Pazartesi, Eylül 11

Pendikspor 0-0 Fethiyespor

Albert Camus, futbol sayesinde öğrendiklerini tam olarak nasıl öğrenebildi, ona farkındalık katan ne oldu bilmiyoruz ama bizim varoluşumuzu en çok sorguladığımız yerler kesinlikle alt lig maçlarını izlediğimiz tribünler.

Bu bağlamla, 2017-18 sezonunu bu hafta resmen açtık. Ama keşke biraz daha bekleseymişiz.

Pendik Stadı'na ilk kez gittim. Yerini bilmiyordum, ararken çok zorlanacağımı sanmıyordum. Genelde semt stadyumları, semtin merkezi yerlerinde olur. Semtlere, İstanbul'un karmaşasında ve büyüklüğünde ulaşmak zor olabilir ama muhite geldikten sonra artık stadyum oldukça kolay bir yerde karşınıza çıkar. Pendik Stadı bu geleneğin dışındaymış. İstasyonun oradan sora sora stadı bulacağımı düşünmüştüm. Esasında öyle de oldu. Mahalle sakinleri çok net tarifler sundu. Fakat her tarif, daracık ve tenha mahalle aralarına gidiyordu. Yanlış yol tarif edildiğini, hatta kaybolduğumu düşünürken, en olmayacak bir sokağın sonunda stadyuma ulaştım.

Stada tam maç saatinde girmek hedefimdir. Ne öncesinde boşluğa düşmek, ne de bir dakikasını kaçırmak. Ama sezonun ilk ilginçliği bizi buldu bile. Maçların saatinde başlaması normaldir. Zaman zaman geç başlayan da olur. Bize ise erken başlayanı denk geldi. 16.27'de başlayan maça geç girmiş olduk haliyle. Stadyumlara gittiğimde, geç kalıp da maçın başında atılan golü kaçırdığımda çok üzülüyorum. Bu sefer aynısı olmadığı için çok sevindim ama bu sevincim yavaş yavaş azaldı. Çünkü zaten 90 dakika boyunca hiç gol atılmayacaktı!

İki ekip de maça klasik 2.Lig takım dizilişleri ile başladı. Arkada dörtlü ve yamuk bir savunma, önde tamamen kaotik bir altı kişi. Bu kaosa, Eylül ayının yaz sıcağı da eklenince maç boyunca pozisyon görmek, çöldeki vaha gibi oldu.

Maça dair anlatacaklarımız çok sınırlı. Stada girdikten sonra, kendini sahada belli eden ilk şey uzun yıllardır top oynarken gördüğümüz ve hâlâ top oynadığını gördüğümüz 37 yaşındaki Ertuğrul Arslan'dı. Tecrübeli orta saha oyuncusu, artık beyaza çalan sakalı ve orta yaş göbeğiyle savunmaya gelip top çıkarıyor ve Fethiyespor'un hücumlarını kuruyor. Bir tanıdığı görünce verilen selam gibi Ertuğrul'u izledikten sonra TFF.org'dan bakarak (kadroları girmiş olsaydı Maçkolik'ten bakardık) diğer oyunculara tanımaya başladık. İlk 11'lerde alt liglerin kaşar oyuncuları göze çarpıyordu. Yedeklerde ise, bir zamanların paraları ezen yıldızı Yiğit Gökoğlan... Zevksiz maçın akılda kalan, heyecan yaratan tek gelişmeleri bunlardı. Bir de ikinci yarıda Pendikspor'dan Mehmet'in kaçırdığı penaltı vardı. O penaltı gol olsaydı maçın temposu artar mıydı emin değilim ama en azından bir umuttu. O top, sahil yoluna doğru giderek bizim yaptığımız hataya düşmedi ve doğru kararı verdi.

Karşılaşmayı tribünlerde ve stadyum çevresindeki evlerin balkonlarında izleyenler oldukça sıkılırken, büyük ihtimalle stadyumun hemen arkasında mahalle arası basketbol sahasında basketbol oynayan ve ara ara maça bakan çocuklar daha çok zevk almıştır. İnsan "Türkiye nereye gidiyor?" diye sormadan edemiyor. Bu ülke böyle değildi. Bir zamanlar 2.Lig maçı oynanırken onu izlemek için duvarlara tırmanan çocuklar yerine; sahaya zoraki  göz atıp basketbol oynayan yeni bir kuşak geliyor. Belki de henüz yersiz ve erken bir genelleme oldu. Ne de olsa tribünlerde de yarısı Pendikspor altyapısından olsa da hatırı sayılır bir çocuk kalabalığı vardı.

Sahanın en iyisi Fethiyespor'un teknik direktörü Eser Kardeşler'di. Oyuna müdahaleleri ve stratejisi bir yana asıl ilham veren özelliği kıyafeti oldu. Takım elbisenin ve slim fit gömleklerin teknik direktörler arasında giderek yaygınlaşmasına 'dur' diyebilen Kardeşler, maça tişörtü ve bermuda şortuyla çıktı. Şahsen bu tercih, sahadaki yorucu futbolu izlediğim anlarda zihnimi dinlendirdi. Fakat, maçtan sonra Kardeşler görevinden alındı ve yerine Feyyaz Uçar getirildi.

Bu hafta Türkiye'nin en üst üç seviye liginde oynanan 35 maçtan (bir maç henüz oynanmadı) sadece biri 0-0 sona erdi. Oradaydık. Güzel bir 10 Eylül günü başka bir yerde değildi, Pendik'teydik. Sanırım al lig maçları en çok hava biraz daha soğukken güzel oluyor. Yapacak başka bir alternatif olmuyor ve insan en azından daha sert ve vurucu bir ruh haline giriyor. Bir de sezon ilerledikçe takımlar daha çok form tutuyor. 

Maç bittikten sonra, bütün sahil hattından geçen otobüsle Erenköy'e döndük. Yazın son günleriydi, günlerden pazardı, hava güzeldi. Yapılması gereken en son işlerden birini yaptık, sayısız faul görüp tek gol göremeden eve döndük ve akıllanmadığımızı göstermek istermiş gibi Antalyaspor - Galatasaray maçını izledik. Asıl 'bulantı' budur ve birçok insan da buna cesaret edemez!


4 yorum:

Adsız dedi ki...

mide bulandırıcı alt lig güzellemesi yapacaktınız ama elinizde patladı. beter olun!

Unknown dedi ki...

Arkadaş iyi yazmışsın ama , Fethiyespor teknik direktörü dediğin Eser Kardeşler değildi :) Adam maçtan 2 gün önce istifa etti. Maça altyapı hocası ile çıktı Fethiyespor ..

Fethiyeli dedi ki...

Eser hoca yoktu maçta :)

kutay dedi ki...

O zaman özür diliyoruz. Ama yine de kimin olduğu önemli değil; tişört-şortla takım yönetmek önemli)))