ve daha sorusunu bitirmeden (neyse ki biz anlıyoruz gideceği yeri) Arda araya giriyor ve röportajın çoğu yerinde olduğu gibi soruya şiddetle karşı çıkıyor. Popüler yerlerde tatil yapmadığını 'gerekmedikçe Bodrum'a ve Çeşme'ye gitmiyorum. Siz abartıyorsunuz" minvalinde bir cevap veriyor. "Gerekmedikçe" kısmı zaten tartışmaya müsait ama bizi bir tartışmaya sokmuyor bile, kendi cevabını veriyor, sorudan uzaklaşıyor, birilerinden bahsediyor, birilerine mesaj veriyor, anlaşılmadığını, haksız eleştirilere maruz kaldığını söylüyor. Birçok soru aynı şekilde ilerliyor.  Bilal Meşe olayının hata olduğunu kabul ediyor ama "Keşke yumruk atmasaydım da Bilal Abi'yi yemeğe çıkarsaydım" diyor. Dostane bir cevap gibi gözüküyor belki ama o yazıda, yemeğe çıkarıp sorgulama yapmasını gerektirecek bir durum olmadığını hâlâ göremiyor.

Röportajın başında 'olgun ve yeni bir Arda' izlemeyi beklerken, karşımızda yeni olduğunu iddia eden, zoraki gülen ama içten içe sinirlenen aynı Arda'yı görüyoruz. Ve daha kötüsü ekisiyi hiç unutmamış. Halen hesaplaşmak istediği bir şeyler ve birileri var. Halen içinde bir öfke var. Bu öfkenin nerede kime patlayacağı belirsiz.

Şimdi bunlar futboluna nasıl yansır? Hiç belli olmaz. Saha içi ayrı bir kulvar, ayrı bir dünya. Belki Arda bu sezonu 10 gol-15 asistle geçirebilir. Söylediğine göre kariyerinin en fit dönemindeymiş. Belli olmaz. Fakat ne kadar çok gol atarsa o kadar malzeme verecek gibi duruyor Zira özellikle Galatasaraylılar alışıktır mesaj veren futbolcular. Arda da attığı her golden sonra, oynadığı her iyi maçtan sonra birilerine saha içinden ve dışından mesaj yollayacak gibi duruyor. Belki yılın futbolcusu seçilecek ama sanki yine ülkenin büyük bir kısmının tepkisini çekecek olaylara imza atacak.

Galiba insan 7'sinde neyse, 66'sında da aynı... 

Cumartesi, Ekim 13

Örf ve Töre


Arda Turan'ın son olayı hakkında veya direkt Arda Turan hakkında herkes bir şeyler yazarken, biz o kısımları pas geçelim. Bu son olayın dışında kalan başka bir durum benim dikkatimi çekiyor. Sanırım Arda'nın en büyük sorunu da burada yatıyor.

Arda son yaptığı açıklamada, yani Instagram duyurusunda, eşinden özür dilerken onun 8.5 aylık hamile olduğunu ısrarla vurguladı. Allah analı babalı büyütsün. Demek ki minik Arda, dünyaya Kasım ayında gelecek. Basit bir hesapla yavrunun ana karnına düşmesi de Şubat ayında gerçekleşmiş oluyor.

Biliyorsunuz Arda - Aslıhan çifti 11 Mart günü evlendi. Buraya kadar sorun yok. Kimin ne zaman ne yaptığına karışacak değiliz. Fakat Arda karışıyordu.

Şubat ayında kendisine bu soruyu (Evlenme nedeni hamilelik mi?) soran gazetecilere yine bir Arda klasiği olarak sert çıkmış ve "Bizim örf ve adetlerimiz var. Ayıp etmesinler" demişti. 

Yani Arda'ya ve Arda'nın töresine göre evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmek ayıptı, tersti. Büyük ihtimalle töre erkekleri değil ama kadınları bağlıyordu. Töreye karşı gelinmezdi. Arda tabi o gün daha detaylı yorum yapmadı ama yapsaydı evlenmeden önce cinsel ilişkiye giren kadınların toplumdan  dışlanmasına neden olacak cümleler de kullanabilirdi.

Kimsenin töresine karşı gelecek durumumuz da yok. Herkes kendi töresini, adetini, geleneğini yaşamalı. Fakat Arda, başkalarına racon kesip töre biçerken, kendisi kendi töresine uymamış.  

Arda keşke herkese akıl verip, kendi kendine adamlık literatürü yaratmasaydı. Onun yerine özgürce yaşayıp, bir yandan da topunu oynasaydı. Belki yine çok eleştirilirdi ama toplumum tüm kesimleri tarafından antipatik bulunmazdı. Fakat o öyle yapmak yerine son iki senede devamlı bir toplum inşasına girdi. Örf ve adetlerden bahsetti, 'Nasıl adam olunur?' sorusu hakkında dersler verdi.

Zaten Arda'nın bütün meselesi de burada yatıyor. Yoksa insanlar kavga da eder, eşini de aldatır. Bunlar bireysel hatalardır veya zaaflardır ve insanın kendisini bağlar. Üstelik dünyada bu tip olaylarla gündeme gelen sayısız da futbolcu var. Ama hiçbiri bu olayları yaşarken yaşadığı toplumu yeniden inşa etmeye çalışmadı; tam tersine toplumdan af diledi. Arda ise herkesi karşısına aldı. Bu da onun geleneği haline geldi.

Hayır keşke en azından inşa etmeye çalıştığı duruma uygun yaşasaydı, o zaman ses de çıkaramazdık... O da olmamış. Her şey yarım kalmış. Tıpkı kariyeri gibi.

Cumartesi, Mayıs 13

Alın



Kaç sene geçti bu fotoğrafın üzerinden? Çok olmasa gerek ama yaklaşık 10 yılı vardır. O günleri hatırlıyorum. Canaydın'ın Hakkı Yeten-Süleyman Seba tarzı bir fotoyu miras bırakma isteğinden doğmuş olabilir. Fena sallamadılar zamanında Özhan Başkan'a. Hatası da çoktu. Ama yine de sahiplenici bir tavrı vardı. Onu severdim. Bazen bir taraftar olarak çok kızardım ama günün sonunda "bilmediğimiz adamlar geleceğine, başta böyle biri olsun" derdim. O nedenle de çok kızardı arkadaşlarım bana.

Adam öldü gitti, ama bugün hâlâ eleştiriliyor. Dursun Özbek'in ondan daha kötü bir başkan olup olmadığı tartışılıyor ve o tartışma sırasında bile ara sıra lafını yiyor rahmetli. Artık alıştık. 

Ne kadar çok şeyi eleştirirse o kadar güçleneceğini sanan bir kitle ile karşı karşıyaydık eskiden. Artık karşımızda değiller, üstümüzdeler. Onların dediği olmasa da onların sesi daha çok çıkıyor. Kötü zamanlarda insanlar, gruplar, kitleler değerlerine sarılır. Ama artık ortada değer falan kalmadı. Kuru bir gürültü. Değerler karın doyurmaz, kimsenin umrunda olduğunu sanmıyorum. O zaman; yansın gitsin her şey, alev alsın. Ne 90'ların başında ne bu blog ilk açıldığında böyle bir cümle kuracağımı düşünemezdim. Alın yazısında hayatı böyle yaşamak da varmış.

Salı, Ocak 17

Öfkeniz Batsın



İnsanlardaki öfke artık önlenemez durumda. Belirli kişiler de bunun karşılığını alıyor. Bir zamanlar "Polis bana neden saldırmıyor" savunması da "Başkasına neden öfke yok"a evrilmiş durumda ama atlanan bir durum var; herkes ama herkes bu öfke kültüründen nasibini alıyor. 

Arda'nın All-Star maçında oynaması beni gayet memnun etti. Oynayacağını bilmiyordum. Maçtan sonra öğrendim. Arda'nın çıkacağını bilseydim maçı da izlerdim. Sağlık olsun. Üçlük de atmış; millet anlı canlı izlerken iyice kudurmuştur. Keşke ayağıyla denediği şutu da soksaydı ama onu da anca Sergen yapabiliyor.

Millet birbirini yemeye, karşısında birini bulamazsa kendisini hırpalamaya devam etsin. Bu öfkeye yarışına dahil olduktan sonra iyimser bakmak kolay değil. Ben iyimserliği, tebessümü tercih ediyorum. Arda'yı salonda görünce de gülüyorum. Mesele Arda da değil, Volkan Demirel gibi benim için biraz antipatik olan bir figürü de görsem hafiften gülesim gelir. 

Sanırım en sonunda bu nefret denizinde boğulacağız. O suçu da Arda'ya veya atacağız. 

İşimiz çok zor. Barcelona'ya transfer olmak bile daha kolaydır. Öfkeyle oturup gündem takip etmek baya zevksiz ve hırpalayıcı olmalı. Pollyanna değilim; barış, mutluluk, neşe peşinde değilim. Ama insanların günlük hayatta daha büyük dertleri olması gerektiğini düşünüyorum. Buradan nem kapanın yaşama tutunması çok zor.

Cuma, Mayıs 29

O Takımdan La Liga'ya



"Cafer ile Mülayim'e gösterilen ilgi Arda'ya da gösterilseydi belki daha büyük şeyler başarabilirdi. 'Bu takımdan bir futbolcu La Lig'da oynayacak' deselerdi kimsenin aklına Arda Turan gelmezdi. İyi bir takımdık, bütün kupaları biz alıyorduk. Avrupa'da üçüncü olmuştuk. Aynı grupla A takıma çıkıp orada da kupalar alacağımızı hayal ediyorduk ama herkes bir tarafa dağıldı. Mülayim'in en son 3. Lig'deki bir takımla anlaştığını duydum"

Cenk Ahmet Alkılıç (4-4-2, Nisan sayısı)

Not: O takım Pazarspor...

Cumartesi, Aralık 21

Senin İdollerin Bizim Hayallerimiz




Arda Turan, İspanya'da bir dergiye röportaj vermiş. Röportajda "Galatasaray'da oynarken idolüm Emre Belözoğlu'ydu, artık değil. Artık Iniesta" demiş.
 
O kadar garip bir şekilde üzüldüm ki...
 
2007'den beri Arda Turan ile Galatasaray taraftarı arasında fırtınalı bir ilişki vardı. İlk zamanlar çok güzeldi. Arda Turan, bizim için dünyanın en iyi futbolcusuydu. O da her fırsatta Galatasaray sevgisini anlatarak kalbimizi çalıyordu. Tribünden sahaya yayılan enerji çok başkaydı. 2000'li yıllarda, futbolun o kadar kazığını görmüş insanlar korkusuzca çocuklarına Arda adını koyabilecek kadar ondan emindi. O da Avrupa kupası diyerek mesajını yolluyordu üst tarafa. Arda bizim için son nefesine kadar savaşacaktı, biz de ona toz kondurmayacaktık.
 
 Fakat bir yerden sonra, Galatasaray kötü sonuçlar almaya başlayınca, o ilişki yavaş yavaş soğumaya başladı.
 
O dönem için "ihale Arda'ya kaldı"  diyene hak verebilirim ama Arda da ihalenin kendisinde kalması için çok çabaladı. Belki bazıları gibi kendisini kulübün üzerinde görmedi ama kendisini dokunulmaz hissettirmeye çalıştı. Taraftardan gelen en ufak tepkiye bile çok büyük tepkiler veriyordu. Bizler onun "Galatasaray'ın dünya çapındaki yıldızı" olmasını isterken, o Türkiye'nin futbol ailesinde (ne demek istediğimi şuradan anlayabilirsiniz) kendisine yer açmak istedi. Biz onu Paris Hilton'a yakıştırıp, Ronaldo ile reklam çevirmesini isterken; o Acun Ilıcalı'dan araba satın alıp Emre Abisi ile PES oynamayı tercih etti. Saha içi sonuçları elbet bir yerden sonra düzelecekti ama kalpte açılan yaralar kapanmayacaktı.
 
En sonunda Arda - Galatasaray birlikteliği sona erdi. Atletico Madrid'e gitti. Onun arkasından üzülenler olduğu gibi sevinenler de oldu (ben). Oysa Arda'nın olası gidişi bizi yıkıma uğratacaktı, 3 sene öncesinde öylesini planlıyorduk.
 
Arda, Madrid'de kendi yeni bir dünya kurdu. Dünya futbolunun zirvesine çıkmak için çabaladı. Ara ara Türkiye'ye döneceği konuşulsa da o İspanya'ya adapte olmak içn emek sarfetti. Ve oldu da. Aynı dergide "Arda Turancılık"tan bahsediyor ya tam olarak onu yarattı. Artık yüzü gülmeye başladı. Keyif almaya başladı. Bu futbolunu da etkiledi. Onun gidişine sevinen, 2011'de onun başarılı olmasını istemeyen ben, artık onun için Atletico maçlarını takip eder oldum.
 
Ve bugün; "Artık Emre değil Iniesta" dediği bugün, öyle garip bir şey hissettim ki..
 
Ah be kardeş, keşke şunu 2009'da, 2010'da, 2011'de falan deseydin. Senden tek isteğimiz aslında tam olarak buydu. İdollerini farklı yerlerde aramanı, vizyonu genişletmeni istiyorduk. Geç oldu ama oldu.
 
Pırlanta gibi futbolcu oluyor Arda Turan. Galatasaray'da kalsaydı olamayacaktı. Oysa çok güzel bir hayaldi. Bizim hayallerimizi Atletico Madrid taraftarı yaşayabilir, umarım o hayalin hakkını verirler.

Pazartesi, Mayıs 20

Ne Gerek Var



Aradan 20 gün geçti ve Arda dedikoduları yine çıktı. Bu fotoğraf çekildikten birkaç saat sonra... Ardalı Atletico, Kral Kupası'nı kazandıktan 1 gün sonra...

Arda Turan hayatımızda 2006 yılında girdi. Manisaspor'da kiralık oynarken. Aradan 7 sene geçti. O dönemde doğan çocuklar okula başlayacak ve çoğunun adı Arda. Ben o zamanlar 21-22 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Arda'dan sadece 2 yaş büyüğüm. O da, ben de değiştik 7 senede. Hem de defalarca. Olaylara bakışımız da, hayata bakışımız da...

Buradan gittiği zaman neredeyse ondan nefret edecek noktaya gelmiştim. Belki de sırf bu yüzden tam zamanında gitti. O gitti Galatasaray iki kere şampiyon oldu. Mutlu olduk. Ben de, o da... Öte yandan Galatasaray'ın başarılarına eskisi kadar önem vermediğimi fark ettim. Futbolcuların emeklerine daha çok saygı duymaya başladım. Ben değiştim.

Arda da İspanya'da bambaşka bir adam oldu. Psikolojik olarak rahatladı. Mutlu. Yüzü gülüyor. Topunu oynuyor. Atletico Madrid gibi bir kulübün tarihine adını yazdırıyor. Herkes onu çok seviyor, hocası -dünya futbolunun unutulmazlarından- ona tapıyor. Onun başarılarıyla gururlanmak istiyorum ama tribünde yaptığım tezahüratlar nedeniyle de o gururun parçası olmaya utanıyorum. Ama yine de seviniyorum. Her geçen gün ona daha çok ısınıyorum. O da tıpkı 2006'daki sempatik Arda gibi oluyor. Galatasaray A takımıyla beraber katıldığı ilk kampta saçı kesildiğinde ne kadar mutluysa, Real'i yendikten sonra saçı kesildiğinde de benzer mutluluğu yaşıyor.

Derken Ünal Aysal çıkıyor, Arda dönmek istiyor diyor. Gerçekten istiyor mu? Eğer istiyorsa, benim için  hayal kırıklığı olur (Çok da önemli ya benim isteklerim). La Liga'nın yıldızı, İspanyolların sevgilisi, Falcao'nun kankası, Avrupa'nın gözdesi, gerçekten de Türkiye'ye dönmek mi istiyor? 

Oynamadığı her maçtan, sakatlandığı her andan, verdiği röportajdan, gol sevincindeki mesajdan, suratının asıklığından, antrenmandaki isteksizliğinden, kız arkadaşıyla gezmesinden, rakip takımdaki arkadaşıyla sohbetinden, burada yaptığı her şeyden, sayfalarca haber ve yorum üretebilecek bir ülkeye dönmek mi istiyor?.

Aklım almıyor, gönlüm el vermiyor. Arda, farkında değil ama o geri dönerse Türk futbolcusuna da ihanet eder (İhanet ağır kelime belki ama karşılığını bulamadım). Nasıl ki Drogba Marsilya'da oynarken Porto'yu çalıştıran Mourinho'yu mest ediyor ve Mourinho ona şaka yollu da olsa "Ülkende senin gibi başka futbolcu var mı" sorusunu soruyor, Arda'nın attığı her gol, her galibiyet buradaki futbolcuların CV'lerine bakan bir göz daha olarak geri dönecek.

Biz evimizdeki, sokağımızdaki futbol ortamından bile kurtulmaya çalışırken, bu iğrençlikten,sahanın içini göremeyecek kadar puslanan atmosferden kaçmayı düşünürken, Arda neden buraya dönmek ister....

Arda gelirse eğer, Sergen'den sonra yeteneklerine ihanet eden ikinci Türk olacak. Gelmesin, Sergen olmasın Tugay olsun. Arda olsun. El Turco olsun. Başka bir şey olsun. Ama yeter ki buralarda olmasın. Buralarda çürümesin. Kendini bulmuşken kendini yeniden kaybetmesin.


Cuma, Mayıs 3

10 Numara İmaj


Herkes Arda Turan'ın imajını kötülüyor ama ben çok beğeniyorum. Bir önceki de iyiydi, burada yine yazmıştım. 

Mesele yakışıp yakışmaması değil zaten. Gönlünce takılıyor olması. Böyle olduğu için yakışıyor, böyle olduğu için benim hoşuma gidiyor. Gidip herkes gibi 3 numaraya vursa o da diğerleri gibi olacaktı. Avrupa ona çok yaradı. Eskiden Galatasaray için "gelmesin" diyordum, şimdi kendisi için aynısını diliyorum. Saçını uzatsın, sakalını bıraksın, trende gangam yapsın, yıllar sonra Quiz'e katılınca duşta en çok kalan topçuya Aykut Erçetin demesin Radamel Falcao desin. 

Bu arada gözümüzden kazçmıyor, takım otobüsünde arka koltuğu yine kaptırmıyor.

Tip için ise herkes Puyol, Faruk Yiğit falan diyor, bence Paul Breitner olmuş.


Pazar, Aralık 2

Arda İle Maç Kaç Kaç



Arda, Emre ile birlikte Fenerbahçe basketbol takımının Madrid kampını ziyaret etti ve ardından Fenerbahçe TV'ye röportaj verdi. Ondan sonra olaylar gelişti. Özellikle Galatasaraylılar yine yeniden Arda'yı tartışmaya başladı.

Açıkçası Fenerbahçe basketbol takımını ziyaret etmesini yadırgamıyorum, karşı çıkmıyorum. Basketbol takımındakiler arkadaşı olabilir, gidebilir, görebilir. Milli takımda da Fenerbahçeli sporcular var, onlarla aynı yemeği yiyorlar, aynı odada uyuyorlar. Bunlar sorun değil. Ama Fenerbahçe TV'ye çıkması, Kıvanç ile yan yana gelip röportaj vermesi sorun. Aslında sorun da değil artık, Arda'nın yaptıkları çok fazla şaşırtmıyor ne de olsa, üzerinde durulacak şeyler, şok etkisi yaratacak konular değil.

Bir arkadaşımız diyor ki "Greenpeaceçi'den 1 saatte kurtulamayan adam, Arda'nın kameralardan kurtulmasını bekliyor". Ben Greenpeace'ten 5 saniyede kurtulduğum için Arda'nın hareketini eleştirme hakkına kavuuşmuş bulunuyorum. Tabi aslında Greenpeaceçi kızlardan kurtulma isteğini olmayan ve muhabbeti uzatan arkadaşlar da benimle aynı doğrultuda ilerleyebeilir. Ne de olsa "kusura bakmayın, ilgilenmiyorum, vaktim yok" dediğiniz zaman, yol açıyorlar. Kıvanç'a da herhalde "Kusura bakma, fotoğraf çekin ama röportaj vermeyim" demek çok zor olmasa gerek. Arda'yı aklamak için Fenerbahçe Tv'nin magazin servisi gibi çalışıp bir anda ortaya çıktığını düşünmek tartışmayı sonlandırıyor.

Ben genelde Greanpeaceçilerle Bağdat Caddesi'nde karşılaşıyorum. 10 dakika sonrasında-öncesinde de Kıvanç geliyor. Üzerimde Galatasaray poları olunca sert sert bakışlar atmaya çalışıyor. Sanki, sokak ortasında infial yaratıp dövdürecek. Belki biz de öyle bakıyoruz o anda, bilemiyorum. Antipatik bir kardeş. Antipatik bir kanal. Antipatik olmasa bile ezeli rakibin kanalı. Resmi yayın organı. Transferi duyurduğu, Galatasaray'a ilk salladığı yer. Bir Galatasaraylı'nın çıkmaması gereken bir yer. Yapılan klipler, hazırlanan videolar, söylenen sözler, cümleler... Yadırgamamak mümkün değil. Fakat konu Arda olunca, sürekli bir ortamı yumuşatma çabaları. Ben "Ara sıra Fenerbahçe Tv izlerim" dediğim için yemediğim taşak kalmadı, adam röportaj veriyor, "sorun yok, bunlar normal şeyler."

Bir de Arda Fenerbahçe'ye gidecek geyiği var. Bunu da, çok dile getirmiş biri olarak, açıklayalım. Bu bir geyiktir. Arda Fenerbahçe'ye transfer olmayabilir. Olursa tabi ki çıkıp "ben demiştim" derim ama olmama ihtimali daha yüksek. Mesele olması veya olmaması değil zaten, olası bir transferin şaşırtmayacak olması. Bunu idrak edemeyip, "aha bakın transfer olmadı" diyerek çatışmaya dökmek saçmalık oluyor.

Arda Turan meseleleri artık çok da büyütülecek konular değil, olmamalı. O tercihini yaptı. O artık Galatasaray'ın çocuğu olmak istemedi, onun amacı "milletin sevdiği genç" profili çizmek. O yüzden herkese sıcak davranıyor. Bir camiaya ait olmak istemiyor. Metin Oktay olmak istemiyor, Hakan Şükür olmak istemiyor. Bunu olmak için kariyeri boyunca Galatasaray'da oynamasına da gerek yoktu ama o buradan ayrılır ayrılmaz köprüleri atmaya başladı zaten. 

Bitirelim. Arda yarın Samandıra'da idmana çıksa şaşırmam. Arda Fenerbahçe'ye gitse bir kesim de "Onu bu hale siz getirdiniz" diyerek onu aklar bizi suçlar. Öte yandan Arda bundan sonra hayatı boyunca Fenerbahçe demese de şaşırmam. Vardır bir planı kafasında. Arda çok da ilgileneceğimiz bir konu değil. Tabi ki futbolu seviyoruz, takip ediyoruz. O yüzden bu oyunun figürlerinden biri olan Arda'yı konuşacağız, ara sıra golünü paylaşacağız, futbolundan bahsedeceğiz. Fakat artık o da herkes gibi. Radamel Falcao ile Arda Turan'ın farkı kalmadı. Falcao'nun da Fenerbahçe'ye transfer olma ihtimali, 30 yaşına gelince olsa bile, var; o da şaşırtmaz Arda da...


Perşembe, Eylül 13

Ne Bölümdü Ama



Her şey cuma günü, Hollanda maçına 1-2 saat kala başladı. O ana kadar, son zamanların modası olarak, kimse milli takımla ilgilenmiyordu. Ta ki, Abdullah Avcı kadroyu açıklayana kadar. Kendi takımının ve belki de oynadığı ligin en iyisi olan Selçuk yedekti. Ve o andan sonra, özlediğimiz milli maç atmosferinin ateşi yakıldı.

Milli takım, Dünyanın ve Türkiye'nin en popüler dizilerinden daha fazla aksiyon, daha fazla entrika, daha fazla tutku içeriyor. Yaklaşık 15 senedir bu böyle. Kral'ın Jipi, Seul'de Cuma Namazı, Ersen Martin, İsviçre Eşleşmesi, bu dönemin en fazla reyting alan bölümleriydi. Yıllar geçse de, akılda kalan sahneler oldukça fazla. 

Milli Takım Günleri" diye bir dizi yapılsa izlenme rekorları kırar. Bu dizi, son zamanlarda ilgi kaybetse de, bu hafta yeniden eski günlerine geri döndü. Bölümün adı, Selçuk'a İnanmayanlar ve/veya Kaptan Emre olabilir.

Mesela Hollanda maçında, Avcı'nın ayakta maçı izlerken, aynı anda Selçuk'un yedek kulübesinde iki elinin başının arasında olduğu kareden çok vurucu bir sahne çıkacaktır. 

Abdullah Avcı'nın Estonya maçından bir gün önceki basın toplantısı adrenalinin tavan yaptığı sahnelerden biri olur. 

Estonya maçının kadrosunda Selçuk'un olmadığının öğrenildiği an, dizinin en can alıcı anında yaşanan sürpriz gelişmenin ta kendisidir (Yaşlı teyzelerin "belliydi böyle olacağı,harcadılar çocuğu" dediği an).

Bölümün sonuna doğru artan heyecen muazzam. Eski bölümlere de gönderme var. Kadıköy'de tribünlerin Selçuk diye bağırması, hem Arena'da Emre'nin ıslıklandığı bölüme hem de İsviçre Eşleşmesi adlı bölümde skor 3-2 olunca yapılan Genç Fenerbahçeliler tezahüratlarına gönderme olarak sayılabilir. Flashback yapılabilir senaryoda.

Selçuk'un ısınmaya gitmesi, Emre'nin Arda pasıyla Madrid golü atması, Emre'nın gol sevinci, Emre'nin gole sevinirken (ve maç sonunda) Hamit temalı  tavırları ve konuşmaları ( Azerbaycan Sürprizi adlı bölümü izlemeyenler olayların gelişimini anlayamazlar), Selçuk'un oyuna girmesi, Selçuk'un gol atması, Selçuk'un gole sevinmemesi, Burak'ın Selçuk'u havaya kaldırması, maç sonunda Selçuk'un alkışlanması, Burak'ın ıslıklanması, maç sonu Emre'nin ve Avcı'nın açıklamaları....  

İnanılmaz bir bölümdü. Nefesler tutuldu. Aktörler yine muazzam bir iş çıkardılar. Biz de heyecan ve sinir içinde izledik. Bir sonraki bölümde neler olacağını şimdiden merak ediyoruz. Ara ara eski oyuncuların da geri döneceğini tahmin ediyorum. Mesela Kral, bu hafta sonu Lig Tv'den bu bölüme ekleme yapabilir. 

Aslında bir de işlerin perde arkasını öğrensek. Selçuk, Emre hakkında neler düşünüyor? Arda, abisi Emre ile yakın arkadaşı Selçuk arasında kalıyor mu? Hamit, gurbetçi grubu kuruyor mu?, Volkan dönünce neler olacak?. Tek kelimeyle, muhteşem...


Perşembe, Ağustos 23

Bir Beşiktaş Maçı Sonrası




Galatasaraylı futbolcu Arda Turan, kendisinin de kaptan olmak istediğini ancak bundan sonra ikinci kaptanlığı kabul etmeyeceğini söyledi. 

...Arda, Lincoln'ün performansını nasıl değerlendiriyorsun sorusuna "Ben hiçbir zaman bireysel olarak bakmıyorum. Benim için Nonda hiç gol atmasada inanılmaz bir futbolcu. Topları saklıyor, savunmaya yardım ediyor. Lincoln inanılmaz yetenekli ve son zamanlarda yeteneklerinin hepsini sergiliyor. Umarım her zaman böyle oynarlar. Ama kenarda oturan Ümit Karan'ı, Sabri'yi de unutmamak lazım. Çünkü biz bir takımız ve o arkadaşlarla da 10 kişi deplasmana gittiğimizi biliyoruz. O yüzden herkes arkadaşlarının kıymetini bilmeli" diye konuştu.

Genç futbolcu Ayhan Akman'ın yokluğunda kaptanlığın Lincoln'e verilmesiyle ilgili soruya ise "Ben kaptanlıkla ilgili konuşmak istemiyorum. Ama Galatasaray'da bir kaptanlık durumu vardır ve geçmişte kaptanlar Cüneyt Tanman, Bülent Korkmaz ve Hakan Şükür'dür. Yönetimimiz böyle uygun görmüştür. Tabiki ben de kaptan olmak isterdim. Ama bu saatten sonra ikinci kaptanlığı asla takmam" ifadelerini kullandı.

Madem bu hafta Beşiktaş maçı var, pazar günü de Arda gol atmış. Bu aralar Engin'e çok salladık, Arda'yı unuttuk...

Sabah sorunsuz Galatasaray = başarısız Galatasaray dedik, aslında bakınca sorun olunca da başarı kesın gelmiyor.

Bu arada bu sene kaptan kim, hani Balta falan deniyordu, Selçuk, Ujfa.. Belki bu sorun bizi şampiyonluğa taşır.


Salı, Ağustos 14

Gitarı Ağlatan Ergen


Arda'ya her zaman sallayacak değiliz. 

Saçlar uzamış, rezalet, gözlük çok çirkin, gulüşü antipatik ama hepsi bir araya gelince çok tarz olmuş. Jimi Hendrix'e özenen ergenlere dönmüş ama güzel yani.

Avrupa gören adam bir başka oluyor, daha rahat oluyor, tarzı giyimi, konuşması bile değişiyor. Buraya dönüp ne yapacaksın, kal orada işte.


Çarşamba, Mart 14

8 Maddede Arda Turan Röportajı




Gün geçmiyor ki "beni rahat bırakın" Arda Turan, bir yerlerde röportaj vermesin. Yine bir röportaj, yine içtenlikle verilen cevaplar. Türk futbolunun sempatik çocuğu Arda Turan, yine ince gördü.

1-)

Soru: Özellikle Avrupa kulüplerinde, gerçi Türkiye’de de yabancı futbolcular sakatlandığında riske girmiyorlar. Burada da herhalde doktorlar ve teknik heyet dikkat ediyor değil mi?

Arda: Burada önce sağlık,çünkü fazla bir şey yaparsanız sakatken yani tam iyileşmeden sonra sıkıntı oluyor. Daha önceden ben bunları da yaşadım. O yüzden dikkat etmek lazım. Tam iyileşmeden oynamamak lazım. Tam iyileşene kadar bekliyorum bende.


Evet, kendisi daha önce bunları yaşadı. Zamanında sakat sakat oynayan futbolcuya aylar sonra neden böyle yaptın demek istemem de, sanki silah zoruyla oynattık. Zaten sakat sakat oynadığı milli maçlar yüzünden Galatasaray'da kaç maç kaçırdığını biliyoruz. Şimdi öyle bir laf ediyor ki, sanki burada zorla oynattık. Bir Fenerbahçe maçı var sakat sakat girdiği. Onda da 17 kameranın önünde ne triplere girdiğini biliyoruz. Bu arada sorunun gelişi de gole müsait; gerçi Türkiye’de de yabancı futbolcular sakatlandığında riske girmiyorlar.



2-)

Arda: Bir de bana ait olan bir hayatım var. Antrenmandan sonra gelip uyuyorum kalktıktan sonra hayat bana ait rahatsız eden kimse yok. Kimsenin hatırı, gönlü yok.

Buraya takıldım. Kimsenin hatırı, gönlü derken kimler olmasın. Bu kadar üstü kapalı olmasın. İsim versin. Emre Abi mi, Acun mu, sevgilisi mi, kim?


3-)

Arda: Ben giydiğim formanın sonuna kadar hakkını vermeye çalıştım. Hiçbir şeye ihanet etmedim, onun için elimden geldiğince en iyisini yapmaya çalıştım. Benim kimseye karşı bir kırgınlığım kızgınlığım yok, gönlüm ve vicdanım çok rahat. O yüzden Avrupa'da futbol oynamak çok güzel


Bak burası güzel. Hiçbir şeye ihanet etmedim diyor. Sonra sanki kendisi ihanete uğramış ama alttan almış gibi kırgınlığım yok diyor. Sonra yine kafası karışıyor. Vicdanım rahat diyor. Sonra da iyice karışan kafayla alakasız bir şekilde Avrupa'da futbol oynamak güzel diyor.

Ağustos ayında takımını bırakıp Avrupa'ya giden kaptan, ihanet etmedi, vicdanı rahat ve çok mutlu. Neyse ki biz, ondan daha mutluyuz.

4-)

Arda: Şimdi belki de Galatasaray için çok daha hayırlısı oldu benim gitmem. Çok daha iyi oynuyor, çok daha iyi gidiyor. Belki de, ben olsaydım böyle şeyler olmazdı. Hep iyi yönde olumlu yönde bakmak lazım. Ama Fatih Hoca'nın başarılı olacağına hep inanıyordum. Sezon başında da bir inancım vardı. Bu kaostan sadece fatih hoca çıkartabilirdi. O da yaptı zaten

Hah şunu bileydin. Senin gitmen daha hayırlı oynuyor. Galatasaray iyi falan oynamıyor. Sen takımdayken, 2009'da, 2010'da belki daha iyi oynuyordu. Ama başarılı olamıyordu. Sürekli hesaplaşamlara, takım içi çekişmeler. Bunlar ortadan kalktı ve takım iyi oynamasa da kazanıyor. Gerçek bu, itiraf et.

5-)

Soru: İlk ayrılık kararını ne zaman aldın?

Arda: Kendi taraftarımdan ilk küfür yediğim zaman gitmeyi kafama koymuştum

Merak ediyorum ilk küfür nedir? Sanki 15 kere küfür edilmiş ama o ilk küfür de kafasına koyuyor. "Sinema kapattı" yanlıştı belki ama küfür değildi. Eğer yine Antalya'daki 13 yaşındaki çocuğa bağlıyorsa yazıklar olsun. Tek küfürü, ilk küfür olarak değerlendiriyorsa iki kere yazıklar olsun. Kafasında koyduğu anda gitmeyip (2011 nisan falan herhalde), 1.5 sene sonra ağustos 2012'de gittiği için de 3 kere yazıklar olsun.

6-)

Soru: Maddiyatın etkisi oldu mu ayrılmanda?

Arda: Yok asla. ben zaten daha az kazanıyorum Galatasaray’da kazandığımdan. Ben kariyerimi düşünerek hareket ettim. Beni zaten bilen bilir. Yıllarca Galatasaray’da boş mukaveleye imza attım.

Şuna yorum yapmak bile yanlış ya neyse. Yeri gelir "Galatasaray'da çok çile çektik, paramızı alamadık ama çıktık oynadık" denir. İşte o alınamayan parayı A.Madrid bile vermiyor. Sevgiler...

7-)

Soru: Maçları takip edebiliyor musun peki?

Arda: Elimden geldiğince çok fazla takip edemiyorum ama sonradan özetlere falan denk gelirsem izliyorum. Daha çok bu aralar basketbolla, Euroleague ile alakalıyım.

Soru: Öyle mi ? Galatasaray da bir hayli iyiydi

Arda: Yenebilseydik Olympiakos’u orada iyi olacaktı.Ama buraya kadar gelmeleride büyük bir başarıydı.Oktay Mahmuti ve bütün takımı gönülden tebrik ediyorum.Bizi çok heyecanlandırdılar ve çok da mutlu ettiler. Bütün Türkiye’ye çok güzel atmosferler yaşattılar.Ben hiç hayatımda öyle salonlar görmedim, inanılmazdı yapılanlar Abdi İpekçi’de.O yüzden çok keyifliydi Galatasaray basketbol takımını izlemek.


İşte asıl kilit yer de burası. Bütün Türkiye'ye o güzel atmosferi Oktay Mahmuti yaşatmış. He ya, sete çıktı Mahmuti, Ender ile Ship koreografinin iplerini çekti, Shumpert ile Cevher bayrak sallayanın önde gideni. Galatasaray taraftarının adını anmamak için bu kadar kasması Arda'ya yakışmadı demiyorum çünkü pek şaşırtmadı.

8-)

Soru: Galatasaray taraftarına bir mesajın?

Arda: Takımlarını çok güzel destekliyorlar.İnşallah böyle devam ederler.

Soru: Türkiye’ye mesajın

Arda: Benden dualarını eksik etmesinler. Ben ülkemi temsil etmeye çalışıyorum en iyi şekilde.

İki mesaj arasındaki 7 fark?

Cuma, Ekim 21

Arda Nereye Bakıyor?


Maç Belçika maçı. Gol sevdiğimiz adam Burak'tan. Asist Arda'dan. Maç oynanalı baya oluyor. Ama ben yeni görüyorum. Sonuçta milli maç, hiç ilgimiz olmadı.

Soru belli, olay belli. Burak golü atıyor, skor 1-1'e geliyor, sevinenler var, topu kale içinden çıkaranlar var, Arda yine birşeylerle uğraşıyor. Nedir abi problem, kimedir mesajın, anlamıyorum, bilmiyorum, her olayda daha çok şaşırıyorum.

Salı, Nisan 19

66 Manisa'da


Pankartta yazanlar ayrı bir tartişma konusu, haklıdır haksızdır, doğrudur, yanlıştır ama orada çok güzel bir mesaj, selam var. #10 değil #66 yazılmış. Güzel olmuş. 66 Arda'yı herkes seviyor.

Pazartesi, Ocak 18

Boleslav Belediyespor

Sene 2006 haziran. Gerets, Arda'yi 1 sezon daha kiralamak isterken, Carrusca sakatlanıyor. Arda 1-2 maç daha oynayıp gidecek takımdan. Fakat öyle olmuyor. Mlade Boleslav'a 2 gol atıyor Arda. Kapalı'dan yeni bir yıldızın doğuşunu izliyorduk.
Tamam farkındayız. Rakip Denizli Belediyespor. Basit bir kupa maçı. Goller de Arda'nın ilk maçında attıkları kadar akıl dolu goller değil, biri penaltı olmak üzere 2 duran top. Ame Emre Çolak, Sami Yen'e 2 golle merhaba dedi. Benzerlik kurmamak olmaz. Üstelik topun başına geçtiği 2 pozisyonda da ona yol veren 3.5 sene öncesinin genci, şimdinin kaptanı Arda.

Denizli Belediyespor karşısında skoru 5-1'e getiren bir gole bütün stadın bu kadar coşkuyla sevinceğini tahmin etmezdim.

Çarşamba, Ocak 13

Efsane Fotoğraf



Dakikalar önce çekilen bir fotoğraf. Kuşaktan kuşağa aktarılması gereken bir fotoğraf. Bunun gibi bir iki kare daha olsa çok şık olurdu. Şimdilik bu var.

Bir kuşağı Galatasaraylı yapan Cevad Prekazi, o kuşağın çocuklarının Galatasaray peşinden koşmasına neden olan Arda Turan ile beraber. Ben ikisinin arasındaki zamanda kaldım ben. Arda'dan önce, Prekazi'den sonra.

Hagi geldiğinde çoktan Galatasaraylı olmuştum. Fakat Prekazi'yi görmesek de bilmesek de bizi Galatasaraylı yapmıştı. Etkisi o kadar büyüktü.

80lerin sonunda 20li yaşlarında olan kuşağa, Galatasaraylı olanlara iyi bakın. Prekazi yaratıcılığı, Mustafa Denizli vizyonu, Cüneyt Tanman asaleti, Uğur Tütüneker mücadelesi, Tanju Çolak bitiriciliği vardır. Bizi yetirenler, o günleri yaşamış olan kuşaktır. 14 seneyi hisseden, başarıya, güce tapmayan kuşak.

Haliyle, bilmesek de görmesek de Prekazi'nin üzerimizde çok emeği olduğunu hissederim her zaman.

Şu fotoğraf efsanedir. Arda Turan, Metin Oktay'ı diline pelesenk yapmadan önce, Cevat Prekazi'yi örnek almalı. Prekazi'ye olan sevgiyi nisan 2005'te canlı canlı görmüştüm. Tribünle oluşan o sinerjiyi yaratan başka bir futbolcu daha görmedim.

Prekazi Monaco'ya o golü attığında Arda 2 yaşındaydı. O golden yıllar sonra UEFA Kupası geldi. Arda Turan, müzesinde UEFA Kupası bulunan takımın kaptanı oldu. Herşey o sol ayakla başladı ama. Yeni hikayeler de bu buluşmadan sonra başlayacaktır inşallah.

Çarşamba, Ocak 6

Florya'da Fenerbahçe Marşı


Son günlerin en çok konuşulan konusu bu. Devre arası dönemi, maç yok, skandal yok. Konuşulacak konu da yok. Böyle zamanlarda bu tip magazinsel konular çok konuşuluyor.

Olayı bilmeyenler için kısaca anlatalım. Galatasaray, Florya'da idman yapıyor. İdman sonunda futbılcular içeriye doğru giderken, idmanı izlemeye gelen birinin telefonundan Fenerbahçe marşı çalınıyor. Arda Turan da, seyircinin uzerine yürüyerek, "burası Florya, burada böyle şey olmaz" eksininde bir şeyler söylüyor.

Öncelikle Arda hakkında bir kaç söylemek lazım. Arda'nın kafasında yarttığı Fenerbahçe imajı çok rahatsız edici. Fenerbahçe bir rakiptir benim için. Daha fanatik adamlar için düşmandır. Düşman gibi davrananı bile anlamak mümkün. Ezeli rekabet sonuçta. Fakat Arda için Fenerbahçe bir fobi oldu ki bunu anlamak ve yakıştırmak mümkün değil.

Her lafında, her işinde Fenerbahçe'ye gönderme yapması, her röportajda besmele çeker gibi, "Fenerbahçe'de oynamam, Allah korusun" tarzı cümleler kullanması, Fenerbahçeliler'den çok beni rahatsız ediyor.

Galatasaray kaptanının, Fenerbahçe'yi bu kadar anması rahatsız edici. Bazı Anadolu topçularının, 3 büyükler ile ilgili kurduğu cümlelere benziyor.

Ama bu olay biraz farklı. Yıllarca Dereağzı'na, Fenerbahçe'nin tesislerine, Florya'dan daha çok girmişimdir. Orada, parasını verdiğiniz, kiraladığınız halı saha maçında üzerinizde sarı-kırmızı (ve siyah-beyaz) birşey bulunduramazsınız. Juventus formasına bile renginden dolayı izin verilmediğini gördüm. Kalamış'ta kalan kürekçileri bu olaylar için çok kullanmışlardır. Doğrudur veya yanlıştır. Ama Fenerbahçe tarafında biyle bir durum var.

O nedenle ben de Florya'ya gittiğimde orada Fenerbahçe marşı duymak istemem. Fanatiklikle, agresiflikle veya holiganlıkla alakası yok bunun. Eğer orada yoksa burada da olmasın. Halı saha maçında üzerinde Galatasaray forması var diye, kışın ortasında insanları çıplak bırakıyorlarsa, bizim evimizde de Fenerbahçe marşı çalmasın bir zahmet.

Lakin olayın farkı yine bu noktada çıkıyor. Biz bunları yaşarken karşımızde Ümit Özat'ı, Tuncay Şanlı'yı falan bulmadık. Karşımızda tesis çalışanları vardı. Yani orada, Florya'da FB marşı çalınıyorsa o tepkiyi ilk koyacak adam Arda Turan olmamalı. Galatasaray kulübünde çalışanlar, bu konularda daha dikkatli olmalı.

Şimdi bu noktada Arda'ya da hak vermek lazım. Adam, topunu mu oynasın, kaptanlık mı yapsın, kulübün, takımın imaj profili mi olsun, tesis müdürlüğü mü yapsın.

Cumartesi, Kasım 7

Türk Futbolcusu


"Arda Turan’ın menaceri Ahmet Bulut, milli futbolcuya Espanyol’un talip olmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, “Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Teklif gelse bile hemen reddedilir. Çünkü Başkan Adnan Polat’ın da dediği gibi, kendi liginde zirve mücadelesi veren bir ekip olursa ve değerini bulursa Arda’nın Avrupa’ya gitmesi söz konusu olabilir. Onun gibi genç bir yeteneği Barcelona, Bayern Münih gibi devler izliyordur” görüşünü dile getirdi."

Nostalji yaşamak ister misiniz? 7 sene önceye gitmek ister misiniz? O zaman yapacağınız iş çok basit. Bu paragrafta yer alan Arda Turan kelimeleri yerine Hasan Şaş yazın, Espanyol yerine Monaco ismini koyun.

Ya da ben sizin yerinize hemen bir haber yazayım. 2003 yılından bir Erhan Telli haberi. Son paragrafın konuyla alakası yok maksat nostalji olsun:

"Galatasaray'la sözleşmesi sona eren Hasan Şaş, menajeri Hakan Azman ile beraber görüştüğü Monaco Kulübü'yle anlaşma sağlayamadı. Fransız kulübünün yıllık 2 milyon 100 bin euroluk teklifini geri çeviren tecrübeli futbolcu, Ferrari marka otomobil verilmesi teklifini de kabul etmedi. Menajer Azman, fiyattaki pürüz nedeniyle Monaco'yla anlaşamadıklarını belirterek, "Hasan'ın ilk tercihi Avrupa'da büyük bir kulüpte forma giymek. Eğer kulüp bulamazsak, Türkiye'den bir takım da olabilir" diye konuştu. Hasan Şaş, Fransa'daki grev nedeniyle İstanbul'a bu akşam saatlerinde dönebilecek.

Yurtdışındaki transfer çalışmalarını tamamlayarak İstanbul'a dönen teknik direktör Fatih Terim ise yönetime yarın bir rapor sunacak. Yönetim kurulu toplantısında gelecek sezon transfer bütçesi belirlenecek. Hasan Şaş'ın durumu da bu toplantıda netlik kazanacak. Toplantının ardından Terim'in, Hasan'la bir kez daha masaya oturması bekleniyor. Öte yandan Sarı-Kırmızılılar Gençlerbirliği'nden Deniz, Youla ve Serkan için temaslarını sürdürüyor."


Arda Turan, Emre Belözoğlu mu olur, SergenYalçın mı olur diye tartışılıyor. Cevabı net bilemeyiz tabi. Tahminim kesinlikle Tugay Kerimoğlu olamaz, yüzde 80 Hasan Şaş olur.