Cumartesi, Eylül 16

Terminal



The Terminal, 2004’te vizyona girdiğinde çok ilgimi çekmişti. Sadece fragmanı ve kaba hatlarıyla konusu çok farklıydı. Filmi senelerce izleyememiş olsam da ne anlattığını az çok biliyordum ve o nedenle birçok muhabbete örneğini bile verebiliyordum. Fakat izlemek için 2017'ye kadar bekledim. Geciktiğim için de izlediğim için de pişman değilim.

Zaten böyle bir mekana sıkışmış karakterlerin öykülerini seviyorum. Bu bir havalimanı da olabilir veya bir otobüs muavini de veya başka bir şey de... Bir alışveriş merkezinde çalıştığım dönemde buna benzer hisler yaşamıştım. Muhakkak buradaki gibi tüm hayatını tek bir mekana adayan biri değildim. Yine de öyle yerlerin kendine has bir işleyişleri vardır. Onu yakalamak önemlidir. Farklı bir dünyaya ait olma durumu. Yaşarken korkutucu ama sonrasında düşününce (veya filmini çekince) çok iyi bir anlatım çıkmaması çok zor.

The Terminal ise film gösterime girdiğinde pek beğenilmemiş. Spielberg hayranları çok sallamış. Ben de açıkçası beklediğim kadar muhteşem bir film göremedim. Fakat yine de fena değildi. Spielberg’in abartılarını sevmezdim, bu onun sinemasında gayet doğal kaldı. Belki de adamın en sevdiğim işlerinden biri oldu. Bir de ikinci yarısında ABD sineması ezberlerine başvurup kaliteyi düşürmeseydi daha da iyi olurdu.

Tom Hanks müthiş. Zeta Jones’un güzelliği de önemli.  Tabi bir de çok sevdiğimiz ve o dönemde en iyi yıllarını geçiren Diego Luna faktörü var. Zaten yukarıda bahsettiğim o anlatım için en önemlisi birbirinden farklı yan karakterlerdir ki; burada da Luna’nın Enrique’si ile Gupta, Dolores gibi yırtamamış ama çabalamaya devam eden 'silik' karakterlerin payı büyük.


Filmin konusuna neden olan gerçek bir insan da varmış. İranlı Mehran Karimi Nasseri, yıllar boyunca Fransa’daki Charles de Gauelle Havalimanı’nda yaşamış. Güzel veya özenilecek bir hikâye değil ama ilgi çekici. Bulunduğun ortama adapte olabilmenin en sağlam meydan okuması. Birden çok hayatım veya sınırsız vaktim olsaydı; bir yerinde denemek isterdim. Güzel kısımları da vardır. Zaten dünyan o kadar küçülüyor ki; küçük bir şehirde yaşamış gibi oluyorsun. Tam denenecek bir risk olurdu. Ama şimdi düşününce, bu süresi belirsiz hayatta kimse evinden çok fazla uzak kalmasın ve tek bir yere saplanmasın!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ulan sinemada uyuyakaldığım tek filme bile güzelleme yapmışsın. futbol yok, sinema yok, harbi anlamsızsın.