Aynı ülkede yaşıyoruz. Hatta aynı dönemde. Ama çok uzağız. Sadece Güneydoğu ile alakalı bir durum değil. Her kesim, herkes için geçerli. Bazı yerler bize çok uzak. Bazı yıllar bize çok uzak. Hatırlamak için ; veya yaşamadığımız dönemi bilmek için çok fazla araştırmak lazım. En derinlere inmek lazım. Yoksa açıkta bulamazsın, göremezsin.
Press filmi sanırım teknik olarak yetersiz bir film. Tam emin değilim. Düşük bütçeli de olabilir. Öyle canlı renkler, usta kamera hareketleri falan yok. Ama bu hiç önemli değil. Sinemanın benim için bunlar değil. Önemli olan anlattığı, önemli olan o filmin derdi. Bu filmin derdi de senin derdin aslında. Oturup izlemen gerekiyor. Mesafeyi ve zamanı yakalaman için şart. Bu topraklarda olan biteni bilmen gerekiyor. Eğer oraya ve onlara uzak kalırsan sokağa ilk kez çıktığın gün gördüklerine, yaşadıklarına şaşırıyorsun. Ülkenin gerçeği, devletin geleneği senin için yeni bir tecrübe oluyor.
Filmin acı bir konusu var. Ama ben en çok kendime üzüldüm. Filmin yüzde 20'lik kısmını anlamadım. Çünkü insanlar Kürtçe konuşuyordu. Kürtçe anlamıyordum. İngilizce konuşma olsa, altyazısı olmadan bile bir derece anlardım. Ama Kürtçe'yi duyunca boşluğa bakar gibi oldum.
Bize çok uzak oldukları gibi onları anlamamız da mümkün değil. Acı işte...
1 yorum:
Yönetmen filmi tamamlarken, bir yandan da görsel efekt kursuna gidiyordu o arada, bütün efektler de onun elinden çıkma, teknik açıdan da bir amatörlük var.
Bir de Alişan'ı oynayan adam da sosyolog, bizzat sınıf arkadaşım.
Saban
Yorum Gönder