Pazar, Nisan 7

Alt Tarafı Mersin İY Maçıydı




Nisan ayı... Her yer cıvıl cıvıl. İnsanlar sokakta. Bahar gelmiş. Hafta sonu, herkes keyifli... 

Bizler ise stresten ölüyoruz. Gerçekten artık bu yaşta (veya bu kadar seneden sonra) bu haftaları kaldırmak çok zor oluyor. Tamam kimse başımıza silah dayamıyor. Hatta her sezona da " Bu sene fazla ilgi gösteremeyeceğim, zaten 18 kere şampiyon olduk, 10 tanesini canlı canlı gördüm" diyerek başlıyorum. Sezon böyle başlıyor da her defasında her nisan ayında aynı senaryo yeniden başlıyor.

Kağıt üzerinde kalan maçların en kolayıydı Mersin İdman Yurdu maçı. Maçı izlemeye 10 dakika geç gitsek bir şey kaçırmazdık. Golü yemişiz o esnada. Yine de döndürürüz falan derken, bambaşka bir şey izlemeye başladık. Bira içip göz ucuyla izleyeceğimiz Mersin İdman Yurdu maçı, daha yerimize oturmadan tamam-devam maçına döndü.

Gençlerbirliği maçı ile Orduspor maçı arası bir şeye dönüştü önce. Burak'ın şutları direkten dönüyor, hocalar dışarı atılıyor. 60'a kadar gol gelmiyor. Kenarda Hakan Kutlu'yu görüyorum, aklıma 2001'de kaptanı olduğu Ankaragücü'nün Sami Yen'de yaptığı geliyor...

Şu pozisyonda hakem hatalı, burada şu oldu, düğmeye basıldı, altımızı oyuyorlar yazmak istemiyorum. 10 kişi ve hocasız kalarak ve hatta mantıklı düşünemeyecek kadar sinirlerin bozulsa bile Mersin İdman Yurdu'nu yenebiliyorsun. Sadece biraz istemek gerekiyor. Mücadele etmek. Pes etmemek. 

Hala futbolun saha içinde sonuçlandığına inanıyorum. Pazartesinden cumartesiye kadar kim ne planlar yapsa da, sahaya çıkan 22 futbolcu birbiriyle kapışıyor. Topun kaleye girip girmemesini yine onlar belirliyor. Son sözü onlar söylüyor.  Hem fiziksel hem de mental açıdan hangileri daha güçlüyse 90 dakikanın sonunda da onlar kazanıyor.

Özellikle ilk yarının ortasından sonra izlediğimiz şey bir futbol maçı değildi. Düello gibi bir şeydi. Rus ruleti belki de. Ya da satranç bile olabilir. Ama futbol maçı değildi. Bir el-kol hareketi bile, milimetrik bir pastan daha etkili olabiliyor bu tip maçlarda. Bu tip maçlar sanırım sadece Süper Lig'de oluyor. Nisan ayından sonra...  Bu sefer kazandık ama daha 7 maç var. Bugün çok yıprandık.

Hoca ceza alır mı, kulübede bundan sonra kim olur? Bu tartışmalara girmek istemiyorum. Yoruluyorum. Tek bir Mersin İdman Yurdu maçının 90 dakikası bile bu hale sokmuşken, bir de hem 7 maçı hem de o 7 maçın öncesini-sonrasını düşünmemek lazım. Gücüm yetmez. 

Keşke onu Fatih hocam düşünseydi. Çıldırmak da haklı bile olsa keşke çıldırmasaydı. Pozisyonun tekrarını bile izlemedim. Lig Tv'yi açmadım. Hocayı dinlemedim. Kulübün açıklamasını okumadım. Yoruluyorum. Bugün günlerden nisan ve pazar. Hava güneşli, sıcak. Bu gün, hayatımızın tartışılacak meseleleri bunlar olmamalıydı. Hatta bugün pazar, Mersin İdman Yurdu maçından bir gün sonra herhangi bir konu hakkında -futbol dışı bir konuyu bile- tartışmamız saçma olmalıydı.

Böyle yazıyorum ama en fazla 2 gün sonra bu tartışmaların içinde bulacağım kendimi. Herkes konuşacak, herkes yorum yapacak. Tıpkı, her maçı dakikalarca analiz eden taktisyen taraftar gibi. Oysa Süper Lig, o kadar farklı bir lig ki.... İstediğin kadar 4'lü savunma, 3'lü savunma, önde baskı vs. de, Sabri'nin topuna Drogba ayağını uzatmasa belki de bambaşka bir şey konuşuyorduk. Yediğimiz golü hala görmedim ama 3.dakikada o golü yemeden sıkıcı bir maçla 1-0 kazansak, yine başka bir şey konuşuyorduk, belki konuşmuyorduk bile.

Yine de işin taktiksel boyutuna çok az da girersek, keşke hocam bu rotasyon işini hiç yapmasaydı. Çarşamba günkü Real Madrid maçı ile aynı öneme sahip bir Mersin İdman Yurdu maçında, biz stres içindeyken rotasyonun sırası değildi be hocam. Orduspor maçında Amrabat, Mersin maçında da Emre Çolak ilk 11'de başlamasaydı belki de kimsenin sinirleri bu kadar gerilmeyecekti.

Neyse ki bu ligde Hakan Kutlu gibi hocalar var. 49.dakikada maçı döndüreceğimizi tahmin ettim, sağolsun takımı geriye yasladı ve topu bize verdi. Ama bundan sonra kalan maçlarda Yılmaz Vural, Bülent Uygun, Mesut Bakkal gibi hocalar bize bu rahatlığı vermez.

Yine çok konuşacağız, çok yazacağız. Sahanın ortasında, kırmızı ceketli bir kadının Fatih Terim'i çekiştirdiği bir maçtan bahsediyoruz. Rüyada görsek, tabiri olmaz, biz 1 hafta boyunca, ya da daha fazla bu maçı konuşacağız. Nisan ayında, bahar mevsiminde, güneşli havalarda... Hiç gereği yoktu, alt tarafı Mersin İdman Yurdu maçıydı.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

"Ama bundan sonra kalan maçlarda Yılmaz Vural, Bülent Uygun, Mesut Bakkal gibi hocalar bize bu imkanı vermez." şaka yapiyorsun demi ?

kutay dedi ki...

orayı düzelttm, yanlış anlaşılma olmasın. mesut bakkal da uygun da kapanacaktır, ama ikisi de kilit vuramyı ve bunu yaparken rakibe saldırmayı iyi bilen hocalar. özellikle lua lua-ilhan-gökhan-ahmet ilhan dörtlüsüyle oynayan bakkal..

yılmaz vural da zaten kapanmayı seven bir hoca değil ama her türlü hakan kutlu'dan daha çok zorlayacaktır.

bülent uygun'a gelince; herhalde oynadığı 3-4 maçı da kenardan yağtığı hamlelerle çevirmiş bir hoca.

hocanın kim olduğu, rakibin kim olduğundan daha önemli bu fikstürde

Adsız dedi ki...

bi post önce 'lig cepte vs' küçümsemelere atarlanıp, bi post sonra 'alt tarafı miy' diye yazı döşemek... şov yapıyorsun diyince de kızıyorsun amk...

kutay dedi ki...

ulan ligi küçümsemek başka, mersin maçında bu kadar vukuat-gerginlik olması baska... derbi mi bu amk