Pazar, Kasım 17

16 Kasım



Babam Ahmet Kaya dinlerdi. Severdi. Yanlış bilinen bir şeyi eklemek lazım. 1990'larda Ahmet Kaya dinlemek sanıldığı kadar büyük mesele değildi aslında. O da popüler kültürün tam ortasında olmasa da içindeydi. Fakat yine de Ahmet Kaya dinleyen biri olmak toplum tarafından senin farklı algılanmana yetiyordu. Babam dinlerdi, ben de dinledim. Güzeldi. O zamanlar ne demek istediğini anlamıyordum belki ama güzel söylüyordu.

90'larda Türkiye... İç savaş var ama kimse farkında değil. Operasyon-çatışma diyerek küçümseniyor. Her sene "Bu sene sonunda terör bitecek" lafları. Patlamalar, şehit haberleri, cenaze törenleri... Böyle bir dönemde Ahmet Kaya dinliyorsun. Dışlanmaya baştan razısın.

Peralta ile aynı okuldaydık. Kendisi bizle muhabbet ederken "Gözüm" demeyi severdi. Gözüm derdi. Ahmet Kaya'dan girmişti jargonuna. O da Ahmet Kaya'yı çok severdi. Sırf bu yüzden okulda adı "Kürt Uğur"a çıkmıştı. Oysa Kürt değildi.  Ama Ahmet Kaya dinliyorsan Kürt olman gerekiyordu...

Derken Magazin Gazetecileri Ödül Töreni ve sonrasında yaşananlar. Ahmet Kaya ülkeyi terketti. Bir sürü haber. Bir akşam taksiyle halı saha maçından dönerken radyodan Ahmet Kaya'nın öldüğünü öğrendik. Taksideki arkadaşlarımın yarısı onun vatan haini olduğunu düşünüyordu. Yaşları 13'tü. Şu an hepsi Ahmet Kaya dinliyor.

16 Kasım 2000'de böyle bir ülke vardı. Ödül töreninde "Kürt diye bir şey yok" diye bağıran kadın büyük vatansever olarak görülüyordu. Kürtçe şarkı söylemek bir yana otobüste-minibüste iki kişi Kürtçe konuşamazdı. Öyle bir dönemde öldü Ahmet Kaya.

İşte tam bu noktada bir film senaryosu yazılsa... 16 Kasım 2013'te Ahmet Kaya bir günlüğüne Dünya'ya geri dönüyor. Veya çok başka biri olsun. Aradan 13 sene geçiyor ve Türkiye'ye geri dönüyor. Televizyonu açıyor Barzanı Diyarbakır'a gelmiş. Recep Tayyip Erdoğan başbakan olmuş ve Diyarbakır'da "Kürdistan" vurgusu yapıyor. Sahnede Şivan Perwer. Kürtçe şarkılar söyleniyor. Değişmeyen tek şey her devrin adamı olup yolunu bulan İbrahim Tatlıses.

Böyle bir manzara ile karşılaşıyor 16 Kasım 2013'te dönen karakter. Televizyonda kanalları değiştiriyor, TRT Müzik'e denk geliyor, Ahmet Kaya belgeseli.... Belgesel bitiyor, kanal değiştiriyor, Hürriyet reklamına denk geliyor. Hani şu Ertuğrul Özkök ve türevlerinin sayısız iftira ile manşet attığı gazetenin reklamı. "Başka dilde doğabilirim, hürriyet benim" diyor. 

Türkiye çok kısa sürede değişti. Değişti de oldu mu? Sanki olmayan bir şeyler var. Barışın en sahtesi bile savaştan iyidir herhalde. Ama gerçekten barış mı var? Ülkenin bir kısmı yine memnuniyetsiz ve hala ötekileştiriyor... 

Ulusalcılar-milliyetçiler "AKP ülkeyi sattı, paşalar içeride, onlar Barzani ile kolkola" diyor da, Kürtler de memnun değil ki zaten. Onlar da Şivan Perwer'i böyle görmek istemiyordu, onlar da aldatılmış hissediyor. Şimdi her şey halloldu mu? Artık kan dökülmeyecek mi? Poşu takmak serbest mi? Cihan niye ceza aldı? Kimlikte Tunceli-Şırnak vs yazması? Medeni niye öldürüldü?

Dışarda kalan biri olarak yaşadığım şaşkınlığı tarif edemiyorum. O yüzden Ahmet Kaya bir günlüğüne dönse, bu sahneyi görse ve bize olup olmadığını söylese. Onu tatmin ederse beni de tatmin eder. Bu barış, kardeşlik için emek veren, can veren, feda edenler bir şeyler söylese de biz de aydınlansak...

İşin aslı; 4 sene önce kardeşim Esad derken şimdi zalim Esed diyenin yarattığı barış imajına hiç güvenemiyorum. Fakat adam siyasetçi ve bunu yaptığı için ona kızamıyorum. Asıl rahatsız eden Şivan Perwer'in ve meydanı tıklım tıklım dolduran Diyarbakır halkının tatmin olduğunu görmek. Şimdi biri çıkıp da, "Ulan Suadiye'den yazıyorsun, acı bilmezsin keder bilmezsin sana ne oluyor" dese ona da verecek cevabım yok. Bilmiyorum işte. 

Dünyanın en sakar aşçıları güzel bir yemek yapıyormuş gibi. Yemek pişince aşçılar bütün tencereyi yere dökülecekmiş gibi... O esnada Tatlıses ekmek yiyerek karın doyuracak bir şekilde...

 Serhat güzel yazdı aslında. 


3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yalnız bir dönem vardır , Ahmet Kaya'yı tüm kesimler izler ve dinlerdi. Beyaz Türkler dahil , ki bu yüzden de çok eleştiri alıyordu. Kanal D'de program bile yapıyordu. Sonra Jet Pa sponsorluklarındaki klipler geldi..Bu dönemde asıl takip edenleri kırıldı. Osman İşmen düzenlemeleri gitti , hafif arabeske kayıldı.

Sonra ne olduysa oldu , birden farklı bir siyasi kimliğe bürünüldü.Sonra da malum gece.

90 lar diye dileniyorlar ama Allah Belasını Versin ya o yılların. Bütün nefret tohumları o yıllarda ekilmiş. Alevi muhabbetleri başlamıştı. Tatlıses ve Kaya'nın alevi şarkıları okuması , madımak'ı unutturma ve özür dileme çabaları , GÜner Ümit..
olmasaydı sonumuz böyle..

kutay dedi ki...

aynen öyle aslında, dediğin çok dogru.. ahmet abi'nin vapuru vardı, hülya avşar sov'a falan çıkardı ahmet kaya. o yüzden sanıldığı kadar veya şimdi anlatıldığı kadar dışlanmış değildi. sonuçta olaylı gece ; magazin gazetecileri derneği gibi popüler kültürün kalesi olan bir yerde yaşandı.
ve o siyasi kimlik, 80 sonrası ahmet kaya kimliğ,, 90larda tam kırılmıştı ki böyle bir hadise yasandı. o beyaz türkler bunu şaşkınlığıyla fırlattılar biraz da o çatalı..

aslında çok yazı dışı ama ben ahmet kaya'yı ıkıye ayırıyorum. 91 oncesi ve 91 sonrası... 91 öncesi hem müzikal olarak hem duruş olarak daha sağlam geliyor bana, 91 sonrası ayrı bir konu...

Adsız dedi ki...

saçmalıklar ülkesi işte..ahmet kaya'nın a'sını anamadığımız günlerde , rahmetli yusuf hayaloğlu çok rahat çıkabiliyordu kanallara , millette ayrılık şiirlerine ağlıyordu. oysa ahmet kaya'nın en baba şarkılarının mimarı.

atilla ilhan keza , adama kominist dediler , sonra ulusalcılar sahiplendi.

yıllarca Grup Vitamin'e dilenmiş biri olarak , şimdiki aklıma bakıyorum , resmen Ahmet Kaya'ya bel altı vurmuşlar şarkılarında..