Perşembe, Eylül 7

Olmadık Zamanda



Olmadık Yerde Rastlananlar baya güzeldi, İşteyiz kadar olmasa da...

Pendik Köprüsü'nden Aydos'a giden minibüslerden birine bindiğimde, yol üzerinde olmadık bir şeyle karşılaşacağımı tahmin edebiliyordum. Fakat artık olmadık her şeyle karşılaştığımızdan mı, yoksa yaşadığımız yerin olmadık şeyleri karşımıza çok fazla çıkarmasından dolayı sahip olduğumuz alışkanlık hissinden mi bilmiyorum ama yol boyunca pek bir şey olmadı. 

Hayatımda üçüncü kez gideceğim bir mezarlığın yolundaydım ve algılarım da biraz kapalıydı. Muhakkak bunun da etkisi vardı. Hayatta en çok korktuğum şey bir kez daha yanı başımdaydı. Çevreyle ilgim çok kısıtlıydı. Minibüsü hızlı ve devamlı durdurarak kullanan şoför bir Alevi gibi gözükmüyordu ama son dönemde iyice azalan Alevi radyolarından birini açmış bize dinletiyordu. Bağlamalar, türküler... Bildiğimiz tonlar, alıştığımız sözler... Değişik bir durum yoktu. Bir mezarlık yolu için de fena değildi açıkçası. O anda başka bir minibüste Kral Pop da açık olabilirdi ve kesinlikle böyle bir anda hiç çekilmezdi o karışık ruh hali

Derken; bir önceki müzisyenlerin ses tonundan, ses renginden, tarzından çok daha farklı bir ses çıktı radyoda. Şarkı, türkü; o radyo kanalına uygundu ama ya ses? Tabi müzikle haşır neşir olunca akla direkt Cem Adrian geldi. Onun sesine çok benziyordu da ne işi vardı ki Alevi radyosunda. Zaten hiç dinlemediğim bir adamdı, böyle bir türküyü ne zaman söylemiş olabilirdi? Türkü bitince, kısa bir google sorgusuyla yanılmadığımı gördüm. Gerçekten de Cem Adrian'dı...

Cem Adrian'ın ilk çıktığı günleri çok net hatırlıyorum. Bilmemkaç oktavlık ve bilmemkaç uzunluğundaki ses telleriyle gündemdeydi. Seneyi hatırlamıyorum ama 2005-06 sezonuydu. Herifin tipine ayar olmuştum, sesi itici geliyordu, şarkıları beş para etmezdi. Bunların tek bir nedeni vardı; sevdiğim kız bir gün okula gelip onu övmüştü.

20 yaş için normal tepkiler... 13 yaşımdayken de annem Emre Belözoğlu'nu çok seviyordu ve o yüzden tüm ülkenin gözbebeği olan, alyanaklı ve yetenekli genç Emre'ye ayar olmaya başlamıştım. Günün sonunda, yani yıllar sonra, Galatasaray'dan sonra Fenerbahçe'ye gitt. ve haklı çıkan ben oldum. Ama haklı çıkmam da bir işe yaramadı, bunu kanıtlayacağım kimse yoktu.  Bu bağlamda Cem Adrian'ın da seneler içinde bir suçlu, katil, sapık, en olmadık eroinman falan çıkması gerekiyordu. Hiçbiri olmadı. Olsaydı da bir işe yaramazdı, zira yanımda haklılığımı gösterebileceğim kimse kalmamıştı.

Aradan yıllar geçti. Önce Şubat'ta çıktı, sonra daha çok dinledik. Fena değilmiş dedik. Çok haksızlık etmişiz. Gerçi o bu değişikliklerin farkında değildir, onu çok etkilenmemiştir. Fakat olan bize oldu, gereksiz yere tavır almışız. Bunu zaten çok önceden fark etmiştim ama yine de bir mezarlık yolunda, karşıma çıkmayıp da bütün geçmişimi hatırlatmasaydı iyiydi. 

Olmadık yerde olabilecek en kötü şeydi belki de... Keşke Kral Pop açılsaydı. Hiç olmazsa, minibüsten indiğimde yine ölenleri anımsar, onlara saygı duruşunda bulunurdum, onların anısına gözlerim nemlenirdi. O anda ise uzun bir süre her şey birbirine karışık kaldı ve ortaya anlamsız, gereksiz, nedensiz bir bencillik, bir kendini düşünme hali çıktı. Hem çok uzak zamanlara gittim hem de o Aydos yolunu da boşuna teptim. Ölmüşlerin ruhuna bir Fatiha bile okunmadı. Bir türkü ve bir ses bunlara neden olmamalıydı.

Yalnız güzel söylüyor çocuk gerçekten... Oktavı da ses teli de önemli değil. Türkü güzel, adam ne yapsın?

Hiç yorum yok: