Pazar, Kasım 3

NBA Kariyerim




Şimdi NBA başladı ya, herkes NBA konuşuyor ya gündemi yakalamam lazım. Ama ben NBA'den kopalı da baya oldu. Bunun çeşitli nedenleri var. Ondan bahsetmeye çalışacağım.

Arkadaşlar, benim hayatımda olan biten hemen hemen her şey, sevdiğim şeyler, nefret ettiklerim hepsi ucundan da olsa Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti ile alakalıdır. NBA ile ilgimizin de bundan farklı gelişeceğini düşünemezdik.

Küçük çocukken, sporu sevmek kolayken, rekabetin adrenali bizi vurmazken, NBA izlemek gerçekten keyifliydi. Taraftarlık duygularımız henüz hayvani duruma geçmemiş, sporcuları takımların önüne koyuyoruz. Mesela ben Toni Kukoç'u, severdim. John Stockton falan da iyiydi. Bulls-Jazz serilerinde sürekli kaybediyor diye Jazz'ı desteklerdim ve yine kaybederdi. Televizyonda yakaladım mı izlerdim, olmadı gazetede göz gezdirirdim.

Yaş biraz daha büyüyünce, bir şey fark ettim. Okuldaki ve mahalledeki bütün Fenerbahçeliler Lakers'ı tutuyordu. Renk benzerliğinden dolayı bunu anormal karşılamadım. Ama özellikle 2000 yılında yaşadıkları şampiyonluk yüzünden, onların Lakers'ı tutması benim Lakers'tan soğumama neden oldu. Hemen kendime bir takıma seçmeliydim. Tabi ki Avrupalı mantığıyla, aynı şehrin takımı Clippers ile onlara kafa tutacağımı sanmıştım. Aslında o sıralar Clippers iyi bir takım da kurmuştu (bence iyiydi), Darius Miles, Lamar Odom, Quentin Richardson ve Michael Olowokandi vardı. İş yapacak bir takım olduğunu sanıyordum. Oyuncuların isimleri güzeldi. Takım iş yapamadı. Fakat asıl sıkıntı sezon sonu yaşanan çifte şampiyonluktu.

1996-2000 arası esen Galatasaray, 2001 mayısında Fenerbahçe'ye geçilmişti. Kadıköy, Bağdat Caddesi bir daha hiç bir zaman öyle olmadı. Ben de büyük bir şok yaşıyordum. 15 yaşındaydım, ergenliğim tavan yapmış ve ilk defa böyle bir şampiyonluk kaybetmiştim. Daha da kötüsü devamında geldi. Lakers şampiyon oldu. Fenerbahçeli arkadşalar ilki kadar olmasa da yine coşkulu bir şampiyonluk kutlamıştı. O sezon Kobe'ye direnen Iverson, 3 numaralı formayı giyiyordu. Sanki Staples Center topraktı, o cesur..  Ama o da yetmedi. 

O sezon 3 tribünlü Kadıköy'de bir tezahürat vardı, "Efsane geri döndü korksun ibneler, cümle alem duysun en büyük Fener... " Yılın en önemli 3.rekabeti olan BBG'de (ki bunda Eraycılar olarak Melih'e kaybettik) Tarık'ın OF Deli Gönül şarkısının melodisiyle söyleniyordu. Bu tezahürat Fenerbahçeliler arasında yaygınlaşmıştı. Ve tam olarak nerede duyduğumu hatırlamıyorum ama daha sonra şu tezahürat da söylenmişti "Efsane geri döndü korksun NBA, cümle alem duysun en büyük LA"..

Bu baskıya, bu coşkuya Clippers ile direnemezdim. NBA tarihinden yola çıkarak kendime yeni bir takım buldum, onların eski ve asıl ezeli rakipleri; Boston Celtics. İrlandalı, yeşil formalı güzel bir kulüp. Tribünü de sağlam. Ama  o zamanlar onlar da çok kötüydü. Paul Pierce ve Antonie Walker'ın eline bakıyordu. İlginçtir seneler sonra play-off'a girmişti takım. Ama daha kötüsü oldu, Lakers üst üste 3.kez şampiyon oldu.

Dayanılacak, mücadele edebilecek gibi değildi. Oturdum düşündüm. "Ben ne yapıyorum" dedim. Zaten Fenerbahçe ile, Fenerbahçeli arkadaşlar ile ottan boktan meseleler yüzünden kapışıyorduk. 3.yıldız falan vardı o senelerde. Galatasaray da eskisi kadar dominant değildi. Ben de büyümüş, artık tribüne giden bir adam olmuştum. Tribüne gidince önce futbola gidiyorsun, sonra basketbola, diğer şubelere bakıyorsun.  Mesain artıyor yani. Haliyle "Yemişim NBA'i" dedim ve ilgimi azalttım. Galatasaray'ın 10 küsür tane şubesi varken bir de Boston Celtics'in derdine mi düşecektik.  Vazgeçtik. O günlerden itibaren çok fazla NBA izlememeye başladım. Çünkü izlesem biliyorum ki anti-Lakers taraftarına dönüşeceğim ve gereksiz kaygılar besleyeceğim. Böylesi daha iyi oldu.

Son olarak; hala daha Lakers'ın şampiyon olmasını ve bu sayede Fenerbahçeliler'in gövde gösterisi yapmasını istemiyorum. En son 2010'da Saracoğlu'nda son haftada kaçan şampiyonluğun tesellisini, üstelik finalde Boston'u yenerek buldular. 

Zaten NBA seven arkadaşlar arasında anlamadığım tek şey; Galatasaraylı olanların nasıl Lakers taraftarı olduğu... Gerçi onların savunması da "Ama Lakers'ın renkleri sarı-mor, lacivert değil"...

Zaten şimdi bu yazıyı okuyan biri de lütfen sakın "Ama her Lakerslı Fenerbahçeli değil" demesin, ben kendi çevremden bahsettim...

Sonuç olarak dünyanın en önemli olayının yaşanacağı derbi haftası, hepimize hayırlı uğurlu olsun....

3 yorum:

Adsız dedi ki...

benim uzak oluşumda tamamen sosyolojik

efes'i koraç kupası zamanında sevmiştim sadece o kadar

basket hep zengin çocuğu , durumu iyi çocukların ilgilendiği ve sevdiği spor olarak gelir bana

şortları , ayakkabıları falan hep pahalıydı , özenirdik küçükken

nba , formula, tenis..şimdi italya liginde roma'ya dileniyor herkes.totti hariç futbolcusunu bilmiyorum.

bi de herşey steril , pırıl pırıl , mis gibi ..böyle mükemmel , janjanlı olunca sevemiyorum

illa bir olmamışlık olmalı

Adsız dedi ki...

bir galatasaraylı nasıl lakers'lı olur?
shaq=hakan şükür
kobe=hagi
phil jackson=fatih terim.

konu kilit.

Unknown dedi ki...

lakers fener konusunda ben de aynısını düşünüyorum. hatta "parmaniac" var (adını bilmiyorum) sanırım onun blogunda yazmıştım zamanında nasıl gs'lisin sen lakers tutuyorsun diye :)