Pazar, Haziran 2

Ne Oldu




Bodrum'da yaşayan babamla konuştum. 80 öncesini bilenlerden, yaşayanlardan. Boş adam değildir ama işinde gücündedir artık. Internet kullanmaz. Çok fazla televizyon da izlemez. "İstanbul yanıyor" dedim, "Ne oldu" diye sordu. Bilmiyor, haberi yok.

Bu blogu takip edenler ne olduğunu biliyor zaten. Hatta yaşıyor. Şu an ben bunları yazarken, meydanlarda, sokaklarda olanlar var. Onların bu yazıyı okumasına bile gerek yok aslında. Ama; bu harekete katılan herkesin içinde birazcık da olsa "Acaba ilerleyen günlerde unutulacak mı" korkusu var. Sırf unutulmasın diye, çarptırmasınlar diye yazalım.

Evet her şey Gezi Parkı ile başladı. Topçu Kışlası, AVM... Buradan türetmek serbest, "Şuradaki ağaç kesilirken neredeydiniz, şu AMV'den alışveriş yaparken iyiydi". Tamam hiçbirine ses edilmedi diyelim. "Ulan yapılmasa iyiydi" dedik ama, bunun da hakkını ver. "Demek ki 21.yüzyıl böyle ilerliyor, ütopik davranmaya gerek yok" dedik. AMV yaptılar gittik, ağaçları yıktılar ses etmedik. İyi niyet aradık. Es geçtik. 

Ama artık Gezi Parkı'na dokunmayın istedik. Kadıköy'de Kuşdili'ne de dokunmayın. Bu şehrin insanlara nefes alabileceği boş alanlar bırakın. Yeşil alan bırakın istedik. Bugün Taksim'e yapacağınız şeyin sonu gelmeyecek gibi duruyordu. O yaşlı teyzenin dediği gibi, artık toprağı göremeyecek olmaktan korkuyoruz. Binlerce mağazanın olduğu Taksim'e bir AVM daha yapmayın, gerek yok denildi. Ve o para hırsına sahip gücün, gözünü rant bürünmüş haline de karşı durmak istenildi. Artık bu kadar rant yeter. Bunun için karşı çıkıldı. Tamamen bu maksatla. 

Şu semtte ağaçlar kesilirken neredeydiniz diyenlere hatırlatalım; bu şehrin bazı noktaları vardır. O noktalarda ortak hafızalar yaşar. Taksim böyle bir yerdir. Buna şaşırmayın. Şehirdeki insanların yarısı her hafta Taksim'den geçiyor. Her gün binlerce kişi metronun Gezi Parkı çıkışını kullanıyor. Neden her boka kıyas yapıyorsunuz? Evet Taksim, şehrin diğer yerlerine göre, insanlar için daha özel bir yer... Problem?

Ve insanlar oraya gitti. Kitap okudu, çadır kurdu, gitar çaldı. İki gün üst üste sabahın ilk ışıkları ile orası dağıtıldı. Çadırlar yakıldı. Biber gazı atıldı. Sessiz duranlara karşı görülen reva buydu. Her zamanki gibi. Yine, bir kez daha... Ve işte olaylar tam da bu yüzden evrildi ve en güzel anına ulaştı. Bugüne kadar polisten zulüm görmüş her kesim Taksim'e çıkmaya karar verdi. Öğrenci, tribüncü, işçi, sağcı, solcu, o, bu... Sıfatlara gerek yok; halk sokaktaydı artık.

Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe taraftarı beraber oradaydı demek bile küçültüyor aslında bu muhteşem oluşumu. İlla böyle bir olayda GS-BJK-FB taraftarı insanlar da olacaktı. Bunda şaşılacak bir şey yok ki. Ama asıl şaşılan ve sevindirici olan, tribün gruplarının bile destek vermesi.  Hepimiz biliyoruz; o tribün gruplarının kafa tayfasında AKP'ye oy veren, hükümeti destekleyen insan sayısı daha fazla. Onların beraber olması değil, onların gelmesi bile çok özel bir durumdu. O gün herkes gibi onlar da vardı. Çünkü artık herkes polis zulmünden, polis devletinden, devletin kibirinden sıkıldı. 

Dün, 31 Mayıs, muhteşem bir gündü. Seneler sonra nasıl hatırlayacağız bilmiyorum. Belki fısıltı gazetesinin yaratacağı bir çok efsane ile tadı kaçacak. Ama dün sokaklarda olanlar, çok iyi biliyor olan biteni. Bu bir ortak hareket eylemiydi. Halkın kendi iradesiyle. "Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze düşünmeden....."

Bu sabah aynı coşku devam etti. Hayatımda hiçbir zaman ülkücü gençleri alkışlayacağımı düşünmezdim, bugün oldu. 12 Numara bile RT ettik ulan, ötesi yok. Nihayet en sonunda Gezi Parkı açıldı. Açmak zorunda kaldılar. Ve olaylar ondan sonra bir kez daha başka bir boyuta evrildi. Bu harekete sahip çıkmak isteyenler oldu. Nemalanmak isteyenler oldu. Hiçbir kanal olan biteni yayınlamayınca, ortalık yalan haberlerle doldu taştı. Halk Tv gibi bir kanala bağlı kalmak zorunda kaldık. Onlar da olayı AKP karşıtlığına çekmekten, ulusalcılık kisvesi katmaktan başka işe yaramadılar. 

Aslında bu iktidara karşı bir protesto değildi, muhalefete (Sadece CHP düşünülmesin, siyaset yapan her oluşum) karşıydı. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla. Bu insanları, bu çoğunluğu yalnız bıraktınız. İktidara karşı diklenmekten kaçındınız.Ya da yalandan diklendiniz. Onu yaparken bile başka menfaatelerinizi düşündünüz, 3-5 oy fazlasını kapmanın planını yaptınız. Ama bakın biz bugün çıktık onların karşısına. Biz çıktık, bir adım attık, siz arkamızdan geldiniz. 

Olsun. Ne olduysa oldu. Olacaktı. Örgütlü değildik. Planlı değildik. Lider, önder yoktu. Bazılarımız ilk defa sokağa çıktı neredeyse. Amına koyayım, bu iş deplasmana gitmek gibi değilmiş. Hıyar ağası gibi evden çıktık. Zorlandık. Keşke şu geçmiş ömrümüzde biraz daha eylem tecrübesi edinseydik. Olan oldu. Öğrendik biz de. Ama asıl öğrendiğimiz şey çok başka. Şu birliği, şu beraberliği 2-3 günde kurabileceğimizi öğrendik.  Her şeyden daha önemli, daha güzel.

Yarın pazar, yarın da geçsin. Şehrin üzerindeki toz bulutu (biber gazı bulutu) kalksın, cuma gününden pazartesi sabahına kadar geçen sürede nelerin değiştiğini görelim. Cuma akşamı iş yerinizden nasıl ayrıldınız, pazartesi sabahı nasıl döneceksiniz. Hepsini görelim, ondan sonra da ne olacak diye yazarız.

31 Mayıs'ı, 1 Haziran'ı, ömrüm boyunca unutmam. Bu güzellikleri de unutmayacağım, bu zalimliği de. Unutturmaya çalışanları da unutmayacağız.


Hiç yorum yok: