Salı, Ekim 9

Alex'in Son Maçı




Basın toplantsından sonra üst üste 3.Alex yazısı. Belki de blog tarıihinin en uzunu olacak. 8.5 sene artı 127 dakika, kolay değil.

Gece birçok kanalda konu bu oldu. Gazetelerde yorumlar yapıldı. Hepsini okumak istiyorum. Herkesin ne düşündüğünü bilmek istiyorum. Çok ilgi çekici bir konu var çünkü ortada. Birçok Fenerbahçeli arkadaşımla konuştum zaten, yazıyı onlar şekillendirdi biraz da. 

Futbol değil mesele. Güç savaşlarından bahsediyoruz. Bu konuyla ilgili, filmler diziler yapılıyor. Bu sefer senaryo yok, herşeyi izliyoruz. İlgi çekici değil mi? 

Değerlendirmeye nereden başlayacağımı kestiremiyorum. Önce genel bir şeyler yazalım. Öncelikle Alex hakkında...

Alex'e, Türk futbolseverinin genel yargısının aksine hep olumsuz bakmıştım. Saha içindeki Alex; evet çok yetenekliydi, hatta daha önemlisi bu kadar boş ve yeteneksiz savunmacının olduğu bir ligde standart üstü zekasıyla şov yapıyordu. Attığı goller seyirlikti. İnkar edilemez bir yetenek. Ama sahada lider olduğuna inanmıyordum. Bir Tuncay değildi mesela. Kötü giden takımı ayağa kaldırmak gibi bir isteği yoktu. Ama fırsat ayağına, özellikle sol ayağına geldi mi affı yoktu. Bir Appiah da değildi mesela. Bir sezon boyunca 10 üzerinde 8-9 oynama garantisi yoktu. İstemesi gerekiyordu. Ve hatta, bir PVH hiç değildi. Sahaya, takıma, oyuna hükmedişi onunla aynı seviyede değil. E peki ne oldu da bu kadar sene Fenerbahçe'de kaldı? Üstelik herkesin sevgisini, beğenisini kazanarak... O kadar iyi değilse nasıl bu kadar gol attı, nasıl bu kadar asist yaptı? Hepsinin cevabı aynı aslında. Adam, inanılmaz zeki. Ve basın toplantısında bunu bir kez daha gördük.

Türk futbol tarıhinin, en azından yakın dönemdeki, en dikkat çekici basın toplantısı. Belki de Türkiye'de, cumhuriyet tarihinde hiç bir konu hakkında bu kadar açık, net bir basın toplantısı yapılmamıştır. Alex, çıkıyor ve her şeyi anlatıyor. Cümleler seçilmiş, dersine çalışılmış, sakinlik en üst düzeyde. Düşünsenize, takım kaptanı olduğunuz kulüpten ayrılıyorsunuz, kendi deyimiyle "hayatınızda hiç ağlamadığınız kadar ağlıyorsunuz" ve sonra çıkıp bu kadar sakin kalıp, arada küçük espriler yapıp, gerginlik yaymadan konuşuyorsunuz. Bu meziyetin, saha içinde de saha dışında da sağlayamacağı başarı yok. Alex, sanki yeniden sahaya çıktı ve topunu oynadı. Bildiği şekilde. Bu kadar boş savunmacının olduğu bir yerde, standart üstü zekasıyla yine  şov yaptı.

Geri dönelim. Alex'i sevmeme nedenim. Aslında sevmemek de denemez. Güvenmemek. Bana ne oluyorsa. Fenerbahçeli bile değilim. Ama taraftar gözüyle bakıyoruz olaylara. Alex Türkiye'ye geldiğinde, ben öğrenciydim. İşim gücüm futbol, Süper Lig. Haliyle olaylara hep o gözle bakıyoruz. Taraftar gözüyle. Rakibi de irdeliyoruz. Fenerbahçeli arkadaşlarla konuşuyorum, onlarla tartışıyorum. Onlar Alex'i çok seviyor. Sahaya bakıyorum, tamam İstanbulspor'da oynayan Yalçın'ı rezil ediyor ama Avrupa'da yok. Gazetelerde "Juninho Fenerbahçe'ye doğru" haberi çıkıyor, yalan olduğunu biliyoruz belki, ama Fenerbahçeliler, heyecanlanmak bir yana, "Alex varken ne gerek var Juninho'ya" diyor. Tarihi fırsatları bu yüzden kaçırdıklarını düşünürüm. Anelka'yı, Ortega'yı getiren kulüp, o dönemde Alex'ten daha iyisini bulabilirdi. Aramadı bile. "Türkiye Ligi şampiyonluğu yeter" diye mi düşündüler acaba, bilmiyorum. Alex büyüdü, Alex sevgisi büyüdü. Bir de ne olursa olsun, kişilerin peşinden gitmeyi bir taraftara, taraftarlık anlayışına yakıştıramıyordum, rakip de olsalar.  

Alex bir kahramandı onlar için, bunu anlıyordum ama yaptıkları ile yaratılan ismi arasında fark olduğunu düşünüyordum. Süper Lig'de atılan goller güzel ama Fenerbahçe yine aynı yerdeydi. Fenerbahçe yine Türkiye'nin büyük kulübüydü, daha öteye gidememişti. Alex'in, Fenerbahçe'ye bir çıta atlattığını düşünen var mı?

Şöyle soralım, efsane futbolcular kimdir? Mesela Galatasaray'da Metin Oktay'dır. Çünkü kulübün sınırlarını liseden halka açmıştır. Bir çıta atlanmıştır. UEFA Kadrosu efsanedir, nedeni bellidir. Beşiktaş'ta Metin-Ali-Feyyaz efsanedir, çünkü 3.büyük Beşiktaş'ı ülkenin en üstüne taşımıştır, rakipsiz hale getirmiştir. Peki Alex? 8 senede 3 şampiyonluk yeterli mi efsane olmak için? Bence değildi. Hatta Alexli yıllarda Fenerbahçeli daha büyük acılar çekemedi mi? Ama ne önemi var bunların, sonuçta Fenerbahçeliler'in ortak kararı, onların ortak sevgisi. Benim tezimin karşılığını şimdi göreceğiz. Bakalım Alex yokken Fenerbahçe ne yapacak? Belki de biz yanılırız.

Alex'in benim gözümde negatif değerinin olma nedenlerinden biri de saha dışı tavırlarıydı. O, gerçekten büyük bir papazdı. Çok büyük güçtü. Çok büyük egoydu. Bunu görebiliyorduk. Semih, Kezman, Guiza, Nobe, Luciano, Dayen, Zico, Daum, Can Arat, Samet... Herkesle kurduğu ilişkiden bu belli oluyordu. Ben de o yıllarda papaz topçuları sevmiyordum. Şu an seviyor muyum bilmiyorum ama saygım her geçen sene daha çok arttı. Alex'e de saygım arttı. Sonuç olarak o takımın üzerinde bir güce sahipti ve benim o zamanlardaki hakim görüşüm olan "herkes takım içinde eşittir ve son söz hocanındır" düsturuna göre ters bir durum vardı ortada.

Öyle böyle 2012'ye geldik. Güç savaşları zirve yaptı. Alex, Kocaman, Yıldırım. 3 Temmuz'da güç dengeleri sadece futbol ortamında değişmedi, kulüpte de değişti. Takıma sahip çıkan ve hocalığının yanında başkanlık da yapan Aykut Kocaman artık daha güçlüydü mesela. Takımı zor durumda terk etmeyen Alex de öyle. Uğruna yürüyüşler de yapılsa, her zaman kafada "acaba" sorusu olan ve hala Yargıtay'ı bekleyen kaos içindeki Aziz Yıldırım ise öyle değildi. Bu değişikliklerin ve egoların kriz yaratacağı tahmin edilebilirdi. Acaba Aziz Yıldırım yokken Alex mi daha çok güçlendi Kocaman mı? Belki de Alex bunu test etmek istedi ve kaybetti.

Son 1 ayda yaşananlara bakarsak, ben Fenerbahçeli olsaydım tarafım net bir şekilde Aykut Kocaman olurdu. Taraf demeyelim de hak vereceğim kişi o olurdu. Çünkü o, bu takımın teknik direktörü. Ve bazı yaptırımlar yapmaya yetkisi olmalıydı. Kimi oynatacağı veya kimi yedek bırakacağına o karar vermeli, bu karara da herkes saygı göstermeliydi. Alex bunu yapmadı. Kıskançlıktan tweeti, Volkan Ballı'ya atılan SMS, Sivas maçında oyundan çıkışı, Kasımpaşa maçında tribüne gidişi. Ben bir Galatasaraylı olarak, Cafercan oyuna girince, oyundan alınan Hakan Şükür'ün, bırak yedek kulübesine gelmesini soyunma odasına bile gitmeyip merdivenlerde maçı izlemesini hayatım boyunca unutamayacağım. Alex'in yaptıklarının sayısı ise bu olaydan çok daha fazla.. 

Alex, basın toplantsında bunlara açıklama getirdi ama sonuçta haksız olan taraf oydu. Aykut Kocaman'ın artık bir karar alması gerekiyordu. Kararı aldı, Alex kadro dışı kaldı ve sonra gitti. Bundan sonra çıkıp "ben buralarda hata yaptım" demesi, özeleştiri yapması, bir saygınlık kazandırabilir ama  Kocaman'ı kötü yapmamalı.

Şöyle ki, bir ilişki düşünün. İşçi, işe geç geliyor. Sürekli sorun çıkarıyor. Otoriteyi sarsıyor, düzeni bozuyor. Şirket içinde olan bitenleri 3.kişilere açıyor. En sonunda amir karar vermek zorunda kalıyor ve işine son veriyor. Bu dakikada sonra işçi çıkıp "ben hata yaptım ama zaten o da beni göndermek istiyordu" dese, ne kadar haklı olabilir ki? Alex, bugün basın toplantsının sonunda birçok kişi tarafından haklı olarak görüldü. Çünkü o çok zeki, ve insanlar onu çok seviyor. O zaman artık basın toplantısına geçelim. Olayları, bu güç savaşını daha özel  konular üzerinden irdeleyelim.

Taraftara ve Samet'e teşekkür ederek başlaması şıktı. Sahada her zaman yaptığı hareketler gibi göze hoş gelen türdendi. Samet ile olan ilişkinin son günlerde aldığı halin boyutlarını bilmiyoruz. Ama ne olursa olsun zor durumdaki birini yedirmemesi artı puanıydı. Taraftara söylediği sözler de güzeldi. Seçilen kelimeler tam taraftarın duymak istediği kelimeler; ağlamak, rüya, teşekkürler.. Cümleyi sen kur, her taraftarın hoşuna gider. Santradaki topu, rakip yarı sahanın en uzak bölgesinden taca atıp, prese başlamak gibi. Kontrolü ilk dakikada ele aldı Alex.

Toplantıyı pazartesi yapmasının nedenini takımın iki kritik maçı olmasına bağladı. Haklı olabilir. Bu konuda samimi ve dürüst olabilir. Ama şu da bir gerçek ki, çoğunluğun beklediği gibi bu maçlardan kayıplarla çıkılsaydı, Alex'in basın toplantısında ağzını açmasına bile gerek kalmayacaktı. Derbide yenilen Fenerbahçe'nın geçen hafta kovulan kaptanının pazartesi sabahı konuşması.... 127 dakika yerine "Taraftara teşekkürler, çok ağladım, bir de dün maçı izlediniz mi?" dese yetecekti. 12.7 saniye bile yeterdi. Öyle bir pazartesi sabahında, Alex "şunu asın" dese, o kişiyi asacak 30.000 kişi bulabilirim. Ama iki maçta 6 puan, bu toplantının biraz daha uzamasına neden oldu bence.

Alex önce hatalarından bahsetti. Bu özeleştiri herkesin hoşuna gitti ve Alex'e toplantının basında bir saygınlık kazandırdı. Ama unutulmaması gerekir ki, Alex'ın bu duruma gelmesindeki nedenler o hatalardı ve o hatalar 8 senenin son 1 ayına denk geliyor. Bunlar arka arkaya olunca, ister istemez bir disiplin kararı almak zorunda kalıyorsunuz. Bu nedenle Aykut Kocaman'ın kararının tartışılması üzüntü verici. 

Kocaman iyi bir teknik adam değil bence de. Ama kafasında bir şey var ve bunu uygulamakta zorlanıyor. Alex'i düşünmüyor, bunu geldiğinden beri belli ediyor ama ondan da vazgeçemiyor. Kindar biri olsa Young Boys maçından sonra ona "kal" demezdi. İnsanlarla iletişimi zayıf olabilir, yıldız oyuncuları yönetmekte başarısız olabilir. Aykut Kocaman, dünyanın en kötü teknik direktörü olabilir ama bu konuda yapması gerekeni yapmıştır. Krizi daha iyi yönetebilirdi ama 100 yılı aşan Fenerbahçe'de son 10 sene dışında kim kriz yönetebilmiş ki? Üstelik 90'ların Fenerbahçe'sini bilen Aykut, her hamlesinde başına bir şey geleceğini tahmin etmiştir, bundan korkmuştur. Bu işi daha sessiz, etliye ve sütlüye bulaşmadan halletmek istemiş olabilir. Bunun için suçlayabilir misiniz?

Mesela, 3 sene öncesinden bahsediyor Alex.. Kocaman ile ilk tanışmaları sorunlu oluyor. Alex o kadar güzel anlatıyor ki, hak vereceğiz neredeyse. Benim iznim 7 Temmuz'a kadar diyor, sevdiklerim ve ailem diyor. Hiç bir insan evladı, bahanesi sevdikleri ve ailesi olan adama kolay kolay karşı gelemez. Ama  öte taraftan bakınca, kampa katılmayan bir futbolcu var. Ve bu oyuncu, takımın kaptanı. Takım içinde eşitlik? Diğerleri antrenman yaparken Alex'in olmaması? Bu bir sorun değil mi? Papazların Kral'ı Hakan Şükür bile bunu yapmazdı, idman günü onu Florya'da görürdünüz.

Alex  bunun sorun yaratabileceğini bilemeyecek biri mi? Teknik ve idari heyetin bir yaptımı olmayacağını mı düşündü (Üstelik olmadı, sadece konuştular, o da mı olmasın?). Üstelik Alex, hatalı olduğunu kabul etmişken. Kocaman'ın ne demesini bekliyordu? Sen hatalısın ama olsun biz seni seviyoruz, oh captan, my captan mı?

Kocaman'ın teknik direktörlük görevinde çok tartıştıklarını ama kararlara katılmasa da saygı duyduğunu söyledi. Sen kimsin? Futbolcu. Karşındaki? Teknik direktör. Evet hocayla futbolcunun saha içi konularda tartışması aslında güzeldir, takımı ileriye taşır ama herkesin de bir yeri vardır. Üstelik Aykut Kocaman, bu tartışmalara rağmen Alex'ten vazgeçmemiş, onu yollamamış, cezalandırmamış. Güç gösterisi yapmak istese yapacak fırsatlar eline geçmiş, en azından Alex böyle anlatıyor, ama yapmamış, takımın iyiliğini faydasını kendi otoritesinin gücünden daha önde tutmuş..Belki de bu yüzden saha içinde başarısız olmuş, kredisi azalmış. Kocaman sırf bu nedenle bile saygıyı hak ediyor.

Bu arada eğer Aykut Kocaman basın toplantısı yaparsa, "antrenmanda oyuncular gelişmez" lafına bir açıklama getirsin. Bunu diyecek belki de en son hoca Kocaman'dır. Bana hiç inandırıcı gelmedi. Belki de tercüme hatasıdır. Belki Alex, ona saha dışında saygı gösteren, saha içinde biat eden topçuların (yani arkasına saklanan ve özgürlük veren), daha fazla gelişip sorumluluk almasını, ona sahada yardım etmesini istedi. Bu yüzden onların gelişmesini istedi. Yeni isimlerin gelmesini istemedi, yeni isimler onun hanedanlığa zarar verebilir diye korkmuş olabilir. Eldekiler daha iyi olsun istedi. Belki de böyle bir tartışmada Kocaman'ın demek istediği, "burası Fenerbahçe, oyuncuyu biz geliştirmeyiz, gelişmiyorsa gider, daha iyisi gelir" düşüncesidir. Çünkü, Kocaman, Fenerbahçe'yi biliyor, takip ediyor, 88'den beri Fenerbahçe'de. İşler her zaman böyle yürümüştür.

Alex'in Aykut Kocaman'ın gol sevinçlerinden dem vurması da şık değildi. Kocaman, böyle bir adam işte. Gole sevinmiyor. Sadece Alex'in değil, atılan hiçbir gol sevinmiyor. Zıplamıyor, atlamıyor. Alex, MTK maçında attığı golü örnek gösteriyor ama kusura bakmasın Galatasaray, MTK'ya değil hazırlık maçında, Şampiyonlar Ligi'nde gol atsa ben de sevinmem. "Şükür amk sonunda attınız" der geçerim. Üstelik, burada bir teknik adamdan bahsediyoruz. Değişen skordan sonra aklından geçen kırk tilkiye selam yollayan adamlar bunlar.

Gökhan Gönül'ün Beşiktaş'a attığı goldeki sevinci de bütün bu stresli dönemin boşalması değil mi?  Kocaman, Alex'i kadro dışı bırakarak ortaya kellesini koydu ve Beşiktaş maçında Gökhan'ın golüyle kellesini kurtardı. Burada sevinme nedeni çok başkaydı ve bunu görebilmek çok kolay.

Alex'in Yıldırım kardeşler hakkında anlattığı şeylerde ise çok haklı olduğunu görebiliyoruz. "7 Eylül'den beri toplantı bekliyorum, 15 dakikanın lafı mı olur", "takımdan ayrılmak üzereyim ve eşime konuyla ilgili mesaj atıyorum", bunlar Alex'in haklılığını arttıran şeyler. Bir başkanın transfer döneminin bitmesine 3-4 gün kala takımın en önemli yıldızını göndeme karar alması şaşırtmadı. Bunu Aziz Yıldırım'ın yapması yine şaşırtmadı. Şekeri yükselince radikal kararlar alabilen ve takıma zarar verebilen bir adam. Bazıları için büyük başkan. Bazıları için Fenerbahçe'yi büyüten adam. Bazıları onun için sokağa çıkıyor. 

Yine de Yıldırım'ın da haklı olduğu bir nokta var. Felipe olayı. Felipe'nin sahada top oynaması. Kimse kimseyi yemesin abi. "Yıldırım çoçuk üzerinden politika yapmış veya Alex'in öyle yaptığını düşünmüş" demesin. Bunu anlatmak zor, kelimeleri seçmek için dikkat etmek lazım. O yüzden topa da girmek istemiyorum. Ama burası Türkiye. Alex de burayı iyi biliyor. O yaptığını ilgi toplamak için yapmamış olabilir ama bunun ilgi çekici birşey olduğunu tahmin etmemesi, bilmemesi mümkün değil. Bu da Yıldırım'ın haklı olduğu nadir konulardan biri.

Herşeye rağmen, bütün bu olumsuz Alex cümlelerime rağmen Alex'e olan saygım arttı. Dünkü toplantıda R yapmadı. Bildiği her şeyi anlattı. Yalan da söylemediğine inanıyorum. Sadece olayları kendisine göre yorumladı. Olayları kendisi nasıl yorumladıysa öyle anlattı. Kendisini hocayla bir gördüğünü hissetirdi. Evet bu yanlıştı ama olaylara hep o açıdan yaklaştı. Başkan'a da aşçıya aynı şekilde davrandığını söyledi. Karakteri neyse onu yanısttı. Hatta ne kadar güçlü bir karakter olduğunu da gösterdi. Aklını kullandı.

Kendisinin ilginç bir ideali vardı belki de. Futbol takımındaki iplerin daima onun elinde olmasını istiyordu. Ve bu ilginç egoya ve isteğe rağmen insanlara saygı göstermeyi de ihmal etmiyordu. Evet çatışıyordu, hatta savaşıyordu ama saygı duymayı da ihmal etmiyordu. Alex, romantik bir savaşçıymış, düşmana hakkını veren, saygı duyan bir adammış. Pusu kurmamış, düelloya girmiş. 8 sene kazanmış, son düelleyu kaybetmiş. Fakat kaybederken bile, Kadıköy'ün bir sokağına heykelini diktirmiş ve ülkesine giderken, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı onu onu uğurlmaya gelebilir.  Tarihi bir kalabalık olabilir. Ve belki de zaten tüm bunları, 8 sene boyunca yaptığı her şeyi, aldığı her kararı, "bir gün bu ülkeden giderken sevgi seliyle uğurlanma" hayaline ulaşmak için yaptı. Son düelloyu kaybetti ama savaşı kazandı.

8 senelik hikayenin böyle bitmesi, hikayeyi çok güzel yaptı.




11 yorum:

Adsız dedi ki...

"papaz futbolcu" yu açabilirmisin biraz?

Adsız dedi ki...

iyi güzel de şunu kaçırıyosun. alex ben hep bir hocaya ihtiyaç duydum ama hiç bulamadım gibisinden bişeyler dedi. atıyorum takımın başında lucescu olsa ve lucescu alex'i 60'da oyundan alsa ya da yedek bıraksa ben eminim alex sorun çıkarmazdı.

neyse güzel yazı.

Adsız dedi ki...

Alex'in basın toplantısında dikkatimi "basın mensupları" çekti.. Soru sorma şekilleri , kadın gazeteciye (kimdi bilmiyorum) soru sordurmadılar , aynı soruları tekrar tekrar sordular. Mesela kurt gazeteciler görmek isterdim ben , telegol'den falan soru gelmedi hiç mesela..Bu açıdan da bakabilirmisiniz?

Adsız dedi ki...

Alex'in basın toplantısında dikkatimi "basın mensupları" çekti.. Soru sorma şekilleri , kadın gazeteciye (kimdi bilmiyorum) soru sordurmadılar , aynı soruları tekrar tekrar sordular. Mesela kurt gazeteciler görmek isterdim ben , telegol'den falan soru gelmedi hiç mesela..Bu açıdan da bakabilirmisiniz?

kutay dedi ki...

kadın gazeteci, önce bir soru sordu, (saha içindeki alex ile saha dısındaki alex sorusu) ondan sonra ıkı soru daha sormak istedi, fakat herkesin sormak istediği sorular olunca haklı olarak tepki geldi.

ama asıl tepki ilk soru soran gazeteciye geldi (kımdı hatırlamıyorum). herkes ilk soruyu daha flas olarak beklerken o "neden turkçme konusmadııgın/öğrenmediğini" sordu..

kurtgazeteci olarak cok haklısın. gonderilmiş gazetecilerin hazırlanmıs soruları, ama yıne de basarılı bir basın toplantısı oldu, en azından alex sorulacak soru bırakmadı

kutay dedi ki...

papaz futbolcu; takım içinde güçlü, oyuncuların buyuk kısmından saygı gören, otoriter, bazen hocanın bile üzerine çıkan, camıayı bilen, tribünü bilen,olayahakim, ama bazen zarar da veren hem saha içinde iyi hem saha dışında güçlü topçu

mesela, hakan şükür, emre, eskilerden 90ların sonundan mehmet özdilek, daha eskilerden oğuz çetin

Adsız dedi ki...

ben de 2-3 gündür komplo teorisi kuruyordum ya..bu Kaka'nın önderliğinde , Taffarel'in de dahil olduğu muhabbetten dolayı "papaz" muhabbeti zannediyordum , hiç o yönden bakmamışım..

Ogulcan dedi ki...

Olaya değişik açıdan bakmışsın. Basın toplantısını izlemedim,üzerine pek de bir şey okumadım. Ama ne olursa olsun Aykut Kocaman Alex'in liderliğini paylaşamadığı ve soyunma odasındaki ağırlığını kaldıramadığı için göndermek istedi. Ayrıca Alex çok zeki bir futbolcu ama F.Bahçe'ye sağladığı katkı su götürmez bir gerçek. Sen Hagi sonrası hangi GS futbolcusunu gösterebilirsin son 8 sene de takıma bu kadar fayda sağlayabilen Kutay

kutay dedi ki...

katkıdan ne anladığımıza bağlı. 8 senede 3 şampiyonluksa, ayhan akman da kazandı o kadar, 2012'dekını syamıyorum bıle...) ayhan'ın da alex'ten daha ıyı futbolcu olmadığını bılıyoruz, o yuzden kıyas yaparken takım ıcınde yapmak daha mantıklı olur

Adsız dedi ki...

başarı kıstası sadece şampiyonluk galiba sizin için? senede fenerbahçe sadece 1 kez ilk 2'nin dışında kaldı. son 8 yılın en başarılı takım fenerbahçe yani ülkede. avrupa'da da kulüpler arası en büyük organizasyonda bir türk kulübünün gelebileceği en yüksek nokta olan şl yarı finaline en çok yaklaşmış takımın en önemli oyuncusuydu. asist kralı oldu. 4 tane de golü var.

alex'in gidişine rakip takım taraftarının sevinmesinin anlaşılabilir bir tarafı var tabii..

Adsız dedi ki...

Fenerbahcenin alex ile avrupada bir basarisi olmadigini soylemissiniz ama 2004 sezonu oncesi avrupada en ufak bir ses getirmisligimiz yokken bu takim Alex ile samp liginde ceyrek final ve uefada en azindan grup asamasini gecen bi takim izledi, bunlari kucumsuyoruz ama turkiyenin son 8 senedeki en basarili takimi alexli fenerbahce