Pazartesi, Mayıs 2

Beşiktaş 2-0 Galatasaray


Belki kendini kandırmak, belki de beklentilerin farklı olması. "Başarı için takım sevmedik" uzaktan bakan için biraz arabesk (veya inandırıcı olmayan) bir söylem gibi gelse de; takım tutmanın, taraftar olmanın temelinde kazanmaktan öte farklı şeyler yaşamanın cazipliği var, en azından öyle olmalı. Bu taraftarlık işi biraz undergound yapıda kalmalı, sadece taraftar olmak yetebilmeli; ve saha sonuçları ne olursa olsun taraftarlık aynı şekilde devam edebilmeli. Tabi bazı zamanlarda dönemsel farklılıklar olabilir. Taraftarlığın dışa vurumu şekil değiştirebilir.

Her sene şampiyonluğa oynamayı alışkanlık haline getirmiş takımın, o sene ligi berbat bir şekilde geçirmiş olabilir. Oynayacağın her maçta, rakibin favori olarak gözükebilir ve sen bunları hayatında ilk defa yaşıyor olabilirsin. Bazı şeylerden soğumuş olabilirsin. Başarı kazanmak için kısa vadede umudun kalmamış olabilir. Ama yine de "az sayıdaki Galatasaray taraftarı" olmak güzel bir duygudur. Çoğunluk'tan farklı birşeyler yapmış olmanın, bir adım fazla atmış olmanın, bir gram daha fazla emek vermiş olmanın değeri, saha sonucundan daha önemlidir.

Zevk vermeyen ve güzel oynamayan bir takımın taraftarı olarak kazanamama ihtimalinin yüksek olduğu ve herhangi bir iddianın bulunmadığı bir maça gitmek Çoğunluk için anlamsız olabilir. Hatta o maç için 60 lira vermek aptallık olarak bile adlandırılabilir. Tam bu noktada Can Kozanoğlu'dan replik çalarak ve değiştirerek; onların "aptallık" olarak nitelendirdiği hafta sonlarını biz yıllar sonra da birbirimize anlatacağız, onlar ise o gün ne yaptıklarını ömürleri boyunca hatırlamayacaklar.

Aslında gün kötü başlamıştı. Önce basketbol takımının yenilgi haberi geldi. Sonra sevdiğimiz bir diğer takım Kartalspor'a üzüldük. Dolmabahçe yollarına düştüğümüzde voleybolcu kızlarımız Fenerbahçe ile oynuyordu ki zaten set alabilme umudumuz bile yoktu. Güneşli havaya rağmen içimizi sıkan bir başlangıçtı.

Vapurla Beşiktaş'a geçtim tek başıma. Normalde o vapurun sallanması, tezahüratlardan inlemesi lazımdı ama belli ki Beşiktaşlı da isteksiz başlamıştı derbiye. Çarşı, İskele, Köyiçi, Dolmabahçe klasik bir maç günü kadardı. Ekstra bir coşku yoktu. Beşiktaş'tan alınan birayla Dolmabahçe'ye yürüdük.

Stada giriş-çıkışta hiç bir sorun olmadı. Kapılar patlar diye tahmin etmiştim ama öyle birşey olmadı. Galatasaray tribününün maç öncesinden isteği biraz atışma yapmaktı sanki. Galatasaray tarafı birşey desin, Beşiktaş cevap versin maç başlayana kadar böyle gitsin. Ama Beşiktaş tribünü maç öncesi bunlara kayıtsız kaldı. Zaten Kapalı'nın dolması saat 7'den hemen önceye tekabül ediyordu. Galatasaray tribününün yanlışlarından biri gereksiz kontralar üretmek, bunlardan biri de şu meşhur "kan almaya geldik" bestesi. Gerek yok. Karşı taraf da bunu yapıyor; yönetim-futbolcu-taraftar defalarca söylendi ama bu zihniyetin kendi tribünümde olmasını istemezdim. Hatta illa bir kontra yapılacaksa geçen seneki "kongreye gidip oyunu satarsın" belki daha iyi bile olabilir.

Maç öncesinden iki olay var akıllarda. Birincisi Beşiktaş Henbol Takımının yaptığı terbiyesizlik. O esnada normal tezahüratlardan birimizi söylerken önümüzden geçtiler. Sonra bir anda kupayla ve elleriyle-kollarıyla tribüne hareket çekmeye başladılar. Anlamsız bir hareketti. Hentbol şubesi olmayan bir kulübün taraftarıyla ne alıp veremediğin olabilir ki? Amatör sporcu kafası herhalde, kendi tribününe iyi gözükmek adına, biraz da tanınır olmak, kahraman olmak için böyle ufak düşüncelere kapılıyorlar. Ama bu sefer dozunu aşan bir hareket oldu. 2006'da Beşiktaş'ın satranç takımı kupa turu atmış; bizim tribünün önünden geçerken hafifçe kupayı kaldırmış, biz de tahrik olmadan şakayla karışık "götünüz yiyorsa briçte gelin" diye karşılık vermiştik. Sonunda iki taraf da gülerek birbirini selamlamıştı. Satranççı ile hentbolcunun farkı herhalde.

Maç öncesi yaşanan diğer olayda ise Galatasaray taraftarı tufaya düştü. Bazen fair-play yapmaya çalışmamak lazım. Aslında Beşiktaş tribününe de hak vermek lazım. Götünden kan almaya geldik dedikten sonra "Emre ölmedi kalbimizde yaşıyor" diye bağırmak biraz sinsice ama daha çok safçaydı. "Başınız sağolsun"a küfürlü bir karşılık almak beklenmiyordu ama belki de hiç gerek yoktu bu harketin altına girmeye.

Maç hakkında ne diyebiliriz? Maçı doğru düzgün izlemedik bile. Keyifsiz bir maçtı. Beklentimiz, iddiasız iki takımın, stres altında olmadan rahat ve güzel bir maç izlettireceğiydi. Yanıldık. Özellikle bizim takım değil stres altında olmadan, karşısında rakip olmadan bile güzel top oynayamaz. Devre arasında sağ bekte Aydın'ı görmek normalde sinir bozardı ama onun Serkan'ın yerine girdiğini bildiğimizden rahatlama bile duyduk. Aslında Aydın kötü bir maç çıkarmadı ama yenildiğimiz bir maç olduğu için ve geçmişte hataları çok olduğundan dolayı bunların hepsi unutulur. Maç 0-0a kilitlenseydi veya hasbelkader bir gol atsaydık belki de bloglarda "yeni sağ bek Aydın mı" temalı yazılar yazılıyor olabilirdi.

Arda kötü derbi performanslarına bir yenisini daha ekledi. Kalede Aykut'u görmek ilginçti. Aykut böyle bir misyona sahip. Taraftarın şaşıracak bir şey bulamadığı günlerde sahaya sürülüyor ve herkes şaşırıyor. Bu sene en az maç yapan kalecimiz o olabilir ama sezonun iki derbi deplasmanında da kalede o vardı.

Beşiktaş tarafında ise Simao'yu ve Quaresma'yi izlemek keyifti. Guti beklediğimiz etkiyi yaratamadı. Bobo'nun kaçırdığı goller, gelecek golün habercisiydi. 2004-2008 arasında Fenerbahçe forması giyen her futbolcu bize gol atmış, bir tek M.Aurelio atamamıştı. Başka bir forma altında olsa da , o da listeye adını yazdırdı.

Beşiktaş tribününün abartıldığı kadar iyi olmadığını her İnönü'ye gidişimden sonra söyledim. Benim kadar bile İnönü'ye ayak basmamış Beşiktaşlılar'dan her defasında tepki geliyor, fakat aynı şeyi yine söyleyeceğim. Fakat önce çuvaldızı kendimize batıralım.

Galatasaray tribünün kötü olduğunu, sorunları olduğunu söylemekten artık biz yorulduk. Bunun nedeni bloglarda yazan "arabesk tezahüratlar vs" eksenli konular değil. Daha ciddi sorunlar var, ve daha can acıtıcı olan inanılmaz bir potansiyel olmasına rağmen tribünün gerekeni yapamıyor oluşu.

Şu an iyi bir Galatasaray tribünü ile baş edecek herhangi bir tribün olduğunu sanmıyorum. Ama iyi bir Galatasaray tribünü için baya çalışmak lazım. Bütün maçı Beşiktaş bestesi üzerinden tezahüratlarla ve üst üste girilen üçlülerle geçirmek hem o potansiyele hem de ortaya çıkmış ama söylenmeyen onlarca besteye haksızlık oluyor. Bir tribünün ne kadar iyi olduğunu deplasman tribününden anlamak mümkün. Daha doğrusu onunla değerlendirmek gerekir. Haliyle, 80'den sonra tribünü bırakmak ve 1600 kişiyken bile bu kadar organize olamamak tribünün negatif puanları olarak durmalı köşede.

Beşiktaş tribününe gelirsek; bu maçta kötü tribün yapma hakları yoktu. Hava güzel, takım iddiasız yani stres yok, maç vasat, ve en önemlisi derbi. Buna rağmen gol olana kadar bağırmadılar. Golden sonra yapılan tribünü değerlendirme dışına almak lazım çünkü onu skor avantajı sağlayan her tribün yapar. Hatta o konuda bile yetersiz kaldılar demek lazım. Biz, maç bittikten sonra tribün tabiriyle bizle taşak geçmek için stadda kalırlar diye tahmin ettik. 3 dakika sonra stadyum bomboştu. Seyircilerinin çabuk boşaltmasıyla meşhur Fenerbahçe Stadı bile normal maçlarda bu kadar hızlı çıplak kalmıyordu.

Yazıyı uzattık. Maç bittikten 45 dakika sonra çıktığımız deplasmanların artmasını dileyelim önce. Sonra bir de artık maç kazanalım. Bilet fiyatları ucuzlasın, maçın ortasında deniz ve balık kokan İnönü Stadı yıkılmasın, maçlar güneşli havalarda gündüz oynansın, sizler deplase olmayın bizler için bilet bulmak kolay olsun.. Sık sık farklı stadlara gidebilelim. Seneye şampiyon olamasak bile yarışın içinde olalım, yenilgileri doğal karşılamayalım, yenildikten sonra üzülebilelim. Beşiktaş-Kadıköy vapurlarına Allah zeval vermesin, derbilerde bir kale arkası rakibe ayrılabilsin (en ütopik olanı da bu),

1 yorum:

BarFly dedi ki...

Bizim tribündeki sorun artık kanser haline geldi.

Bu potansiyel lafıda insanın kanına dokunuyor. Yıllardır yiyemedik nasıl potansiyel bu...

Ama ilk yarının sonunda hissettiklerimi en son yine kadıköy deplasmanında hissetmiştim..Derbide deplasman gidip bastırmak çok keyiflidir..