Salı, Nisan 2

Nefretin En Masum Hali



1993 yılında Manchester United'i elediğimiz akşam, maçtan hemen sonra, sahanın yıldızı olan Tugay, taraftarların omuzlarındayken mikrofonlara şöyle diyordu:

"Dün elenen Beşiktaş'ın hıncını aldık"

Beşiktaş bir gün önce bir başka dünya devi Ajax'a İnönü'de 4-0 yenilmişti. Tugay'ın bu lafını kimse yadırgamadı. Türk takımlarının Avrupa maçları, o yıllarda ülkedeki birlik ve beraberliği sağlayan faktörlerden biriydi. Senenin 1993 olmasının da önemli bir payı vardı tabi.

Tam olarak ipler nerede koptu bilmiyorum. Geldiğimiz nokta malum. Sahada kazanılan zaferlerin kulüp kasalarına maddi olarak yansıması da önemli etken olabilir, oluşan nefret ortamı da. Belki de ikisi. Avrupa'da kazanılan zaferle transfer edilen yabancı futbolcu derbide sana gol atacak ve mahalledeki Fenerli/Galatasaraylı pis pis sırıtıp "koyduk mu" çekecek. Kim ister bunu?

Şimdi bu konuya ara verelim. Bu cümle şurada bir dursun. "Son 20 yılda, Türk taraftarları Avrupa'da ezeli rakiplerinin yabancı rakiplerini tutuyor, destekliyor." 

Şimdi gelelim nefret ortamına. Bu da son 20 yılda değişen, daha doğrusu artan olgulardan biri. Eskiden de olaylar oluyormuş. 80'ler ve 90'ların başlarında neler yaşandığı, biraz da dillendirilerek ve abartılarak anlatıldı. bizlere. O zamanlarda olan şu; olaylar -ortak stadyum (İnönü) olmasının da etkisiyle- maç günleri yaşanırdı. Olaylara dahil olanlar da belli gruplardı. Yani kavga ortamına girenler kendi istekleriyle giriyor ve o grubun dışında kalanlara salça olmuyorlar. Bir çeşit Fight Club, ama bu da başka bir yazının konusu.

Günümüzde ise nefret daha sert ve daha geniş kapsamlı. Atkıyla sokakta gezen kıza tokat atmak da var, Store yakmak da... Sadece maç günleri değil, 7-24 bir yerlerde olay çıkma potansiyeli var. Ülkenin tamamı psikolojik buhrandayken, bu tip genişleme ve sertlik şaşırtıcı değil. Bu olayların çıkmasına vesile olanlar, insanları nefretle dolduran, kin tohumları ekenler, genelde televizyonda ve gazetelerde fikirlerini sunan insanlar. Gazeteciler veya kulüp başkanları veya ulemalar.... Onların gazıyla milyonlar etkileniyor. İnternet kültürüyle de hızlı bir linç ortamı doğuyor. Bunların hepsini biliyorsunuz zaten.

Sorun şu; bu kanaat önderi ve akil adam olarak görüşlerine başvurulan efendi giyimli adamlar, bir yandan ortalığa nefret tohumları saçmaya devam ederken bir yandan da olan bitene çok şaşırıyorlar. En çok şaşırdıkları ve en çok ayıpladıkları şey ise bir Fenerbahçeli'nin Real'i; bir Galatasaraylı'nın Lazio'yu tutması. Halkın gözünde akil adam olma özelliklerini korumak için; Real veya Lazio destekçisi Türkleri vatan haini olarak gösterebilirler. Ve hatta ondan sonra da hiç haberleri ve payları yokmuş gibi "Biz bu noktaya nasıl geldik, nasıl bu kadar nefret ediyoruz birbirimizden" tarzı dokunaklı cümleler kurabilirler.

Oysa bilmeliler ki; bu nefret ortamındaki rekabetin en eğlenceli, en komik ve rahatsız etmeyen tarafı burası. Fenerbahçeliler'in Real Madrid'e yaptıkları tezahürat bu yüzden rahatsız etmiyor. Evimdeki Lazio formasını giyerek sokağa çıkmak, Galatasaray atkısıyla sokağa çıkmaktan daha güvenli. Galatasaray atkısıyla 3 tane Fenerli önümü kesebilir, ama Lazio forması giyersem büyük ihtimalle birbirimize laf atıp gülüp geçeriz.

Çok uzattık yine. Aslında zaten bu kadar konuşmaya gerek bile yok. Sonuçta Fenerbahçelilerin Madrid'e desteği, veya bizim Lazio'ya sempatimizin maçın sonucuna en ufak etkisi bile olmayacak. Bunu vatan hainliği olarak değerlendirmek bile saçma zaten. Bırakın da rekabet üzerinden goygoy yapalım, keyfimizi bulalım. Kimsenin rahatsız olduğu yok, siz de gereksiz şovlar yapmayın.


Hiç yorum yok: