Salı, Eylül 19

Die Brücke am Ibar


Almanya, Yugoslavya İç Savaşı’nda yan rollerden birine sahipti. Birçok insan; onların fazla müdahil olduğunu iddia ediyor. Doğru veya yanlış ama belki de Almanların o çatışmaya dahil olmalarından doğan en iyi şey; bir film olabilir. Die Brücke am Ibar'ı, tesadüfen, hem de sinemada, bir Alman filmleri etkinliğinde izledim. Sanırım son dönemde izlediğim filmler arasında en güzeli. Bu sefer 90’ların başında Bosna'da değil, 90’ların sonunda Kosova’dayız. Daha önce defalarca işlenen bir konu belki ama işte... 

Duyguları abartıya kaçmadan hissettirmek, karakterleri anlatabilmek, kendini onların yerine koyabilmek, düşündürmek… Bunlar çok önemli. Alman yönetmen Michaela Kezele, nedense sadece iki film çekmiş. En sonuncusu (2012) bu. Üstelik senaryo da ona ait. Böyle bir bakış açısıyla, daha fazla filmini izlemek isterdim. Ama sanırım çok beğenilmemiş. Ekşi'sde film hakkındaki tek yorum bile çok kötü. Yine de ben çok sevdim. Üstelik o etkinliğe gitmeseydim, bu filmden haberim bile olmayacaktı. Siz de büyük ihtimalle internette bile zor bulacaksanız.

Nedense filmin Almanca ismi ile İngilizce çevirisi birbirinden farklı. Almanca'dan çevirince Ibre'deki Köprü gibi bir şeye dönüşüyor. İngilizce ise My Beautiful Country olarak anılıyor. Bence sorun yok, bu hali daha çok yakışıyor. Bu tarz iç savaş filmlerinde böyle isimlere soğuk değilim. Militarist veya milliyetçi olduğunu da düşünmüyorum. İnsanın ülkesinin değişmesi, yok olması, evinin dağılması, huzurun kaçması, arka mahalledeki komşusuyla silah silaha gelmesi her şeyden çok daha kötü gibi duruyor ve insan doğduğu, geçmişte kalan o güzel ülkeyi daha büyük özlemle anabilir.

Filmde en güzel olay, müziklerdi. Bajaga ile tanışmış olmak bile güzel oldu; ki çaldığı sahne de güzeldir. Sırf bu nedenden dolayı filme fazla not verebilirim. 




Hiç yorum yok: