Son 10 gün çok fena yordu. Fiziksel yorgunluk belki çok önemli değil ama zihinsel yorgunluk bildiğim her şeyi unutmama yetti. Herkes açıklama yapıyor. Twitter, Facebook'tan cümleler, iletiler... Analizler, yorumlar, komplolar. Ve inanılmaz bir saldırganlık. Sadece polisten de değil üstelik. Ergenliğimizde bize vicdanı, ahlakı öğreten adamların bize müsvedde dediğini gördük. Üzüldük. Son 10 günde belki de çoğu direnişçiden daha az gaz yedim ama hançerlerimin sayısı herkesle eşit, belki daha da fazla. Bu direniş turnasol kağıdı oldu, iyi oldu.
Dün akşam saat 4-5 gibi ağlama noktasına geldim. Erkekler ağlamaz modunda bir adam değilim ama nedense ağlamayı beceremem. O noktaya gelmiş bile olmam çok büyük başarı. 12 sene sonra, ilk kez ağlayacaktım. Hayatımda ilk kez ülkeyi terk etmeyi düşündüm. Çok kötüydüm. İşten çıkınca eve gittim. Gece 12'de tekrar Gezi'ye gittim. Günün sonunda huzurlu uyudum. Kafam bu kadar karışık işte.
Dün akşam referandum kararının alınabileceğinin sinyali verildi. Direnişçi grubunda memnuniyetsizlik hakim. Nasıl olmasın, en az 10 gündür sokakta olan, polisle çatışmak zorunda bırakılan, kanı dökülen insanlara yeniden sandık sunuluyor ve sandıkta sorulacak soru "Gezi Parkı kalsın mı Kışla mı olsun"
3 kişi ölmüş isterse o park yerin dibine girsin artık şu saatten sonra. Parkın akıbeti çok da önemli değil. Şehir müzesi mi? Çoktan oldu bile. Hayatımın boyunca oradan geçtiğim her an, bu günlerin anıları tazelenecek.Bundan daha iyi bir müze işlevi olur mu?
Ama siyaset böyle yürümüyor. Memnuniyetsiz olanı anlıyorum ama ne bekliyorduk? 3 haftada, 1 isyanda ne değişebilirdi? Önemli olan; apolitik iddia edilen, birbirinden kopuk yaşayan gençliğin sokağa adım atması, birlik olması, kendisini ve birbirini tanıması değil miydi? Hem devletin soğuk vahşetini, hem de insanları berbat düzene rağmen ayakta tutabilen sıcak dayanışmayı aynı anda görmek önemli değil mi? Bence bunlar ilerisi için çok önemli kazanımlar. Ve bir annenin daha evladının tabutuna sarıldığını görmek, bütün bunları alır götürür. "Bu ülke için ölmek" onların dayattığı, yarattığı sloganlar, bu ülke için yaşamak daha önemli. Ve devlet öldürmekten çekinmez.
Direniş sözcüleri, direnişin kanaat önderleri neler hayal ediyor bilmiyorum. Kitle sokağa çıktı, haftaya devrim olacak mı? Karşınızdaki gücün tarihi katliamlarla dolu. Ve asıl başarısı, büyük kısmının üzerini örtebilmiş olmasında. Sizin, bizim kuşağın, 2 gün önceki sabah baskını esnasında Taksim'de izlediği oyun, aslında bu ülkenin 90 yıllık geleneği. Bizim tarafın halet-i ruhiyesini Karşıyaka tribünün o meşhur tezahüratına benzetiyorum. 2011 yılında bile 2012'de Şampiyonlar Ligi'nde koyacağız Real Madrid'e diyorlardı, 2012'de 1.ligde küme düşmekten son maçta kurtuldular. Tezahüratın goygoyu daha farklı tabi. Biz küçük düşünemeyiz, küçük olamayız. Ama hedeflere adım adım ulaşabilirsiniz. O zaman bütün hayalleriniz gerçek olabilir.
Bu işler yavaş yavaş oluyor. Dünyanın her yerinde böyledir. Dünyayı bir kenara bırak, bu ülkede de böyledir. Kürtler, bizim beğenmediğimiz özgürlüklere kavuşabilmek için 30 yıldır (silahlı-silahsız/doğru-yanlış fark etmez) mücadele ediyor. Bu ülkeden bir şey talep ederseniz karşılığında kanınız dökülür. Açıkçası bir çocuğun daha kılının zarar gelmesine yol açılmasını istemem. Vali'yi gördük, devleti gördük, polisi çok yakından tanıdık. Ethem'in nasıl katledilidiği bütün haber sitelerinde yer alıyor. Bunların hesabını bugün veren çıkmayacak belki ama ben bile o çocukların ölümü yüzünden içimde suçluluk hissedeceğim. Bugün hala "Hadi sokağa çıkalım" diyecek olanlar, herhangi bir ölüm haberini, ölen çocuğun ailesine, annesine kendisinin verdiğini düşünsün. Veya bir cumartesi günü, Gezi Parkı yerine, Galatasaray Lisesi'nin önüne gitsin. TOMA'ların sıktığı sudan daha acı şeyler var orada.
Dün çıkan düşünce, referandum. Dışarıdan bakınca; saçmalık. Hem de mahkemeye gitmiş bir proje için. Olay Gezi Parkı ile sınırlı kaldı. Oysa sokağa çıkma nedeni, polis şiddetine duyulan tepkiydi. En azından ilk kıvılcım oydu. Devamında yaşananlar, Anadolu'ya sıçrayan ateş, Gezi için yapılacak referandum ile sönecek değil. Ama hemen çözülecek durum da değil. Gözü dönmüş bürokratlara karşı bu savaşı, oturarak, halay çekerek, gaz maskesi takarak kazanmak mümkün değil. .
31 Mayıs'tan önce, yani sadece 2 hafta önce, AKP'yi, hükümeti bir şekilde sandığa götürmeyi düşünebilir miydiniz? Bence mümkün değildi. Birine söyleseniz gülüp geçerdi. Siz başardınız. Siz kimsiniz. Halk. Sivil halk. Mecliste koltuk dolduran muhalefet partilerinin önerileri bile reddedilirken, siz hükümeti sandığa taşıdınız. Hiç bir şey kazanmadık demek, kendinize haksızlık etmek olur.
31 Mayıs'ta sokağa çıkarken diyorduk ki "İnşallah bu hava dağılmaz".
Gezi'ye müdahale olmadığı günlerde ne kadar boş konular yüzünden tartıştık. Az kalsın kendi içimizde yine bölünüyorduk. Şimdi sandığa gidilecekse eğer, bu hava o seçim gününe kadar korunacak demektir. O omuz omuza duygusunu 1-2 ay daha taşıyabilmek ve sonrasında devamını getirebilmek çok önemli. Hem bu esnada platformlar kurulur, toplantılar yapılır, internetten iletişime devam edilir. Olayı saha dışına taşıyalım. Boykot yapalım, belgesel yapalım, onu yapalım, bunu yapalım. Her gün insanları parka getirip polisle yüzleştirmek doğru bir liderlik anlayışı değil. Parktan çıkmak, parktan vazgeçmek anlamına gelmiyor. Üstelik mücadele artık park olayı da değil. Mesela şu referandum yapılsın ve kazanalım, isterlerse o parkın üzerine gökdelen diksinler. Düşünsenize; 7 seçimde 7 zafer kazanan AKP, ilk yenilgisini yaşasa mesela, bu nasıl özgüven getirir bu sivil direnişe.... Karşı tarafa nasıl bir darbe olur? 24 maç Kadıköy'de yenilmeyen Fenerbahçe'yi yenen Beşiktaş gibi. Arkasından 4-3'lük maç da gelir, diğerleri de... Yeter ki Japon bayrağı açılsın önce. Japon bayrağı demişken, olimpiyatları Tokyo kazansa mesela, bugün ihale peşinde koşan küçük kalantorlar nasıl sırt çevirecek mesela bu düzene. TOMA yok, gaz yok... Para musluğu kesilirse tepeden bakma sona erer.
Referandum doğru çözüm değil. Uygun değil. Şu veya bu... Ama hayat böyle. Engelleri ve zorlukları sen seçmiyorsun. Karşına çıkıyor ve sen onun üstünden gelmek için uğraşıyorsun. Bir kişi daha canını vereceğine, gidelim sandığa verelim cevabı, bu arada boykotumuzu yapalım, birbirimizi tanıyalım, liderlerimiz olsun, başbakanın karşısına Hülya Avşar gitmesin mesela, hem soluklanalım, hem yeni stratejiler belirleyelim.
Büyük ihtimalle, korkaklık ve cahillikle suçlanacağım ama olsun. Ben içimden geleni yazayım da. Kararı zaten yine başkaları verecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder